Bir İzmir distopyası: AKP’nin yönettiği İzmir’e bakış

Bir İzmir distopyası: AKP’nin yönettiği İzmir’e bakış

Muhtemel bir yeni anayasa, AKPnin emin adımlarla sürdürdüğü Türkiyeyi İslamileştirme programına anayasal bir zemin ve meşruiyet oluşturma çabasına denk düşecek bir metin olacaktır. Böyle bir iklimden geçerken İzmirin AKPye kaybedilmesi, iktidara yeni anayasa süreci öncesinde büyük bir motivasyon ve hatta meşruiyet kazandıracaktır.

İzmir, son 25 yıldır aralıksız olarak sosyal demokratlar tarafından yönetilen bir kent. Daha geniş bir zaman aralığından baktığımızda da son 50 yılın 36 yılında (1980 – 84, 1984 – 89 ve 1994 – 99 hariç) İzmir’in sosyal demokrat başkanlarca yönetildiğini görüyoruz. 2024 yerel seçimi yaklaşırken bu güçlü sosyal demokrat döngünün kırılabileceğine dair endişeler, pek yüksek sesle olmasa da dillendiriliyor.

İzmir’deki CHP’nin aday belirleme sürecinin sorunlu şekilde ilerlemesi ve kentte diğer aday adayları kadar popüler olmayan bir isim olan Cemil Tugay’ın aday gösterilmesi, pek çok partiliyi küstürmüşe benziyor. Ayrıca AKP’nin adayı Hamza Dağ’ın, önceki AKP adaylarından farklı olarak kazanacağına inanır bir kampanya yürütmesi, İyi Parti’nin Ümit Özlale gibi merkeze yakın ve yüksek profilli bir aday göstermesi, işleri CHP açısından zorlaştıran diğer faktörler. Öte yandan Dem Parti’nin de İzmir’de Akın Birdal ve Türkan Aslan’ı aday göstermesi, Kürt oylarını CHP’ye çekmeyi daha zahmetli hale getirecektir. Özellikle Akın Birdal’ın Kürt seçmen nezdinde önemli bir karşılığı olduğunu anımsamak gerekiyor.

Son anketlere baktığımızda, Cemil Tugay ile Hamza Dağ arasındaki farkın 3-4 puan kadar Tugay lehine olduğunu görülüyor ki, bu da CHP için alarm zillerinin çalması demek. Aziz Kocaoğlu’nun 2014’te Binali Yıldırım’a 13 puan, Tunç Soyer’in de 2019’da Nihat Zeybekçi’ye 19 puan fark atarak seçimi kazandığını düşünürsek, bugün anketlerde ortaya çıkan tablonun ne kadar rahatsız edici olduğunu daha iyi idrak edebiliriz. İzmir’de muhalif oyların bölünmesi ve CHP’li küskün seçmen sayısının beklenenden fazla olma ihtimali, seçim sürecini diken üstü hale getiriyor.

Seçim aritmetiğinden sıyrılıp, küçük bir zihin egzersizi yapmakta ve şu soruyu sormakta fayda var: Peki İzmir’i AKP’nin kazandığı bir senaryoda neler olabilir? İzmir’de hayat nasıl değişir? Gelin, biraz da bunlara yakından bakmayı deneyelim.

İzmirin AKP tarafından kazanılması, Türkiyenin irili ufaklı adımlarla yürüdüğü ismi konulmamış şeriat düzeni kurma pratiğinde AKPye muazzam bir motivasyon ve güç vermekle kalmayacak, aynı zamanda iktidarı fetih duygusuyla daha saldırgan hale gelecektir.

ERDOĞANIN FETİH SÖYLEMİ

AKP’nin kurulduğu günden bu yana kazanamadığı ve her seferinde fark yiyerek kaybettiği İzmir, AKP’nin dayattığı siyasal İslamizasyona karşı direnç gösteren en önemli, en büyük ve simgesel kent. Cumhuriyet yürüyüşleri İzmir’de simgeselleşti, CHP en görkemli mitinglerini İzmir’de düzenledi ve AKP İzmir’de varlık göstermekte her zaman zorlandı. Bugüne dek yerel seçimlerde AKP’nin Büyükşehir adayları kazanmaktan ziyade, partinin İzmir’deki oylarını biraz daha arttırmak üzere girdi. Erdoğan açısından da İzmir’in kaybedilmesi, bu yönüyle içselleştirilmiş bir hikaye gibi görünse de yıllarca “Bir de bizi deneyin, bakın İzmir hizmet almıyor” söylemini defalarca işledi.

Hamza Dağ’ın kazandığı bir İzmir seçimi, Erdoğan için sekülerlerin kalesinin düşürülmesi, esasen fethedilmesi olacak. İzmir’in AKP tarafından kazanılması, Türkiye’nin irili ufaklı adımlarla yürüdüğü ismi konulmamış şeriat düzeni kurma pratiğinde AKP’ye muazzam bir motivasyon ve güç vermekle kalmayacak, aynı zamanda iktidarı fetih duygusuyla daha saldırgan hale gelecektir.

Türkiye’nin göstere göstere siyasal İslamcılıkla dönüştürüldüğü bir ortamda İzmir’in kaybedilmesi, CHP açısından tarihi bir başarısızlık olmasının yanında AKP için “İstersem her şeyi yapabilirim, İzmir bile beni onayladı” duygusuna yol açacaktır. AKP, Türkiye’yi İslamileştirme pratiğinde seküler kesimden onay alışını İzmir zaferiyle göstermeye başlayacaktır.

ALKOLE VE MÜZİĞE VEDA

Bugüne dek Türkiye’nin pek çok kentinde duyduğumuz alkol yasakları ve işletmelere dönük kısıtlamalar, İzmir’de de görülür ve duyulur hale gelecek. Başlangıçta sağlık ve çocukları koruma söylemiyle ve dar kapsamlı şekilde başlayacak yasaklar ve baskılar, zamanla alkollü ve müzikli eğlenceyi hedef alan, bunu kent dışına sürmeye odaklanan ve kriminalize eden bir hal alacak. Kentli yurttaşların büyük kısmının buna karşı çıkması da bir şey ifade etmeyecek, çünkü büyükşehir belediyesi AKP’de olduğu için Hamza Dağ çoğu kez istediğini yapabilecek ve yasakları rutin hale getirecek. İzmirli yurttaşlar kısıtlamalara ve baskılara maruz kalmamak için çoğu kez ilce değiştirmek zorunda kalacak, muhtemelen çok daha uzaktaki mekanlara giderek eğlenmek isteyecek. Zamanla İzmir içerisinde seküler gettolar oluşmaya başlayacak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi binasına girdiğinizde aydınlık yüzler, ilham veren gençler ve insanlar göremeyeceksiniz. Aksine, badem bıyıklı ve gergin İslamcı amcaları, Cuma namazı saatlerinde belediye önüne serilmiş seccadeleri ve bolca İslami referanslar veren büyükşehir çalışanlarını göreceksiniz.

BÜYÜKŞEHİR KADROSUNUN İSLAMİLEŞMESİ

İzmir Büyükşehir Belediyesi binasına girdiğinizde aydınlık yüzler, ilham veren gençler ve insanlar göremeyeceksiniz. Aksine, badem bıyıklı ve gergin İslamcı amcaları, Cuma namazı saatlerinde belediye önüne serilmiş seccadeleri ve bolca İslami referanslar veren büyükşehir çalışanlarını göreceksiniz. Belediyede kadın sayısının kayda değer şekilde azaldığını fark edeceksiniz. Atılan her adım ve yapılan her değişiklik, son 25 yılın intikamını alma motivasyonuyla yapılacak ve gözümüzün içine baka baka, inatla uygulanacak.

Tarikatlar geliyor: Büyükşehir’in sivil toplumla ve meslek odalarıyla bağının kopması

Bugüne dek meslek odaklarıyla ve sivil toplum örgütleriyle yakın şekilde çalışan İzmir Büyükşehir Belediyesi, meslek odalarına ve sivil toplum kuruluşlarına randevu vermemeye başlayacak. Belediye başkanından, “Bunlar istemezükçü” söylemini sıkça duyacağız. Hamza Dağ’ın sivil toplum örgütünden anladığı, sadece tarikatlar ve cemaatler ile iktidarın uzantısı olun güdümlü kurumlar olacak. Bugüne dek büyükşehir binasının önünden geçemeyen tarikat liderleri, Hamza Dağ’ın makam odasında onur konuğu olarak ağırlanacak. Yıllardır meslek odalarının, kadın ve LGBTİ+ kurumlarının, sendikaların ve diğer demokratik kitle örgütlerinin rahatça girebildiği büyükşehir makamının kapısı tarikatlara ardına dek açılırken, tüm çağdaş ve ilerici kurumlara kapalı hale gelecek.

Kordon’a elveda: İzmir’in betonlaşması başlayacak

Kordon hattına bir otoyol yapmak, eski başkan Burhan Özfatura’nın en büyük hayaliydi. İzmir’e proje üreten sağ görüşlü siyasetçilerin ve bürokratların da önceliklerinden biri, Kordon’a geniş bir otoyol yapılması oldu. Kordon hattını doldurmaya başlayan ve Alsancak bölgesine viyadük ayaklarını diken Özfatura yönetimi, 18 Nisan 1999’da seçimi kaybedince bu proje suya düşmüş ve Kordon’daki dolgu bölge, meslek odalarının da önerileri doğrultusunda Ahmet Piriştina tarafından yeşil alan haline getirilerek İzmir’e çok güzel bir kamusal alan kazandırılmıştı. Hamza Dağ’ın yöneteceği bir İzmir’de AKP’nin ilk işlerinden biri, Kordon’u “ulaşımı rahatlatmak” adına betona boğmak ve kentin denizle en önemli bağlantısını keserek bir sahil yolu oluşturmak olacaktır. Kentin bir beton hapishaneye dönüşmesine yol açacak bu hamle, aynı zamanda İzmir’in en popüler kamusal alanlarından birinin yok edilmesine de yol açacaktır. Kentin kalbinde insanların özgürce sosyalleşmesi, yemesi, alkol tüketmesi ve kadınlı erkekli vakit geçirmesi ortadan kalkmış olacak. Hamza Dağ için yol bahane, kamusal alanın yok edilmesi şahane.

Küskünlük ve kırgınlık için doğru bir zaman değil. İzmirde AKPye geçit vermemek, bir seçimi kazanmaktan öte anlamlar taşıyor. Umalım ki İzmirli yurttaşlar, o gün geldiğinde rasyonel bir tavırla iradesini sandığa yansıtabilsin. Tıpkı bugüne dek yaptıkları gibi.

SONUÇ YERİNE

İzmir’de CHP’nin aday belirleme sürecinin iyi ya da kötü yönetildiği sabaha kadar tartışılabilir. Aynı şekilde, Cemil Tugay’ın ne kadar doğru bir tercih olduğu da uzun uzadıya tartışılabilir. Öte yandan meselenin, CHP’nin ve Cemil Tugay’ın epey ötesinde olduğunu çok iyi şekilde idrak etmek gerekiyor. Bir kentin kimliğinin hedef alınmasından ve bunun ülkedeki tüm seküler yurttaşlarda derin bir yenilgi duygusu yaratması riskinden bahsetmek gerekiyor. İzmir’in seküler yurttaşlar açısından bir sembol olduğunu unutmamak elzem.

İktidarın 31 Mart yerel seçimlerinden sonraki ilk gündeminin yeni anayasa süreci olacağını hatırlayalım.

Muhtemel bir yeni anayasa, AKP’nin emin adımlarla sürdürdüğü Türkiye’yi İslamileştirme programına anayasal bir zemin ve meşruiyet oluşturma çabasına denk düşecek bir metin olacaktır. Böyle bir iklimden geçerken İzmir’in AKP’ye kaybedilmesi, iktidara yeni anayasa süreci öncesinde büyük bir motivasyon ve hatta meşruiyet kazandıracaktır. 2002’den beri devam eden AKP iktidarı döneminde seküler kesimin kalesi ve direnişinin sembolü olmuş bir kentin AKP’ye geçmesi, seküler kesim açısından da onarılması zor bir tahribat yaratacaktır.

Küskünlük ve kırgınlık için doğru bir zaman değil. İzmir’de AKP’ye geçit vermemek, bir seçimi kazanmaktan öte anlamlar taşıyor. Umalım ki İzmirli yurttaşlar, o gün geldiğinde rasyonel bir tavırla iradesini sandığa yansıtabilsin. Tıpkı bugüne dek yaptıkları gibi.

AKP İzmir’i bu kez kazanabilir mi?

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir