Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel “Velev ki…” derse

Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel “Velev ki…” derse

Bugün bence siyasette belirleyici olacak şey, Özel ya da İmamoğlu gibi aktörlerden gelecek cevabın ürkek de olsa “velev ki” olmasıdır. Ana muhalefetin önündeki ilk hayati velev ki sınavı”, DEM Parti ve genel olarak Kürt sorunu ile ilgidir.

Daha önce Yeni Arayış’ta ele aldığım “velev ki…” diyebilme meselesinin şu anda ana akım muhalefeti temsil eden CHP’nin yeni yönetimi için hayati önem taşıdığı, 31 Mart seçimleri öncesinde bir kez daha görülmektedir.

Önceki yazıda çizdiğim çerçevede iktidarın rakiplerini zihinsel ve duygusal düzlemde esir almak veya felç etmek için başvurduğu linç terörizasyonu ana akım muhalefetin liderleri olarak Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun bugün karşılaştıkları en büyük sorunlarından biri olarak görünmektedir.

Nitekim ana muhalefetin iki yeni lideri de iktidarın bu terörizasyon tehdidi altında siyaset yapmaya aday liderler olarak ortaya çıktılar.

Velev ki…” çıkışı derken tam olarak neyi kastediyorum?

Herhangi bir kanaldan farklı yöntemlerle uygulanmak istenen, yanlış zihniyet üzerine kurulu linç kampanyası karşısında, linç konusu edilen hususta neredeyse otomatik olarak sergilenen ‘aslında doğru değil’ gibi çıkışlar veya ‘bizimle ilgisi yok’ gibi savunmacı tavırlar doğru olmadığı gibi, pek işe de yaramamaktadır.

Bunun yerine asıl, zihniyetin yanlışlığına odaklanılmalı; ‘bunun ne sakıncası var’ veya ‘bu saldırının konuyla ne ilgisi var’ söylemi üzerinden ilkesel bir savunma yapılarak linç püskürtülmelidir.

Bunun hemen yapılmaması durumunda inisiyatifin karşı tarafa bırakıldığını yani kaba söyleyişle yuların zamanla kaptırılabileceğini görmek gerekir. Fanatik bir grubun ve hatta kişinin bu ‘teröre’ boyun eğen kişi ve kurumların kontrolünü ele geçireceğini görmesi ve buna devam etmesi beklenebilir bir durumdur. Asıl olarak sorunlu zihniyetin sorgulanmaması durumunda linç kampanyasının devam etmesi, büyümesi ve amaçladığı zararı vermesi açısından zamanla başarılı olması kaçınılmaz olur maalesef.

Ayrıca karşı taraf bu linçe devam ettiği sürece paniklememek, pes etmemek ve sebatla ilkenin arkasında durup mücadelenin devamını getirmek zorunludur. Doğru bir iş bölümüyle, bir yandan olgusal yalanlar ortaya konulurken, diğer yandan yanlış zihniyete karşı mücadele edilmelidir.

Örnek olarak, hiç gözlük takmayan birisinin veya mesela siyah çerçeveli gözlük takan bir kişinin başka bir renkte gözlük taktığı için gey olarak ‘itham’ edilmesi durumunda, oturup sabırla bu önermedeki (renk, gözlük, takıp takmama vs.) olgusal yalanları ortaya koymak önemlidir. Ancak, özellikle sosyal medyanın etkisiyle zıvanadan çıkmış argüman ve saçmalık boyutunda bilgilerin yüksek sesle arsızca ifade edilebildiği ve arsızca tekrarlandığı günümüzün hakikat sonrası toplumunda bunun ne zaman ve ne kadar başarılı olacağı şüphelidir. Asıl mesele bu absürt argümanın arkasındaki sorunlu zihniyetidir. Temelde, gey olmanın itham olarak kullanılması, aşağılama veya kriminalizasyon konusu yapılması anlayışı sorunludur. Asıl amaç ise buna dayalı kriminalizasyon, dışlama ve aşağılama çabasıdır.

Bu nedenle, olgusal cevaplar için gerçekte gözlük kullanılıp kullanılmadığı veya kullanılan gözlüğün renginin doğru söylenmiş olup olmadığı önemlidir elbette. Aynı şekilde, gözlük renginin cinsiyetle ilgisinin olmaması da önemlidir ve tüm bunlar linç kampanyasına karşı geliştirilecek söylemde ısrarla işlenmelidir. Ancak en önemlisi, gey olmanın itham olarak kullanılmasıdır. İlkesel/etik düzlemde buna karşı geliştirilecek olan, “bunu mevzubahis etmeye utanmıyor musunuz!” söylemiyle linç girişimcilerinin hakkettiği cevabı vermek en önemlisidir.

Ayrıca karşı taraf bu linçe devam ettiği sürece paniklememek, pes etmemek ve sebatla ilkenin arkasında durup mücadelenin devamını getirmek zorunludur. Doğru bir iş bölümüyle, bir yandan olgusal yalanlar ortaya konulurken, diğer yandan yanlış zihniyete karşı mücadele edilmelidir.

“Velev ki öyle!” tavrı tam da burada devreye girmektedir: Bu tür kriminalizasyon, aşağılama veya dışlama dili ve siyasetini kökten reddetmek ve bu anlayışı mahkûm etmek için “velev ki …” diyebilmek siyasetin oturmuş linç taktiklerini altüst edebilir.

***

Siyasete dönecek olursak, bugün asıl mesele bunu söyleyebilecek lider ve onun dayanabileceği bir örgüt ve tabandır.

Siyasi linç girişimleri hem olgusal hem de etik/ilkesel olarak doğru olmayan bir yerden yapıldığı halde muhalifler sadece olgusal boyut üzerinden savunmaya geçiyorlar genelde. Sürekli olarak, ‘aslında’ söylenen şeyi yapmadıklarını veya söylemediklerini anlatmaya çalışıyorlar. Oysa ‘yapmış olsak veya yapsak ne olur!’, ‘söylemiş olsak veya söylesek ne olur’ denilebilecek konulardır bunlar.

Bu konuda en somut örnek, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulunun TSK hakkındaki sözleri nedeniyle maruz kaldığı linç girişimlerine, genel başkan başta olmak üzere CHPlilerin verdikleri tepki oldu: Bu tepkiler, linç terörüne boyun eğmenin çok iyi bir örneğiydi.

***

Doğrusu, ‘velev ki’ siyaseti konusunda sınavı en başarılı veren kişi, AKP’nin lideri, şimdiki Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan olagelmiştir.

Nitekim, zamanında başörtüsü hakkında (‘siyasi sembol’ olması iddiası/ithamıyla ilgili olarak) kendinden emin bir şekilde kullandığı ‘velev ki öyle!’ söylemi bunun en iyi örneklerinden birini oluşturur: Muhafazakâr-İslami kesimin uzun yıllar sürdürdüğü “değildir” yönlü savunmacı ‘’masumlaştırma’ çabasını bir yana bıraktı. Mealen, ‘öyle olsa ne olur’ dedi ve ‘bunun neresi yanlış!’ gibi temel bir ilke üzerinden laikçi fanatik saldırıyı geri püskürtmeyi başardı.

Bu da zaten zamanla AKP’de güçlü kurumsal mekanizmanın linçe karşı zayıfladığı anlarda (ki büyük bir linç altında sürdürdü iktidarını AKP o dönemlerde) Erdoğan’ın bu özelliğinin devam etmesi, hatta giderek güçlenmesi aslında AKP’yi ve iktidarını kurtaran şey oldu.

Sonraki süreçte ise Erdoğan iktidarı linç kampanyalarını adeta temel yöntemi haline getirdi.

Ancak bugüne kadar ana muhalefetten bu konuda benzer bir çıkışı yapabilen, o kadar başarılı bir mücadele örneği veren kişi veya kişiler olmadı.

Bu konuda en somut örnek, geçen senenin Eylül ayında CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hakkındaki sözleri nedeniyle maruz kaldığı siyasi ve hukuki linç girişimlerine, genel başkan başta olmak üzere CHP’lilerin verdikleri tepki oldu: Bu tepkiler, tam da o linç terörüne boyun eğmenin çok iyi bir örneğiydi.

AKPnin artık dayanılmaz hale gelen bu konudaki terör yaftalarından/kıskacından kurtulmanın tek yolu, cesurca bir velev ki!” çıkışıdır, ama Kürtler başta olmak üzere, ülkede demokrasiye susamış geniş kitlelerin bu beklentisini ana muhalefet karşılayabilecek mi? Bu sorunun cevabı hayati önem taşımaktadır.

Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel Velev ki …!” derse

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kendi örgütleri ve tabanlarından kaynaklı olarak maalesef çok zayıf konumda. Yani herhangi bir konuda ‘velev ki’ dedikleri anda başlayan linç aşamasında en az yandaş medya ve kendilerine muhalif olan iktidar yanlısı aktörler kadar kendi partilerinden, arkadaşlarından, gruplarından, tabanlarından çekiniyorlar. Bu yüzden de ‘velev ki’ demeleri daha büyük bir cesaret gerektirmektedir.

Bunun da iki boyutu var.

Bunlardan birincisi kendi tabanına güven: Öyle bir tabanın olması gerekir ki sen ‘velev ki’ dediğin anda sana saldırmayan, yarı yolda bırakmayan, arkanda duran bir taban, bir kurum gerekiyor.

İkincisi ise bunun doğru ifade edilmesi, anlatılması ve etkili olmasının sağlanması için ‘velev ki’ diyen kişinin kullandığı dil ve yöntem büyük önem arz ediyor.

Henüz bu konuda hayati bir sınavdan geçmese de Ekrem İmamoğlu bunun için gerekli potansiyele (karizmaya, tıynet ve cesarete) sahip olduğunu bugüne kadarki performansıyla kanıtlamıştır. Ayrıca, böyle bir çıkış yapması durumunda arkasında önemli bir kamuoyu desteği olur gibi görünmektedir.

Açıkçası CHP genel başkanı olarak Özel’in hikayesi yeni başladı ve zaman içinde siyaset yapma tarzının ne yöne evirileceği netleşecektir.

Ancak İmamoğlu, bu özelliklere ve bu konuda gerekli donanıma sahip olduğu konusunda her gün daha çok güven vermektedir.

Bugüne kadar sergilediği cesaretiyle, gözü pekliğiyle ve tabanın (koşullu da olsa) desteğiyle İmamoğlu buna en yakın kişi olarak görünmektedir şu anda.

Bunu yapabilecek mi, yeri geldiğinde göreceğiz, ancak bugüne kadar bu konuda kötü bir sınav verdiğini söyleyemeyiz.

Benzer bir şeyi Özel’de bulabilir miyiz bilmiyorum, ama İmamoğlu’nda bu inisiyatif olduğu, daha doğrusu potansiyel olduğu görüldüğü için sıkça Tayyip Erdoğan’a benzetildiğini düşünüyorum.

***

Bugün bence siyasette belirleyici olacak şey, Özel ya da İmamoğlu gibi aktörlerden gelecek cevabın ürkek de olsa “velev ki” olmasıdır.

Ana muhalefetin önündeki ilk hayati “velev ki sınavı”, DEM Parti ve genel olarak Kürt sorunu ile ilgidir.

AKP’nin artık dayanılmaz hale gelen bu konudaki terör yaftalarından/kıskacından kurtulmanın tek yolu, cesurca bir “velev ki…!” çıkışıdır, ama Kürtler başta olmak üzere, ülkede demokrasiye susamış geniş kitlelerin bu beklentisini ana muhalefet karşılayabilecek mi? Bu sorunun cevabı hayati önem taşımaktadır.

CHP Afyon Belediye Başkan adayının ipe sapa gelmez çıkışı karşısında sergilenen tavır oldukça umut vericidir.

Sadece Kürt sorunu özelinde değil, genel olarak linç kampanyalarına karşı sergilenen kararlı duruş bağlamında umut vericidir.

***

Ancak bu sonucu belirleyecek bir final sınavı değil; daha çok ara sınavlardan biri niteliğindeydi. Doğrusu, belediye başkan adayının çıkışının absürtlüğü nedeniyle pek zor da sayılmazdı.

Ve Ekrem İmamoğlu başarıyla geçmiştir…

Ancak bundan sonraki ara sınavlarda ve asıl final sınavında göstereceği performans belirleyici olacaktır.

Bülent Bilmez

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir