80. dakikada durdurulan kronometre

80. dakikada durdurulan kronometre

TCMB Başkanı’nın Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan ile yaptığı söyleşiyi okuyunca 1980li yıllarda 80. dakikada durdurulan kronometreyi hatırladım. Ancak öncelikle sizlerle bu söyleşi hakkındaki düşüncelerimi bazı başlıklarda paylaşmak istiyorum.

Gençler bilmez, eskiden futbol maçlarında uzatmalar ilan edilmezdi. “Orta hakem” oyuna kaç dakika ilave edeceğine zihninde karar verirdi. Bunu “yan hakemlerle” paylaşacağı bir teknoloji de olmadığından koskoca stadyumda uzatmanın ne kadar olacağını sadece bir kişi bilirdi. Önde olan takımın taraftarları kronometrede 90.dakikayı görür görmez oyunun bir an önce bitirilmesi için ıslıklamaya başlardı. Yenik olan takımın taraftarları ise her oyuncu değişimine en az bir dakika ilave edilmesi gerektiğini iddia ederek hakemin yeterli uzatmayı yapmadan maçı sonlandırdığını iddia ederlerdi. O yıllarda takımlar maç içinde sadece iki oyuncu değiştirilebilirlerdi. Oyuncu değişikliklerinde veya maç içinde oyuncuların kasten geçirdiği süreler pek hesaba katılmazdı. Zaten kaleciye geri pas da serbestti. Dolayısıyla maçı önde götüren takımın oyunu yavaşlatma fırsatı çoktu. Tüm bu nedenlerle uzatma süreleri günümüzde olduğu gibi 10 dakikaları bulmazdı. Hakemler çoğunlukla 1-2 dakikalık uzatmalarla maçı bitirirlerdi. Bazı hakemler zihinlerindeki uzatma süreleri konusunda o kadar hassaslardı ki, top kaleye girmeden saniyeler önce maçı bitirerek atılan golü geçerli saymayanlara da rastlanırdı. Bunlardan en çok ses getireni aşağıda videosunu görebileceğiniz 1978 Dünya kupasında Brezilyalı Zico’nun İsveç’e attığı golün iptal edilmesiydi.

Şeffaflıktan uzaklaşarak otorite ve itibar sağlanamayacağını, 40 yıl öncesinde futbol sahalarında görmüştük. Üstelik şeffaflıktan uzaklaştıkça ilgili tarafların yanlış hesapları ve analizleri de artıyordu.

12 EYLÜL VE FUTBOL

Her otoriter yönetimin futbola ilgisi ve yatırımı çok yüksek olur. Ülkemizde 12 Eylül darbesi sonrasında da futbola “çeki düzen” vermek için adımlar atıldı. Koskoca başkent Ankara’nın Atatürk’ün 100. Doğum yıl dönümünde 1.ligde (şimdiki süper lig) bir takımı olmaması sorunu hızlıca çözüldü.  Ankaragücü Türkiye kupasını alınca bu kupayı alan 2.lig takımlarının 1.lige yükseltileceğine yönelik bir değişiklik yapılıverdi. Ankaragücü bu değişiklik sonrasında 1.lige yükseltildi. Aşağıdaki 21 Mayıs 1981 tarihli Cumhuriyet gazetesi küpüründe Kenan Evren’in talimatını Gençlik ve Spor bakanının hızlıca yönetmeliğe dönüştürmesi aradan geçen 42 yılda ülkemizde pek değişen bir şey olmadığını ortaya koyuyor. Yine de haklarını verelim en azından işin hukuki tarafını da o günkü şartlarda bile gözetmişler. “Kenan paşa istedi yaptık” da diyebilirlerdi.

12 Eylül generalleri hakemin uzatma süresi oynattığı sürede sürekli ıslıklanmasından da rahatsız oluyorlardı. Generaller ülkenin otoritesi ise hakem de maçın otoritesiydi. Otoritenin sahada sarsılması Allah korusun ülkeye de bulaşabilirdi. Seyirciler kim oluyordu da hakemin kararlarını protesto edip üstünde baskı kuruyorlardı. Bunun üzerine federasyon dahiyane bir karar aldı. Artık maçlarda seyircilerin görebildiği skorbord kronometresi 80. dakikada durdurulacaktı. Böylece protestocu seyirciler süre kavramlarını kaybedecekler, hakemlerin ıslıklanması da sona erecekti.

Tabi ki beklenen olmadı. O yıllarda kolunda pek popüler Casio dijital saati olanlar etraflarındakilere sürekli güncelleme yapmaya başladılar. Süre kavramını kaybetmeyen seyirciler bu kez hakemleri baskı altına almak için 87.-88. dakikalar civarında ıslıklamaya başladılar. Bu uygulama ne kadar sürdü hatırlamıyorum ancak bir süre sonra normale dönüldü. Zaten sonraki yıllarda FİFA tarafından uzatma sürelerinin seyircilere ilan edilmesi kuralı getirildi.

Şeffaflıktan uzaklaşarak otorite ve itibar sağlanamayacağını 40 yıl öncesinde futbol sahalarında görmüştük. Üstelik şeffaflıktan uzaklaştıkça ilgili tarafların yanlış hesapları ve analizleri de artıyordu.

TCMB başkanının Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan ile yaptığı söyleşiyi okuyunca 1980’li yıllarda 80.dakikada durdurulan kronometreyi hatırladım. Ancak bunu neyin hatırlattığına geçmeden önce sizlerle bu söyleşi  hakkındaki düşüncelerimi bazı başlıklarda paylaşmak istiyorum.

TCMB Başkanı’nın yaptığı bu söyleşi oldukça sıra dışıdır. TCMB, kurumsal olarak mevcut iletişim kanallarını eksik görüyorsa, Fed ve bazı merkez bankalarının yaptığı gibi, bazı para politikası kararlarının ardından yüz yüze basın toplantısı düzenleyebilir veya çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla ortak programlar düzenleyebilir.

İLETİŞİM YÖNTEMİ

Merkez Bankaları toplumla yazılı iletişimlerini ürettikleri para politikası metinleri ve enflasyon raporları yoluyla yaparlar. Finansal ve reel sektörle açık iletişimi ise ya basın toplantıları ya da yatırımcı toplantıları yoluyla gerçekleştirirler. Toplumun daha geniş kesimleriyle iletişim gerektiğinde bunu bilgilendirme notları ile veya sendika, tüketici dernekleri gibi kuruluşlarla ortak toplantılara katılarak yaparlar. Tüm bu iletişim yöntemlerinde başkanın kişiliği veya günlük hayatı gibi detaylar yer almaz. Dolayısıyla TCMB başkanının yaptığı bu söyleşi oldukça sıra dışıdır.  TCMB kurumsal olarak mevcut iletişim kanallarını eksik görüyorsa Fed ve bazı merkez bankalarının yaptığı gibi bazı para politikası kararlarının ardından yüz yüze basın toplantısı düzenleyebilir veya çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla ortak programlar düzenleyebilir.

TEKNİK SORUNLAR

Anlaşılıyor ki bunlar yerine daha çok ses getirecek bir iletişim tercih edilmiş. O zaman söyleşinin içeriğine odaklanmamız gerekir. İçeriği de teknik anlamda çok sorunlu bulduğumu söyleyebilirim. Yabancı yatırımcıların bir telefon uzağında olan ve ülkeye 1,5 Milyar $ getiren yatırımcıların muhtemelen ayrıcalıklı olarak baş başa görüşebildiği bir Merkez Bankası başkanının herkese eşit mesafede olup olamayacağı sorgulanır. Bakmayın bugün 1,5 milyar $ için sevindiğimize, 2014 yılında yabancı yatırımcıların TL cinsi portföy yatırımları (Hisse+ Tahvil+ Swap) 200 Milyar $’ı aşmıştı. Her 1 milyar $ getirenin TCMB başkanını doğrudan arayıp “bak o 1 milyarı ben getirdim, gördün mü?” diyebildiği durumda o günkü TCMB başkanlarının tüm gününü yabancı yatırımcılarla konuşup teşekkür ederek geçirmesi gerekirdi.

Söyleşide TCMB başkanının yurtdışı fonlar swap ile gelirse veya yabancı fona hesap açarsa artmayacağını söylediği rezervin sadece yabancılar hazine tahviline girerse artacağı yönündeki görüşü de sorgulamaya muhtaç. Bu ya sözlerinin bu konulardan uzak olan gazeteci tarafından tam yansıtılamadığını ya da finansal piyasa dinamiklerinin TCMB veya uluslararası rezervleri nasıl etkileyeceği konusunda başkanda kafa karışıklığı olduğunu gösteriyor. Söyleşinin mecrası ve seçilen gazetecinin önemi de burada ortaya çıkıyor.

SİYASETLE MESAFE

TCMB başkanının Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda “bize 3 alan söyleyin biz şahlandıralım” ifadesi ise oldukça tuhaf. Bu toplantıda Cumhurbaşkanı “işte tam da beklediğim yaklaşım, 3 yetmez, size 33 alan söyleyeyim TCMB onları da şahlandırsın” deseydi TCMB ne yapacaktı? Yasasında özerklik bulunan bir TCMB başkanının siyasetin en tepesine bu şekilde açık çek vermesi ve bunu ilan etmesi sorunlu değil mi?

POWELL MANHATTANDA MAAŞIYLA OTURABİLİR Mİ?

İstanbul’daki kiraların yüksekliği ve Manhattan ile karşılaştırılması ise geniş halk kitleleriyle bir empati içerse de, dünyada birçok Merkez Bankası başkanının maaşı o ülkenin en prestijli yerinde bir ev tutmaya izin vermeyebilir. Tam da bu nedenle Merkez Bankası başkanlarına makamlarını temsile uygun lojman vb. türü yan olanaklar sağlanır. Örneğin Fed başkanı Powell’ın  bilinen yıllık maaşı 190,000 $ civarındadır. Bu da ABD’de ortalama bir üst düzey finans yöneticisinin maaşına göre bile çok düşük bir tutardır. Dolayısıyla bu pozisyonlar zaten para kazanılan değil, kariyerlerinin zirvesini yapmak için kabul edilen ülkenin en prestijli makamlardır.

TCMB başkanı yaptığı söyleşide küçük müdahale” olarak nitelendirirken, TCMB sitesinde bu küçük” tutarların izi bile yok! TCMB kronometreyi durdurmuş olsa da piyasada bunları aynı Casio saatiyle kalan süreyi hesaplayabilen abiler gibi hesaplayan analistler mevcut. Bu da TCMBnin samimiyeti, şeffaflığı ve niyeti üzerinde şüphe oluşturuyor.

ŞEFFAFLIK VE 80. DAKİKADA DURDURULAN KRONOMETRE

Bence söyleşideki en sorunlu alanlardan biri de döviz müdahaleleri ile ilgili olan kısımdı. Başkanın bu konudaki cümleleri aşağıda.

“Şimdi biz üç nedenden dolayı piyasadayız. Birinci döviz cinsinden olan KKM. İki, ihracatçısınız 100 dolarlık ihracat yaptınız. Bunun 40 dolarını bana satmak zorundasınız. Mevzuat gereği. Ben de dönüyorum ertesi gün ne yapıyorsunuz? İthalat yapıyorsunuz, devamı için ben sizden alıyorum sonra bir daha satıyorum size ertesi gün. Burada da biz yanlış anlaşılıyoruz müdahale diye. Bir de bunun dışında limitlerden dolayı sığlaşabiliyor piyasa. Orada çok cüzi satış ve alışlarda ufak bir oyuncu kuru oynatabiliyor. Biz de her merkez bankası gibi küçük müdahalelerde bulunuyoruz.”

Oysa başkanın “Müdahale ediyoruz diye yanlış anlaşıldığını” iddia ettiği üç alandan sadece ilkinde (DDKKM) TCMB’nin yasal olarak döviz satma yükümlülüğü bulunmakta. Diğer iki alanda yaptığını söylediği satışlar ise TCMB’nin zorunlu olmayan satışları. Bu da tabi ki döviz piyasasına müdahale anlamına geliyor. Merkez bankasının piyasaya müdahale etmesinde de sorun yok ancak bu noktadan sonra iş 80.dakikada durdurulan kronometre hikayesine dönüşüyor.

2019 Mart ayından bu yana TCMB tarafından “128 Milyar $” olarak popülerleşen, sonrasında Nebati/Kavcıoğlu döneminde bir o kadar daha yapılan döviz müdahaleleri de TCMB’nin zorunlu olmayan döviz satışlarıydı. Yükselen enflasyona karşı faizi yükseltmemek adına şeffaflıktan uzaklaşarak iletişimi yapılmadan gerçekleştirilen döviz müdahaleleri sonucunda ekonominin geldiği yer ortada. Geçen bu dört yılda ülkenin neredeyse tüm döviz riski kamunun üstüne yüklenmiş durumda. Enflasyonumuz ve faizlerimiz dünyanın en yükseklerinden biri haline geldi. Yurtdışı borçlanmaya en çok faiz ödeyen ülkelerden biri haline geldik. Döviz çarkı yavaşlayınca 2000 yılı öncesi uygulaması “ihracat zorunlu döviz devri” uygulaması geri geldi. Hala bankaların döviz alım satım marjları çok yüksek ve bankaların satacağı dövize günlük limit uygulanıyor. Seçim öncesi kıyısından döndüğümüz ödemeler dengesi krizinden uzaklaşmak için bu sıkıntılar uzun süre de çekilmeye devam edecek.

Bunlardan hiç ders alınmamış gibi bugün hala sitesine baktığımızda TCMB bankalara son doğrudan satım müdahalesini resmen Aralık 2021’de 7,3 Milyar $ tutarında yapmış görünüyor. Bir önceki ise 2014 yılında. 2019-2023 arası yapılan 250 Milyar $’dan fazla müdahale içinse kronometre durdurulmuş vaziyette. Güncel tabloyu aşağıda görebilirsiniz.

TCMB başkanı yaptığı söyleşide “küçük müdahale” olarak nitelendirirken TCMB sitesinde bu “küçük” tutarların izi bile yok. TCMB kronometreyi durdurmuş olsa da piyasada bu satışları aynı Casio saatiyle maçın kalan süresini hesaplayabilen taraftarlar gibi hesaplayan analistler mevcut. Bu karartma da TCMB’nin samimiyeti, şeffaflığı ve niyeti üzerinde derin bir şüphe oluşturuyor.

TCMB’nin 2019’a kadar yıllarca düzenli olarak şeffaf bir şekilde paylaştığı verileri bir günde hiçbir açıklama yapmadan paylaşmayı durdurması art niyet içermekteydi. Ancak seçim sonrası atanan hükümet ve TCMB yönetimi şeffaflık vaadi ile göreve geldi. Bu nedenle KKM dönüşlerine, ithalatçıya, “küçük piyasa müdahalelerine” ne kadar döviz satıldığının ve ihracatçıdan, KKM ile YUVAM hesaplarından ne kadar döviz alındığının şeffaf olarak açıklanması artık gerekli.

Bu konuda şeffaflık niyeti yoksa da TCMB bir açıklama yaparak bu verileri artık paylaşmayacağını ilan etmeli.

Bu verilerin açıklanma sıklığından rahatsız olunuyorsa o zaman sıklığı azaltmak ve buna uygun raporlama yapmak da mümkün.

Kronometreyi 80.dakikada durdurup ardından çok şeffaf olduğunu iddia etmek ise mümkün değil.

Kerim Rota
Latest posts by Kerim Rota (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir