Aşırı sağı dizginlemenin yolu sosyal politikadan geçer

Aşırı sağı dizginlemenin yolu sosyal politikadan geçer

Görünen o ki, Avrupa genelinde aşırı sağ partilerin ve aşırı sağcı siyasilerin popülaritesinin arttığı bir dönemdeyiz. Peki Avrupada aşırı sağın hayaleti böylesine güçlü şekilde dolaşırken bu ivmeyi tersine çevirmek ve aşırı sağ partilerin desteğini anlamlı düzeyde geriletmek mümkün mü?

Geçtiğimiz günlerde Almanya’da yayınlanan son anketlere göre aşırı sağ eğilimli AfD, %22’yi bulan oy oranıyla ülkenin en büyük ikinci partisi olmaya aday. Fransa’da aşırı sağın en büyük partisi Ulusal Birlik’in anketlerdeki oy oranı %26 civarında gözükürken, olası bir cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Marine Le Pen’e oy verebileceğini söyleyenlerin oranı %55’i buluyor. İtalya’da ise kamuoyu yoklamaları, iktidardaki aşırı sağcı Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri Partisi’ni %28-29 civarındaki oy oranıyla ilk sırada gösteriyor. Hollanda’da yakın zamanda gerçekleşen genel seçimde ise aşırı sağcı Geert Wilders, seçimleri ilk sırada tamamlayarak zaferini ilan etti.

Görünen o ki, Avrupa genelinde aşırı sağ partilerin ve aşırı sağcı siyasilerin popülaritesinin arttığı bir dönemdeyiz. Peki Avrupa’da aşırı sağın hayaleti böylesine güçlü şekilde dolaşırken bu ivmeyi tersine çevirmek ve aşırı sağ partilerin desteğini anlamlı düzeyde geriletmek mümkün mü? Bu soruya net bir yanıt vermenin yolu, aşırı sağın güçlenmesinin sebeplerini anlamaktan geçiyor.

ARTAN GELİR DAĞILIMI ADALETSİZLİĞİ

İlk işaretleri 1980’lerde görülen ve 1990’larla birlikte siyasetin sağında ve solunda popülerlik kazanan neoliberal politikalar, bir taraftan sosyal politikayı adım adım zayıflatırken; öte taraftan büyük şirketlere ve üst gelir grubuna dönük vergi indirimleriyle gelir dağılımı dengesini yoksullar ve orta sınıf aleyhine bozmaya başladı. Söz gelimi Almanya’da yoksulluk düzeyi, 2006 ile 2021 arasında düzenli olarak artarak %14’lerden %16 civarına çıkarken, çocuk yoksulluğunda da artış yaşanıyordu.[1] Emeklilik yaşının yükseltildiği ve erken emeklilik opsiyonunun fiilen imkansız hale geldiği, çocuklara devlet kreşi bulmanın zorlaştığı, orta sınıfın adım adım küçüldüğü, sosyal yardımlara erişimin zorlaştığı ve günün sonunda gelecek kaygısının giderek arttığı bir ortamda özellikle alt ve orta sınıf, sosyal politikayı önceleyen sağ ve sol popülist partilere meyilli hale gelmeye başladı.

Örneğin, yakın zamanda Hollanda’da genel seçimleri ilk sırada tamamlayan aşırı sağcı Wilders, emeklilik yaşının düşürülmesini ve diş tedavisinin genel sigorta kapsamına alınması gibi vaatleriyle daha geniş bir seçmen kitlesine ulaşırken, farklı düzeylerde neoliberal reçeteler öneren merkez sağ ve sol partilerin önüne geçmeyi başardı. Benzeri bir durum, Almanya için de geçerli. Mesela, 2023 verilerine göre Doğu Almanya’da çalışan bir yurttaşın aldığı ortalama brüt ücret, Batı Almanya’daki bir çalışanın brüt maaşından yaklaşık 600 Euro daha az.[2]  Fransa’da ise Le Pen, emeklilik sistemini yeniden gözden geçirmeyi, devlet hastanelerine daha çok yatırım yapmayı, sosyal yardımları erişimi kolaylaştırmayı ve en dezavantajlı kesimleri ilk sıraya alan politikalar önererek adım adım daha fazla insana erişirken, birkaç yıl içerisinde ana akım hale geliyordu. Aşırı sağ partiler, politik söylemlerini belli ölçüde ılımlı hale getirirken, kontrolsüz sığınmacı akını, artan suç oranları, bozulan gelir dağılımı adaletsizliği ve zayıflayan sosyal politika gibi başlıkları önceleyen söylemlerle kent merkezlerinden işçi mahallelerine kadar hemen her kesime ulaşmayı başardılar. Gelecek kaygısı söylemi, aşırı sağ partilerin en sik öne çıkardığı başlıklardan biri oldu.

Siyasetin sol ve sağ merkezinin boş bıraktığı güvenlik politikaları alanını popülist ve korkuyu tırmandırıcı bir yaklaşımla dolduran aşırı sağ partiler, özellikle merkez sağ partilerin bu yaklaşımı taklit etmesiyle hızla ana akım hale gelmeye ve söylemlerinde merkezi bir yere oturttukları şekilde, haklı çıktıkları propagandasına başladılar.

GÜVENLİK AÇIĞINA KARŞI MERKEZ SİYASETİN ATALETİ

Özellikle Suriye İç Savaşı’nın ardından Avrupa’ya doğru artan insan göçü, pek çok ülkede kısa süre içerisinde milyonlarca yeni insanın gelmesine neden oldu. Bunun dışında siyasi istikrarsızlığın, ekonomik krizlerin ve bölgesel çatışmaların sonuçlarından kaçan bir o kadar insanın Avrupa’ya akın etmesi, gelecek kaygısı yaşayan milyonların aynı zamanda güvenlik ve ekonomik gidişatın daha da kötüye gitmesi kaygısını perçinledi. Bu durum karşısında merkez sol ve sağ partiler pratik çözümler üretmekten aciz bir tavır izleyerek, toplumda artan güvenlik ve kriz kaygılarına somut bir yanıt veremediler.

Siyasetin sol ve sağ merkezinin boş bıraktığı güvenlik politikaları alanını popülist ve korkuyu tırmandırıcı bir yaklaşımla dolduran aşırı sağ partiler, özellikle merkez sağ partilerin bu yaklaşımı taklit etmesiyle hızla ana akım hale gelmeye ve söylemlerinde merkezi bir yere oturttukları şekilde, haklı çıktıkları propagandasına başladılar. Bu döngü, aşırı sağ merkezli güvenlik söylemlerinin siyasal merkezi domine etmesiyle ve aşırı sağ partilerin ana akım, güçlü ve iktidara aday partiler haline gelmesine epey yardımcı oldu.

Ayrıca merkez sağ ve sol partilerin, yıldan yıla artan mülteci ve sığınmacı akınına dönük kısa veya uzun vadeli bir planlarının olmayışı da meydanı aşırı sağcılara bırakan bir diğer faktör oldu.

Aşırı sağ partileri besleyen en önemli iki kaynak, gelecek kaygısı ile bireysel/toplumsal güvenlik kaygısı. Gelecek kaygısını ortadan kaldırmanın yolu, sosyal politika araçlarını anlamlı düzeyde güçlendirmekten geçiyor. Güvenlik ve mülteci meselesinde ise, merkez partilere düşen ilk ödev, bu sorunun bir ülke tarafından tek başına üstesinden gelinemeyecek bir mesele olduğunu kabul etmektir.

IRI SAĞI DİZGİNLEMEK İÇİN İKİ ÇÖZÜM

Siyasetin boşluk kaldırmayacağı gerçeğini anımsayarak, merkez siyasi güçlerin boş bıraktığı alanların doldurulmasının aşırı sağı kayda değer ölçüde gerileteceğini görmek gerekiyor. Biraz daha yakından bakalım.

Aşırı sağ partileri besleyen en önemli iki kaynak, gelecek kaygısı ile bireysel/toplumsal güvenlik kaygısı. Gelecek kaygısını ortadan kaldırmanın yolu, sosyal politika araçlarını anlamlı düzeyde güçlendirmekten geçiyor. Sosyal güvenlik sisteminin kapsamını genişletirseniz, emeklilik yaşını biraz daha düşürüp emekli maaşlarını kayda değer ölçüde arttırırsanız, insanlarda, “çalışmama değecek” duygusunu yayarsınız söz gelimi. İşten çıkarılmaları zorlaştırırsanız, işçi-işveren ilişkisinde işçilerin çalışma güvencesini güçlendirirseniz, çalışanlardaki, “Yarınım ne olacak?” kaygısını en aza indirirsiniz. İş bulamayan insanların sosyal yardımlara erişimini kolaylaştırıp bu insanların bir an önce istihdam piyasasına dönmesini sağlayacak etkin tedbirleri de alırsanız, insanlardaki, “İşimi kaybedersem ne olacak?” kaygısını en aza indirirsiniz. Kamusal sağlık, eğitim ve ulaşım sistemlerine büyük yatırımlar yaparsanız, her biri esasen pahalı olan bu hizmetlerden toplumun en ucuz ve kaliteli şekilde faydalanmasının önünü açarsanız, insanlarda, “Devlet bizim yanımızda. Böyle önemli hizmetleri çok ucuza alabiliyoruz” hissini yaratırsınız. Bunların her biri, insanların gelecek kaygısı travmasını azaltacak ve daha makul, ölçülü refleksler üretmesine yardımcı olacak tedbirler.

Gelelim güvenlik ve mülteci, sığınmacı akını meselelerine. Burada merkez partilere düşen ilk ödev, bu sorunun bir ülke tarafından tek başına üstesinden gelinemeyecek bir mesele olduğunu kabul etmektir. Uluslararası toplumu, komşu ülkeleri ve uluslararası organizasyonları kapsayan bir “ortak akıl”la, her ülkenin mülteci ve sığınmacı kapasitesi belirleyerek buna uygun tedbirler alması, ayrıca yeni gelen mültecilere ve sığınmacılara dönük somut planların bulunması, bu meseleyi aşırı sağ partilerin tekelinden kurtaracak adımları sağlayacaktır. Meselenin popülist dilden uzaklaşmış, insani, hukuki ve gerçekçi bir şekilde ele alınması toplumda da karşılık bulacaktır.

Almanya’dan Fransa’ya, Hollanda’dan İspanya’ya, Avrupa’nın farklı ülkelerinde aşırı sağı zayıflatacak iradeyi görmek henüz pek mümkün değil. Özellikle merkez sağ partilerin sosyal politikayı zayıflatma çabalarının aşırı sağı beslediğini görüp, pozisyonlarını gözden geçirmesi elzem. Sol partilerinse bireysel ve toplumsal güvenlik konularında daha gerçekçi, toplumsal kaygıları gözeten bir yaklaşımı, demokratik normlar ve özgürlükler dengesini gözeterek gözden geçirmesi gereken zamanlardayız. Zor olmakla birlikte imkânsız değil.

Merkez sağ ve merkez sol partilerin doğru zamanda, doğru kararları verip veremeyeceğini zamanla göreceğiz.

[1] https://tr.euronews.com/2022/06/29/yoksulluk-raporu-almanya-birlesmeden-bu-yana-hic-bu-kadar-yoksul-olmamisti

[2] https://www.dw.com/tr/almanyan%C4%B1n-bat%C4%B1-eyaletlerinde-maa%C5%9Flar-daha-y%C3%BCksek/a-67620086

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir