Yerel seçim mi ‘küçük iktidar’ mücadelesi mi?

Yerel seçim mi ‘küçük iktidar’ mücadelesi mi?

Ne parti değiştirmede ne de istifalarda gerekçe olarak ortaya konan hiç bir siyasi ve ideolojik argüman bulmak mümkün değil. Bunların tek açıklaması ya sahip olunan küçük iktidarı korumak ya da gelecekte parti içi küçük iktidar mücadelesi için mevzi kazanmak olabilir.

31 Mart yerel seçimlerine hızla yaklaşıyoruz. Partiler adaylarını büyük ölçüde belirlediler. Her partide belirlenen adaylara tepkiler hatta istifalar var. Ne yazık ki, parti genel merkezleri bu istifalar konusunda beklenen adımı atmıyor.

Peki neden?

Şuradan başlayalım; bu süreçte ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun aday belirleme sürecinde ne yazık ki, “asgari” demokrasi ölçülerini bile neredeyse hiçe saydılar.

Kuşkusuz iktidar bloku partilerinden bu yönde bir adım beklemiyoruz ama peki ya muhalefet partilerinde?

Bunu beklemeye hakkımız hiç mi yok?

Ne yazık ki, istisnai seçim çevreleri haricinde aday belirleme süreci ne yazık ki, vaat edilenin aksine merkezi yöntemle belirlendi.

Perde önünde gösterilen tüm çabaya rağmen itiraf edelim ki perdenin arkasındaki gerçek bu.

Yapılmayan her şey, atılmayan her adım için mazeret bulmak mümkün. Zamanın darlığından seçim çevresinin genişliğine, başvuru sayısının fazlalığından yereldeki ittifaklara pek çok mazeret öne sürmek mümkün. Ve bunların hepsi haklı mazeretler de olabilir.

Ancak iktidar karşısında Türkiye için demokrasi vaat eden partilerden yerel seçimlerde sembolik olsa dahi asgari düzeyde demokratik, katılımcı siyasal pratikler beklemek hakkımız.

Şunu söylemek de pekala mümkün; eleştirdiğimiz ve uygulanmasını istediğimiz yöntemlerin uygulanması ülkenin içinde bulunduğu siyasi iklimde partiler açısından zor. Böyle bir savunma siyaseten doğru değildir.

Çünkü Türkiye için demokrasi talebinin inandırıcılığı ve toplumu ikna etmesi tam da böyle durumlarda mümkün olabiliyor.

Kabul edelim ki, muhalefet bir bütün olarak mazereti ne olursa olsun aday belirleme sürecinde sınıfta kaldı.

Bugün siyasi patilerin büyük çoğunluğunda karşımıza çıkan ve bize siyaset olarak anlatılan; sahip olunan koltukların yani  küçük iktidarı korumak oluyor. Oysa bu siyaset değil siyasetsizlik

İKİ SİYASİ GERÇEK

Siyasi partiler bu tercihlerini, seçim kazanmak için “en doğru” adayı belirleme gayreti olarak örgütlerine ve topluma sunsalar da, gerçek, seçim kazanmak kadar herkesin parti içi iktidar güçlerini korumak ve hatta genişletmek için yaptıkları gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Bu noktada iki siyasi gerçeği bir kez daha ifade edelim.

1.Siyasi arenada bulunan tüm partiler, başkanından delegesine, milletvekilinden il başkanına kadar tüm kademlerde olanlar için oy oranlarından bağımsız olarak herkes için manevi ve maddi kazanç anlamını taşıyor.

Kimisi için siyasi kazanç genel başkanla aynı fotoğraf karesinde olmakken, kimisi için sahip olduğu imkanları korumak ve geliştirmek. Kimisi içinde sadece bir kartvizit demek.

Burada tatminin derecesi bireysel olduğu partisinin siyasi gücü kadar oluyor.

Bu yüzden ki;

2. İktidardan muhalefetine tüm partilerde sahip olunan koltuklar, korunması gereken “küçük iktidara” dönüşüyor. Ve o noktadan sonra hedef, büyük iktidar değil, sahip olunan küçük iktidarı korumak oluyor.

Bugün siyasi patilerin büyük çoğunluğunda karşımıza çıkan ve bize siyaset olarak anlatılan bu. Partiler arasında olan da, parti içi mücadeleler de bundan başka bir şey değil.

Bu çok açık ki, “siyasetsizlik”.

Çünkü burada siyasi partilerin bize siyaset olarak sundukları, devlet/çiliğin ürettiği rantı partilerin güçleri oranında paylaşmasından başka bir şey değil.

Bugün siyaset küsme en son lüksümüzdür. Yapmamız gereken ne siyasete küsmek ne de desteklediğimiz partinin kaybetmesi için çabalamak olmamalıdır. Tam tersine siyasete sahip çıkmak ve partimizde şikayet ettiğimiz şeyleri değiştirmek için kazanmalarını sağlayacak tutumu almak olacaktır.

BAŞKA PARTİDEN ADAYLIK YA DA İSTİFA

Aday belirleme sürecine ve sonrasına bu gözle bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Böyle bakıldığında; üyesi olduğu partiden yeniden aday gösterilmeyen belediye başkanının ertesi gün başka partiye geçmesi ya da partisinden istifa etmesi daha anlamlı hale gelir.

Nitekim ne parti değiştirmede ne de istifalarda gerekçe olarak ortaya konan hiç bir siyasi ve ideolojik argüman bulmak mümkün değil.

Bunların tek açıklaması ya sahip olunan küçük iktidarı korumak ya da gelecekte parti içi küçük iktidar mücadelesi için mevzi kazanmak.

Oysa Türkiye’nin var olan düzenden kurtulması için mücadele eden, tüm muhalefet partilerinden bu hedefe uygun davranmasını bekleme hakkımız var.

Hakkımız var ama bu hak bekleyerek değil ancak bu sürecin parçası olarak kazanılabilir.

Bu düzenin değişimini sağlamak sadece belli aralıklarla oy kullanarak talep etmekle olmayacak. Bunun yolu siyasete girerek fiili mücadele etmekten geçiyor.

Bizim de eksiğimiz bu.

Ve bunu sağlamak bizim elimizde. İlk adımı da siyasete küsmek değil, desteklediğimiz partinin kaybetmesi için çabalamak değil; tam tersine siyasete sahip çıkmak ve partimizde şikayet ettiğimiz şeyleri değiştirmek için kazanmalarını sağlayacak tutumu almak olacaktır.

 Unutmayalım ki siyaset, bize ait olana sahip çıkmamızdır. 

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir