100. yılında Cumhuriyet: Umudun serencamı

100. yılında Cumhuriyet: Umudun serencamı

Unutmamak elzem ki bu Cumhuriyet, bugünden çok daha derin bir karamsarlık ve tükenmişlik hali varken, bu ruh haline meydan okuyarak kurulmuştu. 100 yıl sonra tepemize çökmeye çalışan karanlığa inat, bu döngüden çıkmasını yine bilecektir toplumumuz. Zaman, siyasi irade ve doğru strateji gerekiyor.

 1998 yılında henüz 12 yaşında bir ilköğretim öğrencisiydim. Öğretmenlerimiz tarafından dağıtılan 75. yıl rozetlerini, bayraklarla süslenen kamu kurumlarını ve sokakları, 75. yıl konulu programlar yapan TV kanallarını anımsıyorum. Çok sevilen bir insanın doğum günü kutlanırmışçasına yapılan hazırlıkları ve coşkuyu gördükçe, “Acaba 100. yıldaki kutlamalar ve coşku kim bilir nasıl daha da fazla olacak?” diye düşünür dururdum o dönemler. Cumhuriyet’in 100. yılına girdiğimiz şu günlerdeki coşkusuzluğu ve devlet katındaki 29 Ekim’i kutlama isteksizliği gördükçe, zihnim 25 yıl önceki ilköğretim öğrencisi halimi ve o günkü merakımı anımsatıyor.

Sahiden bu isteksizliği ve devlet nezdindeki coşku eksikliğini nasıl yorumlamalıyız? Cumhuriyet’e ve onun ilerici değerlerine taraf olanlar, tamamen kaybetti mi? Adım adım giderek bu soruya net yanıtlar bulabileceğimizi düşünüyorum.

  1. Bir topluma hayat veren ve o coğrafyada yaşamı reel anlamda mümkün kılan en temel iki olgu, bilim ve sanattır. Türkiye’de seküler kesimi bilim ve sanat alanından tamamen çektiğinizi hayal edin, geriye ne kalır? Sahnelerde sanatçı, hastanelerde doktor kalmaz. Zaten giderek kan kaybeden üniversiteler, tamamen yok olmaya mahkûm olur. Türkiye’de edebiyatın, mizahın, müziğin, tiyatronun ve diğer sahne sanatlarının, akademinin itici ve sürükleyici gücü, seküler kesim. Onlarca yıldır böyleydi, yine böyle
  2. Söz gelimi Türkiye’nin en çok vergi veren ve en yoğun üretim yapan kentlerinde siyasi eğilim hangi yönde? Bu bölgelerde muhalefet partileri daha güçlü. 2017 referandumu bunun en net şekilde ortaya çıktığı tablo oldu. İstanbul, Ankara ve İzmir’in Erdoğan’ın başkanlık hevesine hayır dediğini anımsayalım. Vergiyi veren, üretimi gerçekleştiren ve ülkenin ekonomik yükünü omuzlayan bölgelerde, ağırlıklı olarak seküler kesimin desteklediği partiler güçlü. Yani bu koca ülkenin ekonomisi, ağırlıklı olarak seküler yurttaşların sırtında.
  3. Küreselleşme çağında yaşıyoruz ve her boyutuyla dünyaya entegre olmak, kişinin bilgiye, yeni ufuklara ve yeni dünyalara açılması için olmazsa olmaz. Seküler kesim, Türkiye dışında olup bitenlerden haberdar olmak ve “başka dünyalarda” neler olup bittiğini bilmek anlamında muhafazakâr ve İslamcı kesime kıyasla daha küresel ve dünyalı bir yerde duruyor.
  4. Siyasal İslamcı bir ajandaya sahip olan AKP’ye karşı çıkan insanların sayısı az değil, hatta neredeyse her iki kişiden biri. Başka bir deyişle, siyasal İslamcıların ve muhafazakârların eze eze kurduğu bir sayısal tahakküm söz konusu değil. Başat mesele muhalefetin siyasal organizasyon beceriksizliği ve stratejik hataları ki, bunlar bir başka yazının konusu. Ortada kaybedilmiş bir savaş yok, yapılmış hatalar nedeniyle kaybedilen seçimler var
  5. Cumhuriyet fikriyle ve pratiğiyle derin sorunlar yaşayan ve 21 yıldır kesintisiz olarak iktidarda bulunan AKP’nin dayandığı tek nokta, Erdoğan. Ne başka bir insan ne de başka bir kurum var Erdoğan’ın yarattığı etkiyi yaratan. Tek adam kültü ve ona sadakat üzerine inşa edilen bir otoriter rejim, onun siyaset sahnesinden çekildiği bir ortamda hızla gerilemeye mahkûm. Geçen 21 yılda Erdoğan iktidarı, Erdoğan sonrasında bu çizgiyi sürdürecek bir kurumsallık üretemedi ve tamamen kişi odaklı bir iktidar çizgisi yürütt
  6. Öte yandan toplumun yaygın bir kesiminde 21 yılın getirdiği bir “AKP yorgunluğu” mevcut. Erdoğan’ın oyu AKP’den daha fazla ve AKP’ye “Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine” oy veren pek çok seçmen var. Şubat ayındaki deprem felaketinde bunu net olarak bir kez daha gördük. Deprem bölgesindeki pek çok insan yerel yöneticilere ağır tepkiler verirken, Erdoğan’a karşı ise (muhalif seçmen haricinde) kayda değer bir tepki oluşmamıştı. Beşinci maddeye geri dönüyoruz: Erdoğan’ın olmadığı bir denklemde AKP’nin de siyasal İslamcı ajandaların da pek şansı yo
  7. İstanbul, Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin aynası olageldi. Doğru bir adayla ve doğru bir stratejiyle toplumun farklı kesimlerinin CHP’li bir adaya oy verebileceğini ve bu adayın arkasına iktidar gücünü almış bir adayı fark atarak yenebileceğini 2019’da gördük. Bu pratik, esasen muhalefet liderlerinin neleri beceremediğini göstermekle kalmıyor, gelecekte neler yapılması gerektiğine dair de bir yol haritası sunuyor.

Ezcümle, Cumhuriyet’ten ve kurucu değerlerden yana taraf olanlar olarak Cumhuriyet’i kaybetmedik ve Cumhuriyet’le sorunu olanlara yenilmedik. Erdoğan gibi siyasi karizması ve etki alanı yüksek bir ismin varlığı, buna karşın muhalefetin böyle bir figüre karşı etkisiz ve savrulmuş bir görüntü vermesi, muhalefetin farklı kesimleri arasındaki derin kopukluklar ve kötü politik stratejiler gibi faktörler üst üste gelince, yenilmişlik ve geri dönüşsüz şekilde kaybetme duygusu muhalif yurttaşlarda baskın hale geldi. Cumhuriyet’in 100. yılının iktidar tarafından sönük bir şekilde anılması da tesadüf değil, esasen politik bir tercih ve tam olarak bahsettiğim karamsarlık ve yenilgi duygusunu perçinleme aracı.

Cumhuriyet’i zorluklar, karamsarlıklar, yokluklar ve imkansızlıklar içerisinde kuran ve gerçekleştirdiği devrimlerle yeni bir devletin temelini atan Mustafa Kemal Atatürk’ü anımsamamız gereken zamanlardan geçiyoruz. Unutmamak elzem ki bu Cumhuriyet, bugünden çok daha derin bir karamsarlık ve tükenmişlik hali varken, bu ruh haline meydan okuyarak kurulmuştu. 100 yıl sonra tepemize çökmeye çalışan karanlığa inat, bu döngüden çıkmasını yine bilecektir toplumumuz. Zaman, siyasi irade ve doğru strateji gerekiyor.

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir