Hrant’ın hatırası

Hrant’ın hatırası

Siyaset, şu, bu bir tarafa; kâbus gibiydi. Ardından tek umut vadedici olay, cinayetin uyandırdığı büyük tepki ve Rakel’in hepimizi sarsan konuşmasını yaptığı, geniş katılımlı, “Hepimiz Ermeniyiz!” haykırışları ile kalkan muhteşem cenaze töreni oldu. Karanlık perde aralanmış gibiydi. Bu tahliye ile perdenin tümüyle kapandığını anlamış olduk. 

Bir bebekten bir katıl yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!” demişti Rakel Dink. Hrant’ın katilinin “iyi halden” tahliye edildiği an, karanlığın sona ermediğinin en kötü göstergesi oldu. Düşünce suçu ile itham edilenlerin, değil iyi hal, hukuki olarak tanınmış tahliye haklarının çiğnendiği bir dönemde, bir katil “iyi hal”den tahliye edildi, daha ötesi var mı?

Türkiye için kara bir günde, Rakel Dink neler hissetmiştir, düşünmek bile istemiyorum. Hrant’ın bir dostu olarak benim için de kahredici bir olay bu; ama kendi hislerimle kıyaslayamıyorum bile. Bize o günü tekrar yaşattı, hiç geçmeyen acısını diriltti, en iyi Rakel’in ifade ettiği şekilde, “bir çocuk katil”e ilişkin ne düşüneceğimizi, ne hissedeceğimizi bilemediğimiz kabusu geri getirdi. Bir çocuktan bir katil yaratan karanlık, onu iyi halden tahliye ederek, nasıl bir yetişkin yaratmış olabilir? Başka çocuklara, gençlere nasıl bir mesaj vermiş olur? Bu cinayet, zamanında, kolejli, sarışın bir kadın başbakanın, “Vatan için kurşun ata da kurşun yiyen de bizdendir!” diye kükrediği, doksanlı karanlık yılların devamı idi. Ama gördük ki başlangıçta “derin devlet” ile hesaplaşma iddiasında olan AK Parti iktidarında, derin devletin sadece konsepti değişti.

Kendilerine “Hrant’ın arkadaşları” diyen bir grubun başını çekenler, bu cinayetin bir türlü aydınlatılamadığı uzun yıllar, AK Parti iktidarına destek vermeye, olan bitene bahane üretmeye devam ettiler. Üzerinde tepinilmesinden hiç hoşlanmadığım bir mesele, ama “demokratikleşme” adına, yeterli değilse bile önemli bir adım olduğunu savundukları yargı reformuna, “Evet!” propagandası yaptılar. “Demokratik hassasiyet”lerinin altını çizmek için de, “evet”lerinin başına, “yetmez”i eklediler. Yetmez, yani “Doğru ama yetersiz, gerisini bekliyoruz” dedikleri yargı reformunun tek hedefinin, siyasi iktidarın yargıyı denetim altına almak olduğunu ısrarla göz ardı ettiler.

Tüm bunları, Hrant cinayetinin üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen, doğru dürüst bir sorgulamanın yapılmamış olduğu bir zamanda yaptılar. Hep hatırlatma ihtiyacı duyuyorum: Otoriter rejimler, bir parti, bir çevre, bir liderin çok ötesinde yaratılan zeminden yükselen “k “kollektif suçtur”.  Şimdiye kadar, “yetmez ama evet” konusundan uzak durmaya çalıştım; üstelik, birilerinin beni ısrarla aynı kategoriye sokma çabalarına rağmen. Kusura bakmasınlar, derin üzüntüme versinler; tabii Türkiye’de olup biten her şeyden onları sorumlu tutanlardan değilim, ama bu kara günde, hala affedemeyenlerden biri olduğumu hissettim.

Aslında tam da bu nedenle, ama sadece bu da değil, Hrant’ın “entelektüel rant”a dönüşme döneminde, Hrant’ın ardından, “arkadaşları” diye sahne alanlardan, düzenlenen müsamerelerden uzak durdum. Bu düşüncemi de sadece bir vesile ile Rakel ve Orhan Dink’e ifade etmek mecburiyeti duydum.  Eminim benim gibi düşünen ve hisseden başkaları da vardı, Hrant’ın katli benim için de tam bir travma oldu. Kör talih, o gün cinayet yerine yakın bir yerdeyken, olayın cinayet olduğunu kavrayamadan, “saldırıya” uğradığını duyup bilgi almak için, vakıf binasına koştum ve Hrant’ı yerde yatarken gördüm.

Siyaset, şu, bu bir tarafa, kâbus gibiydi. Ardından tek umut vadedici olay, cinayetin uyandırdığı büyük tepki ve Rakel’in hepimizi sarsan konuşmasını yaptığı, geniş katılımlı, ” “Hepimiz Ermeniyiz!” haykırışları ile kalkan muhteşem cenaze töreni oldu. Karanlık perde aralanmış gibiydi. Bu tahliye ile perdenin tümüyle kapandığını anlamış olduk.

Nuray Mert
Latest posts by Nuray Mert (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir