1915 Arap İsyanı, Haşimiler ve Orta Doğu’daki politik varlıkları

1915 Arap İsyanı, Haşimiler ve Orta Doğu’daki politik varlıkları

Şerif ailesi bir asırdan fazladır Ürdün’ü yönetiyor; ancak 1915-16’daki İngiliz destekli “tüm Arapların büyük krallığı” planından geriye bugün sadece 89 bin km2’lik Ürdün kaldı. 1999 yılında tahta oturan hâlihazırdaki Ürdün Kralı II. Abdullah ismini aldığı büyük dedesi Abdullah’ın torunu olup, bugün İsrail’le denge siyaseti ve İngiltere-ABD himayesinde, bu yıkılan Haşimi hayallerini temsil ediyor.

Osmanlı Devleti, öncesi ve sonrasıyla, I. Dünya Savaşı sürecinde yıkılırken, üç kritik yakın coğrafyanın kaybı hem son dönem Osmanlı elitleri hem de yeni Türkiye Cumhuriyeti nesli üzerinde –bugün bile hissedilen- bir travma etkisi bıraktı: Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu.

Balkanlara benzer şekilde, Ortadoğu’nun kaybında da en büyük âmil, 1789 Fransız Devrim sonrasında hız kazanan milliyetçilik ve kendi kaderini tayin düşüncesiydi. Bugün bazı çevreler kabul etmese de, Araplar da tıpkı diğer milletler gibi milliyetçi eğilimlerin tesiri altındaydı ve sadece “İngiliz altınlarıyla baştan çıkarılıp” imparatorluktan ayrılmayı kafalarına koymuş, irrasyonel ve iradesiz varlıklar değillerdi. Nitekim XIX. yüzyılın başlarından itibaren, Suriye coğrafyasında başlayan kültürel canlanma ve Arap milliyetçiliği düşüncesi, misyonerlik faaliyetleri ve Avrupalı güçlerin nüfuz sahası rekabetleriyle birleşerek, yaklaşık yüz yıl sonra meyvelerini verecek bir ayrılma ve ayrışmayı mayalamaktaydı.

Hadiselere biraz daha rasyonel bir perspektifle baktığımızda, içeride iki temel unsur dikkati çeker: Osmanlı başkentinin bölgeyle ilişkilerindeki hataları ve bazı yerel elitlerin –tamamı değil- bölge dışı güçlerle işbirliğine gitmesi.

HADİSELERE RASYONEL BAKTIĞIMIZDA DİKKATİ ÇEKEN İKİ UNSUR

Örneklerini bugün de görebildiğimiz, meselelerin gerçek fail ve sebeplerini dışarıda arama –dış güçler, dış mihraklar, şer odakları vs- perdesini biraz aralayıp, hadiselere biraz daha rasyonel bir perspektifle baktığımızda, içeride iki temel unsur dikkati çeker: Osmanlı başkentinin bölgeyle ilişkilerindeki hataları ve bazı yerel elitlerin –tamamı değil- bölge dışı güçlerle işbirliğine gitmesi.

Bu yerel elitler arasında bilhassa XIX. yüzyılda Suriye ve Lübnan’ın Hristiyan Arap aydınları ön plana çıkmaktaydı. Butrus el-Bustânî, Nâsîf el-Yazicî, Fâris eş-Şidyak vd. kültür insanlarının temellerini attığı Arap milliyetçiliği, XX. yüzyıl başında Şerif Hüseyin öncülüğünde politik ve askeri zeminde de temsil edilecekti. Şerif Hüseyin’in 1915’te oğullarıyla birlikte başlattığı isyan, Adana-Mardin hattının güneyinin Osmanlı Devleti’nden tamamen ayrılmasıyla sonuçlanacaktı.

1. Abdülhamid’in güç kaybetmesi ve İttihatçıların yönetimde tesir sahibi olmasıyla, II. Abdülhamid muhaliflerine yakın olan Hüseyin’in de önünde ikbal yıldızı parlayacak ve 15 yıldır zorunlu ikamete tabi tutulduğu İstanbul’dan “Mekke Şerifi” unvanıyla memleketine dönecekti.

ŞERİF HÜSEYİN VE OĞULLARI

Arap İsyanı’nın önderi olup, İngilizlerin desteğiyle Mekke’de 1916-1924 yılları arasında Hicaz Kralı olarak tahtta oturan Şerif Hüseyin, Hz. Peygamber’in saygı duyulan soyundan gelmekte ve bu nedenle “şerif” unvanını kullanmaktaydı. Osmanlı idari sistemi ve uzaktaki bağlı coğrafyalarla ilişkilerde uyguladığı, soylu ailelerin fertlerinden bazılarını sarayın yakınında tutma politikası çerçevesinde, Hüseyin’in babası Ali de İstanbul’da ikamete memur edilmişti. Nitekim Hüseyin de 1853’te İstanbul’da dünyaya geldi ve ilk eğitimini bu şehirde tamamladı. 1858’de Mekke Şerifliğine getirilen amcası Abdullah b. Muhammed’in yanına Mekke’ye gönderildi.

Ancak ilerleyen süreçte Haşimilerin Zeyd ve Avn kolları arasındaki rekabet ve politik kavgalar nedeniyle, Hüseyin ve ailesi Mekke’den uzakta, İstanbul’da yaşamak durumunda kaldı. II. Abdülhamid’in emriyle 1893’te İstanbul’da zorunlu ikamete mecbur tutulan Hüseyin’in bu sürgünü 1908’e kadar sürecekti. Bu tarihte II. Abdülhamid’in güç kaybetmesi ve İttihatçıların yönetimde tesir sahibi olmasıyla, II. Abdülhamid muhaliflerine yakın olan Hüseyin’in de önünde ikbal yıldızı parlayacak ve 15 yıldır zorunlu ikamete tabi tutulduğu İstanbul’dan “Mekke Şerifi” unvanıyla memleketine dönecekti. İlginçtir; aynı İttihatçıların triumvirasından Cemal Paşa, bu tayinin sadece birkaç yıl sonrasında isyan eden Hüseyin ve oğullarının Arap ordularıyla Suriye, Ürdün ve Hicaz’da karşı karşıya gelecek ve yenilecekti.

Yaklaşık 110 yıl önce İngilizlerin “tüm Arapların kralı” olma vaadiyle Osmanlı Devleti’ne karşı silahlı isyanını teşvik edip, para ve silah/eğitim desteği verdiği Şerif Hüseyin, için Büyük Savaş’tan hemen sonra işlerin rengi değişmeye başladı. Savaş sırasında Suriye, Irak, Ürdün, Filistin gibi tüm bölgelerle birlikte Arap Yarımadası’nın da kralı olma hayalleri kuran Şerif Hüseyin, sadece Hicaz’la yetinmek zorunda kaldı. 1924’te çölden gelen zinde Suud ailesi çevresindeki güçlere karşı koyamayan Şerif Hüseyin, elindeki Hicaz’ı da kaybetti ve İngilizlerin elindeki Kıbrıs’a sürgüne gitmek zorunda bırakıldı. 15 yıllık İstanbul sürgününün ardından 6 yıl da Kıbrıs’ta sürgün hayatı yaşayan Hüseyin, sağlığı kötüleşince 1930’da oğlunun prens olduğu Ürdün’e dönecek ve bir yıl sonra Amman’da ölecekti.

Peygamber soyundan gelen ve isyanın sonunda İngilizler tarafından verilen sözler tutulmadığı için hayalindeki “Arapların Kralı” unvanına hiçbir zaman ulaşamayan Şerif’in toplam beş oğlu vardı; bunlardan Hasan küçük yaşta hayatını kaybetti.  Şerif’in isyan sırasında aktif rol oynayan oğullarından Faysal, 1918’de meşhur “Arabistanlı Lawrence” ile Şam’a giren Arap ordusunun başındaydı.

ŞERİF, “ARAPLARIN KRALI” UNVANINA HİÇBİR ZAMAN ULAŞAMADI

Peygamber soyundan gelen ve isyanın sonunda İngilizler tarafından verilen sözler tutulmadığı için hayalindeki “Arapların Kralı” unvanına hiçbir zaman ulaşamayan Şerif’in toplam beş oğlu vardı; bunlardan Hasan küçük yaşta hayatını kaybetti.

Şerif’in isyan sırasında aktif rol oynayan oğullarından Faysal, 1918’de meşhur “Arabistanlı Lawrence” ile Şam’a giren Arap ordusunun başındaydı. 1920’de Suriye Kralı olduğunu ilan etse de bu bölge İngilizlerce Fransa’ya “ikram edildiği” için Şam’dan çıkartıldı ve yine İngilizler tarafından 1921’de Irak Kralı olarak taç giydirildi. Irak’taki Haşimi hanedanı Faysal’ın torunu II. Faysal döneminde, 1958’de kanlı bir darbeyle alaşağı edildi ve böylece Suriye-Irak üzerindeki Haşimi iddiaları tümüyle tarihe karıştı.

Şerif’in diğer oğlu Ali, babasının yanında kaldı ve onun yerine Hicaz Kralı olarak 1924 Ekim’de Mekke’de tahta oturdu, ancak bir yıl sonra 1925 sonunda Suud ailesi öncülüğündeki kuşatmaya dayanamadı ve tahtını terk etmek zorunda kaldı; kardeşinin yönettiği Irak’a sığındı, 1935’te Bağdat’ta öldü. İngilizler Suriye’de Haşimileri gözetmedikleri gibi, söz verdikleri halde Hicaz’da da Şerif ailesine sahip çıkmadı ve zinde Suud güçleriyle anlaşma yoluna gitti, nihayetinde bugünkü Suudi Arabistan İngiltere ve ABD himayesinde kurulup güçlendi.

Şerif’in Galatasaray Sultanisi mezunu dördüncü oğlu Zeyd’in Suriye’nin kuzeybatısında krallık yapması öngörülüyordu, bu plan tutmayınca ağabeyi Faysal’ın yanına gidip Irak’a yerleşti, 1930’larda Irak’ın Berlin ve Ankara’da büyükelçiliğini yaptı. 1950’lerde Londra’da sefirlik yaptığı dönemde Bağdat’ta darbe olunca ülkeye dönemedi ve ailenin koruyucusu İngilizlerin himayesinde Londra’da yaşamaya devam etti, 1970’te Paris’te öldü, naaşı Ürdün’e nakledildi.

Şerif’in ikinci oğlu Abdullah, bu beş oğul içerisinde şansı yaver giden tek isim oldu; İngilizler tarafından 1921’de Mâvera-i Ürdün Emiri yapıldı, bu emirlik 1946’da krallığa dönüştürüldü ve Ürdün’ün ilk kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah oldu.

***

Şerif ailesi bir asırdan fazladır Ürdün’ü yönetiyor; ancak 1915-16’daki İngiliz destekli “tüm Arapların büyük krallığı” planından geriye bugün sadece 89 bin km2’lik Ürdün kaldı. 1962 doğumlu olup 1999 yılında tahta oturan hâlihazırdaki Ürdün Kralı II. Abdullah ismini aldığı büyük dedesi Abdullah’ın torunu olup, bugün İsrail’le denge siyaseti ve İngiltere-ABD himayesinde, bu yıkılan Haşimi hayallerini temsil ediyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir