Altun’un çıkışı ve aşındırılan laiklik

Altun’un çıkışı ve aşındırılan laiklik

Altun’un paylaşımı sonrası başına gelenler ülkenin içinde bulunduğu siyasal iklimde, iktidar bloku, bu tür “söylem” ve “çıkışları” kendi kapalı devre yayın ve iletişim siteminden tabanının konsolide etmek için bir araç olarak kullanılırken; hukuk aracılığıyla da  bir anlamda güç gösterisi yaparak, benzer çıkış ve eleştirilerin önünü kesmek istemektedir.  

Türkiye gazeteciler için gündem sorununun olmadığı bir ülke. Her gün birden çok tartışma, öyle ya da böyle hayatımızın parçası oluyor. Pek çoğu çözümsüz kalsa da. Bu yüzden olsa gerek dönüp dönüp aynı konuları tartışmaya devam ediyoruz. Hem de yıllardır.

Son günlerde en çok konuştuğumuz konulardan ikisi “laiklik” ve “şeriat”.

Bütün bu tartışmaların seçime giderken yeniden kamusallaştırılması ise hayatın doğal akışına ne kadar uyumlu o tartışma konusu.

Son yıllarda laiklik başta eğitim olmak üzere kamusal alanda Cumhuriyetin diğer değerleri gibi aşındırıldı.

Laikliği eğer devletin tüm inanç ve inançsızlıklarına eşit mesafede olması olarak kabul edersek; Türkiye’nin evrensel anlamda laik bir devlet olmadığını söylemek durumundayız.

Laiklik bizde esas olarak bir yaşam biçimi olarak bir kültürel kimliğin özelliği oldu.

Ve bu kimlik de son yıllarda iktidar blokunun siyasal pratikleriyle hayli aşındı.

Laikliğin aşındığı ortamı milliyetçiliği de içselleştiren bir muhafazakârlık alıyor. Ve bu kültürel kimlik olarak kamusal alanı kendi rengine boyuyor.

Bu kamusallaşma hali radikal isimler, hocalar aracılığıyla en uça “şeriat” isteriz talebine kadar götürülüyor.

Kendisini 28 Şubat Dönemi’nden de bildiğimiz Şevki Yılmaz, katıldığı bir düğünde Atatürk hakkında sarf ettiği sözleri medyaya yansıdı.

Bu çağrı sosyal medyada şeriat tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.

Sadece o değil kimi hocaların bir süredir benzer çıkışları bu tartışmaları büyüttü.

Hukuki normlar bu kadar açıkken Altun hakkında açılan soruşturma ve gözaltının, sadece hukuki dayanaktan yoksun olmasıyla değil aynı zamanda sosyal medyada oluşan tepki sonrasında açılması da aynı şekilde sorunludur.

ALTUN’UN TEPKİSİ VE HUKUKSUZ İŞLEMLER

İşte bu tartışmalar sürerken Avukat Feyza Altun’un sosyal medya hesabında “şeriat” konusundaki bir paylaşım yaptı.

Bu paylaşım sonrasında önce sosyal medyada başlayan yargılama fili soruşturmaya döndü. Altun hakkında “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Ettiği” iddiasıyla soruşturma açıldı. Önce gözaltına alındı. Savcılık ifadesinden sonra tutuklama istemiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi. Altun sevk edildiği mahkeme tarafından serbest bırakıldı.

Serbest bırakılmasına savcılık itiraz etti. Bakalım ne olacak?

Peki hukuki olarak durum ne?

Altun’un sadece bir avukat olarak değil bir vatandaş olarak şeriat konusunda ifadeleri, bir hukuk devletinden yargının doğrudan müdahil olabileceği bir konu/alan değildir.

Nitekim Anayasamızın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin “toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti” olduğunu açıkça ifade eder.

Bu kağıt üzerinde olsa da bir anayasa maddesidir ve devlet/hükümet/yargı buna uymak durumundadır.

Sadece bu madde değil, Anayasanın 90. Maddesi gereği üst norm saydığımız ve tarafı olduğumuz uluslararası mahkeme kararları da bu yöndedir. Burada alınan kararlar da, şeraitin desteklenmesini yasalara aykırı bulmaktadır.

Hukuki normlar bu kadar açıkken, Altun hakkında açılan soruşturma ve gözaltı, sadece hukuki dayanaktan yoksun olmasıyla değil aynı zamanda sosyal medyada oluşan tepki sonrasında açılması da aynı şekilde sorunludur.

Anayasa maddesinde kalmış olsa da Türkiye, laik bir ülkedir. Ve hukuk aracılığıyla şeriat eleştirisi ceza konusu yapılamaz. Altun’un yaşadığı açık biçimde ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılması ve ihlal edilmesidir. Ve bu tartışma laikliğin biraz daha aşındırılmasıdır

HUKUKUN ARAÇSALLAŞTIRILMASI

Bunu mümkün kılan ülkenin içinde bulunduğu siyasi ilkim, iktidarın kültürel kimliği ve bu kimliğin “kutsalları”nı kamusallaştırmakta ve üst norm haline getirilmektedir. Ve bu ne yazık ki, hukuk yoluyla yapılmaktadır.

Daha önemlisi bu olay ülkenin içinde bulunduğu siyasal iklimde, iktidar bloku bu tür “söylem” ve “çıkışları” kendi kapalı devre yayın ve iletişim siteminden tabanının konsolide etmek için bir araç olarak kullanılırken; hukuk aracılığıyla da  bir anlamda güç gösterisi yaparak, benzer çıkış ve eleştirilerin önünü kesmek istemektedir.

Anayasa maddesinde kalmış olsa da Türkiye, laik bir ülkedir. Ve hukuk aracılığıyla şeriat eleştirisi ceza konusu yapılamaz.

Altun’un yaşadığı açık biçimde ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılması ve ihlal edilmesidir.

Ve bu tartışma laikliğin biraz daha aşındırılmasıdır.

Bu tartışmanın öznesi Feyza Altun olsa da, iktidarın hedefi büyüktür. Burada mesele en ideal olmasa da laikliğe sahip çıkmaktır.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir