Futbolda şiddet önlenebilir mi?

Futbolda şiddet önlenebilir mi?

Bundan yıllar önce Aykut Kocaman; “Daha önce de söyledim, Türk futbolu her alanda çökmeli ve yeniden inşa edilmelidir. Yapısı itibariyle futbolumuz yanlış zemindedir. Bunu son olaylarla bağdaştırarak söylemiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Büyük Türk futboluna baktığınız zaman zemin hakikaten bataklık” açıklaması yapmıştı. Evet gerçekten de öyle; futbol bir bataklık ama kurutulmayacak bir bataklık değil.

Takip edenler bilir; bir Fenerbahçe taraftarıyım ve elimden geldiğince Fenerbahçe’yi ve futbolu takip etmeye çalışıyorum.

Bunu bir yaşlılık alameti olarak da varsayabilirsiniz.

Maçları statta canlı izlemek üzere bundan 13 yıl önce ilk kez kombine aldım. Gittiğim ilk maçta hissettiğim duygular dün gibi aklımda.

Ve o akşamdan aklımda kalan en önemli şey, taraftarların maçı izlerken çok şey yaptığı halde eğlenmediği oldu. Taraftarların neredeyse tamamında salt ‘kazanma’ isteğini dışa vuran bir hareketlilik vardı. Kah takımı ateşlemek için tezahürat yapan, kah verilen yanlış hakem kararına kızan, kah kaçan gole kızan kocaman bir aile…

O yıl izlediğim maçlarda muhtemelen ben de aynı duygularla kızdım, üzüldüm, bağırdım. Ama bir şeye daha yaptım yıl boyunca: Eğlendim, zevk almaya çaba gösterdim.

Yenildiğimiz maçın ertesinde, arkadaşlarımın bana takılmasına aldırmadım. Kazandığımız maçların ertesi gün işe bazen forma ile gittim, bazen sarı-lacivert kravatla. Biliyordum ki mağlubiyet de, galibiyet de bir son değildi.

Ancak kazanma duygusu sadece Fenerbahçeli olarak bize özgü değildi. Galatasaray taraftarı için de, Beşiktaş taraftarı için de, Trabzonspor taraftarı için de Amedspor taraftarı için de, farklı saiklerle de olsa, muhtemelen kazanmak her şeydi. Bunun için her şey makbuldü.

Seyirci için de, yönetici için de bu böyleydi muhtemelen.

Eğlenmediğimiz, zevk almadığımız; tek hedefin kazanmak olduğu bir duygunun spora hiçbir şey vermeyeceği çok açık. Herkesin kazanmak istediği ama tek kazanının olduğu futbolda, çoğunluğun kaybettiğini düşündüğümüzde durum daha da netleşir.

Şiddetin sona ermesinde başka bir etken de bizatihi biz taraftarların kendi duygularımızdan başlayarak futbola mesafe alması olacaktır. Unutmayalım ki, taraftar olan bizlerin bile teke hedefinin kazanmak olduğu bir sürecin parçası olduğumuzda, kitle psikolojisinin birer parçası olmamamız içten bile değil.

ŞİDDET HEP VAR OLDU

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da oynanan Ankaragücü-Rizespor maçı sonrasında, Ankaragücü Spor Kulübü Başkanı ve bazı yöneticiler, hakem Halil Umut Meler’e şiddetli bir saldırı gerçekleştirdiler. Başkan Meler’e yumruk atarken, yöneticiler yere düşen hakemi tekmelemeye devam ettiler.

Şiddet olayının failleri gözaltına alındı sonra tutuklandı.

Süresiz iptal edilen liglerin arada geçen üçüncü günde yapılan açıklamayla 19 Aralık’ta kaldığı yerden devam edeceğini öğrendik.

Peki sporda şiddet bitecek mi?

Açıkçası buna “evet” demek hiç kolay değil.

Bunun temel nedeni, geçmişte yaşanan şiddet olayları karşısında caydırıcı bir tedbir alınmamasıdır.

Örneğin Fenerbahçe futbolcuların içinde olduğu otobüs kurşunlandığında, olması gerektiği gibi, bir soruşturma yapılsa ve failler caydırıcı bir ceza alsalardı durum, bir ihtimal başka olabilirdi.

Ya da özellikle Amedspor’un farklı illerde çıktığı maçlarda yapılan tezahüratla, futbolculara gösterilen tepkililere karşı yine etkili soruşturma yapılıp caydırıcı cezalar verilebilseydi, bugün karşımıza çıkan durum, bir ihtimal farklı olabilirdi.

Dediğim gibi, sadece “olabilirdi”.

Şiddetin sona ermesinde başka bir etken de bizatihi biz taraftarların kendi duygularımızdan başlayarak futbola mesafe alması olacaktır. Unutmayalım ki, taraftar olan bizlerin bile teke hedefinin kazanmak olduğu bir sürecin parçası olduğumuzda, kitle psikolojisinin birer parçası olmamamız içten bile değil.

O yüzden sporda şiddet, ancak kendimizden başlayarak, tüm sürece eleştirel bir bakışı gerekli kılıyor. Bu eleştirel bakış, futbolu sadece kazanmak değil eğlenmenin aracı olarak görmemize yarayabilir.

Unutmayalım ki, eğlencenin olmadığı salt ‘kazanma’ hırsı, taraftarı farkında olmadan başka bir algının parçası halline getirebilir.

Futbolun her anlamda temizlenmesi gerekiyor. Bunun yolu tüm liglerde etkili denetim ve mali şeffaflığın sağlanmasından geçiyor.

FUTBOL ELBETTE SADECE FUBOL DEĞİL

Diğer yandan kabul etmemiz gereken bir gerçek de Türkiye’de, özellikle futbol başta olmak üzere, kimi kitle sporlarının, bazı yasadışı çıkar gruplarının ilgi alanında olduğu gerçeğidir.

Nitekim son haftalarda bazı kulüp yöneticilerinin adlarının karıştığı şike ve bahis skandalı, futbolda sadece Süper Lig değil tüm liglerde benzer sorunların var olabileceğini bize göstermiştir.

Futbolda İstanbul’dan taşraya gidildikçe kulüp sahipliği ve yönetimlerinden yasadışı ilişkiler artıyor. Futbol görünen o ki bir yandan kara para aklama bir yandan da yasadışı para kazanmanın alanı olmuş durumda. Ve bu durum, sadece son dönemle de sınırlı değil.

Diğer yandan başka bir gerçek de tribünlerin kritik dönem ve olaylar karşısında gerektiğinde zaman zaman devletin, zaman zaman iktidarın ideolojik taşıyıcılığını yaptığı gerçeğidir. Özellikle kimi Anadolu şehirlerinde ve o şehrin kulüplerinde bu çok daha belirgindir.

Ne yazık ki, kitle psikolojisinin baskın olduğu bu anlarda tribünler kendi dinamiğinden bağımsız olarak “latent ırkçılığın” taşıyıcılığını yapmaktadırlar.

Tribünlerdeki bu duygu, teknik heyet ve futbolculara derc edildikçe daha tehlikeli olma riski de yüksektir. Yıllar önce Türkiye-İsviçre maçında yaşananlar, bu duygunun tipik bir yansıması açısından önemlidir.

Son olarak şunu ekleyelim, siyasi iktidar bloku her alanda olduğu gibi futbolu da kontrol etme amacı, futbolu siyasetin parçası haline getirerek ona kötülük de yapmıştır. Futbol kulüplerinin siyasi kişilikleri ya da bağlantıları bunun en açık işaretidir.

Evet, futbolun her anlamda temizlenmesi gerekiyor. Bunun yolu tüm liglerde etkili denetim, mali şeffaflık ve özerklikten geçiyor. Ve buna da Türkiye Futbol Federasyonu’ndan başlamak gerekiyor.

Bundan yıllar önce Aykut Kocaman; “Daha önce de söyledim, Türk futbolu her alanda çökmeli ve yeniden inşa edilmelidir. Yapısı itibariyle futbolumuz yanlış zemindedir. Bunu son olaylarla bağdaştırarak söylemiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Büyük Türk futboluna baktığınız zaman zemin hakikaten bataklık” açıklaması yapmıştı.

Aykut Hoca sadece futbol diyor ve bunu Türkiye’deki pek çok kurumsal alan için söylemek mümkün..

Evet gerçekten de öyle; futbol bir bataklık ama kurutulmayacak bir bataklık değil.

Sineklerle değil bataklığı kurutmak istendiğinde bu olmayacak şey değil.

Yeter ki istensin…

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir