Yeni yüzyılda parlamak: Dünya, Avrupa ve Türkiye

Yeni yüzyılda parlamak: Dünya, Avrupa ve Türkiye

AB sürecinde ilerlerken, tüm dünyaya açık bir Türkiye her yönde değer kazanır, küresel rekabette yükselir. Tarihin akışında iyi sınanmış olan bu gerçekten hareketle demokrasi, ekonomi ve diplomasi bütünlüğü bir kere daha özenle pekiştirilmesi gereken bir alan olarak beliriyor.

Yapay zekâ çağı başladı.

Eşzamanlı olarak, uzay teknolojileri, yenilenebilir enerji teknolojileri, biyoteknolojik sağlık çözümleri, kuantum bilgisayarı…

Çin! Bir taraftan finansal, sosyal ve ekolojik sorunları; Tayvan, Uygur ve Hong Kong dosyaları. Diğer taraftan 2024 yılında dünya elektrikli otomobil liderliğine kadar uzanan küresel rekabet gücü…

Demokrasi! Gezegen nüfusunun yarısı 2024 yılında bir şekilde oy verecek. Dünyanın en kalabalık demokrasisi Hindistan jeopolitik yükselişine devam ediyor; Endonezya, Tayvan, Bangladeş, Meksika, İngiltere, Avrupa Parlamentosu… Seçimlerin olması otoriter eğilimleri, demokrasilerin yıpranmasını dışlamıyor. Özellikle en eski anayasal demokrasi olan ABD’de başkanlık seçimleri bir dünya meselesi.

Ve savaşlar! Ukraynalılar, Filistinliler, Suriyeliler, Afrika’da bir çok halk savaşın cani şiddetine maruz.

Küreselleşme ve teknolojinin yumağında Dünya daha hızlı değişiyor.

Avrupa Birliği değişiyor; doğal olarak Türkiye’nin küresel konumu ve Avrupa içindeki seyri de değişiyor.

1.EKONOMİ VE DIŞ POLİTİKA

Türkiye vatandaş, demokrasi değerleri, kalkınma hedefleri ve milli menfaat odaklı bir dış politika ile ilerlemeli; küresel rekabet ortamında yükselmeli. 2030 yılına uzanan dönemde AB’nin ve genel olarak Batı dünyasının Türkiye politikalarında millî çıkarlarımız açısından müzakere tutumumuz ile çelişen gecikmeler, sapmalar ve farklı yönelimler olası. Olumsuz bir ekonomi ve dış politika etkileşimi riski var. Dış ticaret açığı 100 milyar, cari açık yaklaşık 50 milyar dolar seviyelerinde. Borçlanarak idare edilen rezervler dış politika için de pranga. Ayrıca, önümüzdeki dönemde uluslararası ekonomiyi etkileyecek iklim, güvenlik, göç, teknoloji, finans, enerji gibi alanlardaki olası gelişmeler aynı zamanda birer dış politika denklemi ögeleri. Bu çerçevede ülkemizi etkileyecek bir çok ekonomik etken söz konusu:

  1. Türkiye’nin makro-ekonomik istikrar sorunları, hukuk devleti saygınlığı ve uluslararası finansman.
  2. Eğitim, yargı, vergi, iş piyasası, tarım, yeşil dönüşüm, dijital ekonomi, hızla etkisi artan yapay zekâ çağına uyum ve doğal afetlere karşı düzenlemeler gibi alanlarda yapısal reformlar için kaynak ihtiyacı.
  3. Ödemeler dengesi ve kalkınma politikaları açılarından doğrudan yabancı yatırımların önemi.

Öncelikli bir eylem ekseni, ülkemizin jeostratejik konumunu iyi tanımlamak ve bu tanımlamanın gereğini yapmak. Bu tanımlamanın yalın bir ifadesi “Avrupa’nın Avrasya açılım merkezi olarak Dünyada yükselen bir Türkiye” olabilir. AB sürecinde ilerlerken, tüm dünyaya açık bir Türkiye her yönde değer kazanır, küresel rekabette yükselir. Tarihin akışında iyi sınanmış olan bu gerçekten hareketle demokrasi, ekonomi ve diplomasi bütünlüğü bir kere daha özenle pekiştirilmesi gereken bir alan olarak beliriyor.

Türkiye için AB ile ilişkiler bir küresel rekabet gücü meselesidir. Dolayısı ile AB ile ilişkiler Türkiye için Cumhuriyet değerleri, demokrasi standartları, milli güvenlik, ekonomik refah ve sosyal ilerleme meselesidir.

2.AB İÇİ DENGELER

Avrupa pandemi krizinden finans, ticaret, sağlık, dijital dönüşüm, siber güvenlik, kritik hammaddeler, yapay zekâ ve iklim değişikliği politikalarını güçlendirerek çıktı. Rusya ve enerji krizinde de AB ortak bir dış politika geliştirmeyi başardı. Hamas’ın terörist eylemeleri ve İsrail hükümetinin Gazze sivil halkına karşı kabul edilemez askeri şiddeti karşısında ise, AB içinde bir çok hükümet ve kamuoyunun etkili kesimleri net eleştirel tutum sergilese de ortak bir AB politikası etkili olamadı. Başta Berlin olmak üzere çok sayıda siyasi merkezden çelişkili tutumlar yansıdı.

Diğer taraftan Avrupa Birliği çok önemli sorunları aşmak zorunda. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası tetiklenen enerji krizini yönetirken, yeni enerji tedarik kaynaklarını çoğaltmaya ve temiz enerji teknolojilerini geliştirmeye çalışıyor. Enflasyon yüzde beş civarına altına indi fakat henüz kontrol altında değil. Göçmen politikaları, terörizmle mücadele, seyahat vizesi ve bir çok dış politika dosyasında siyaset tutarlılığı çok zayıf. En önemlisi, AB ve genelde Batı demokrasileri 21. yüzyılda çetin bir sınavdan geçiyor. Aşırı popülist akımlar, dezenformasyon ve gelir dağılım bozukluğu gibi çok önemli zafiyet alanı söz konusu.

Türkiye açısından ise, AB ile ilişkiler ve müzakereler çok boyutlu ve derin bilgi, deneyim ve yönetim alanı. Başta Berlin ve Paris ve de Brüksel’de şekillenen AB federal siyaseti olmak üzere tüm üye ülkelerdeki farklı siyaset katmanları ve etkenlerini dikkate almak da yararlı olur. İnce ayarlı diplomatik strateji, söylem ve eylemin algoritmasında bir çok etken var:

  1. AB ülkeleri hükümetlerinin iç meseleleri, seçim dinamikleri, zafiyetleri ve öncelikleri
  2. Washington DC, Tokyo, Pekin, Delhi, Riyad, Tahran ve Moskova ile AB başkentleri arasındaki ilişkilerin karmaşık eğilimleri
  3. Birleşmiş Milletler, G20, COP, OECD, Avrupa Konseyi gibi tüm uluslararası platformlarda AB ülkeleri politikalarının stratejik analiz ve diplomatik söylemde değerlendirilmesi
  4. İç ekonomik durumlar (çok önemli)
  5. Türkiye ile ticaret, yatırım, turizm ve güvenlik konuları
  6. Avrupa düzeyinde siyasal ailelere göre dengeler: merkez sağ, sol, liberal, yeşil, aşırı sağ…
  7. Avrupa iş dünyası (BusinessEurope, Eurochambres, SME-United, ERT), Türkiye’de yatırımı veya etkinliği olan şirketler, finans dünyası, start-up ekosistemi…
  8. Uluslararası ve bölgesel finansal kuruluşlar (Dünya Bankası, IMF, IFC, EBRD, EIB, AIIB, İpek Yolu Fonu…)
  9. Sendikalar (ETUC)
  10. Sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları
  11. Bilim, sanat ve spor dünyası, kanaat önderleri, sosyal medya etki kişileri
  12. Medya

Katma değeri yüksek ihracat, istihdam ve teknoloji yaratan yatırımlar, nitelikli turizm ve  kültürel etki ile yıldızlaşmak. Bu formül çok net. “Avrupa mı Avrasya mı?” gibi ikilemler yersiz. Türkiye Avrupa’nın Avrasya açılım merkezi olarak dünya siyaseti ve ekonomisinde yükselir.

3.TÜRKİYE’NİN KÜRESEL GÜÇ KOORDİNATLARI

Türkiye için AB ile ilişkiler bir küresel rekabet gücü meselesidir. Dolayısı ile AB ile ilişkiler Türkiye için Cumhuriyet değerleri, demokrasi standartları, milli güvenlik, ekonomik refah ve sosyal ilerleme meselesidir. AB ile ilişkileri bu yönde, milli menfaatlerimiz odaklı, dolayısıyla vatandaş odaklı bir dış politikanın ekseninde geliştirmek Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını belirleyecek.

Önce tarihin bize sıkı sık hatırlattığı, ispat ettiği bir tespit:

Ancak demokrasi ve ekonomisi iyi yönetilen bir Türkiye dış politikada etkili olur.

“Batı” coğrafya ötesi bir kavram: Kuzey Amerika, Avrupa, Japonya, Güney Kore, Avusturalya… Son zamanlarda gelişen “küresel Güney” ve BRICS gibi tanımlamalar da önemli fakat muğlak. Brezilya, Hindistan, Çin, Endonezya gibi ülkelerin bütünlük içinde siyasal veya ekonomik blok olabilecek jeostratejik öncelik uyumları yok. Kaldı ki “Batı” ile Çin ve diğer ülkeler bir çok alanda derin ilişkiler içindeler. Türkiye hem Batı dünyasının içinde güçlenmeli hem de Doğuya ve Güneye, stratejik pusulada her küresel yöne daha açık bir ülke olmayı başarmalı.

Bu bakış açısında zincirleme olumlu gelişmeler birbirlerini destekler: Bir taraftan Avrupa Birliği sürecinde ilerlemek. Yüksek demokratik, ekonomik ve sosyal standartlar ile, yatırım ortamı ile, bilim ve teknoloji ve de toplumsal yaşamın kadın hakları başta olmak üzere her alanındaki ilerlemeler ile dünyada saygın, güvenilir ve etkili olmak. Bu sayede sadece Batıda değil Doğuda ve tüm dünyada diplomasiden yatırımlara, finanstan kültürel ilişkilere her boyutta çekim gücünün hızla artması. Aynı şekilde dünyanın geri kalanı ile ilişkiler derinleştikçe, bu sefer Avrupa’da daha etkili, güçlü bir ülke olmak. Katma değeri yüksek ihracat, istihdam ve teknoloji yaratan yatırımlar, nitelikli turizm ve  kültürel etki ile yıldızlaşmak. Bu formül çok net. “Avrupa mı Avrasya mı?” gibi ikilemler yersiz. Türkiye Avrupa’nın Avrasya açılım merkezi olarak dünya siyaseti ve ekonomisinde yükselir.

 Bu vizyon doğrultusunda Türkiye’nin AB ile ilişikleri denkleminde parametreler değişir. Demokrasi ve ekonomi yönetimi saygın bir ülke olarak Avrupa’nın geleceğinde söz sahibi olan ve daha adaletli, kalkınmış ve yeşil bir dünya için değer yaratan bir ülke olur.

Geçmişte hem AB ülkeleri hem de Türkiye ilişkilerde yalpaladı; her iki taraf da çok önemli hatalar yaptı. Bu durum sadece Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına ve Türkiye’deki demokrasi karşıtı eğilimlere yaradı. Şimdi yeni sözler söyleme, yepyeni bir vizyon zamanı. Geçmişten ders almak ve geleceğe odaklanmak gerekiyor. Bu çerçevede en az beş somut icraat ekseninde beliriyor:

1.Demokrasi : Süratle ve öncelikle hukuk devleti, insan hakları ve yargı reformları gerçekleştirilmeli. Bu reformlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları içindir. Yaratıcı, girişimci, sosyal dayanışmacı, adaletli ve güvenli bir toplum ülkülerimiz için özgürlük ve hukuk elzem. Etnik veya diğer tüm terör odaklarını zayıflatacak en önemli güç kaynağı da iyi işleyen bir demokrasi toplumu olmaktır. Böylece aynı zamanda Avrupa ve dünyada etkili, müzakere gücü yüksek bir devlet olacağız.

2.Sosyal refah : Hükümetin sosyal ilerleme icraatı aynı zamanda AB sürecinde de daha etkili bir ülkenin sağlam temellerini oluşturacaktır Bunların başında çalışanların sosyal hakları, mutlak cinsiyet eşitliği, iş yeri güvenliği, sağlık hizmetleri, iş piyasası reformu ve kapsamlı, yaratıcı bir eğitim reformu var. İlk adım ise somut gündem. Hamaset değil yapısal reform gündemi.

3.Ekonomik kalkınma: Jeopolitik önemli. Küresel tedarik zincirleri ve değer ağlarındaki değişim dalgalarına uyum her ülke için öncelik. Türkiye’nin AB ile mevcut gümrük birliği anlaşması ise 1990lı yılların ekonomik ortamına ait. Aradan geçen yıllarda dünya değişti. Uluslararası ticarette serbestleşme arttı, internet çağına geçildi, sıfır karbon üreten ekonomi hedefleri kabul edildi, küresel dengelerde Çin ve Hindistan gibi ülkeler de ağırlık kazandı. Bu arada Avrupa Birliği de dünyanın her kıtasında ekonomik anlaşmalarını çoğalttı; kapsamlarını genişletti. Bu nedenlere AB ile aramızdaki gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi için müzakerelere başlamak önemli. Kaldı ki, AB içinde de BusinessEurope, Eurochambres ve SME-United gibi iş dünyası temsil kuruluşları ve bir çok üye ülke siyasi yaklaşımı ve kanaat önderi aynı görüşte. Akılcı bir müzakere yönetimi ile AB sürecinde Türkiye’nin milli menfaatlerini ilerletmek mümkün. Yeni bir anlaşma, mevcudun yeni bir sürümü veya Ortaklık Konseyi kararları ile bir dizi kısmi değişiklik, ek maddeler olası.

AB ile ilişkilerde önceliğimiz ülkemizin ekonomik kalkınma menfaatleridir. En iyi uzmanlarımız, akademisyenlerimiz, diplomatlarımız, sendikalarımız, özel sektörümüz ve sivil toplumumuz ile ortak akıl içinde ilerlemek en doğru yöntem olur. Yenilenen ilişkilerin içeriğinde AB’nin dijital ekonomi, yeşil dönüşüm, enerji ve sosyal standartlar politikaları da olmalı. İşyeri güvenliği, depreme dayanıklı akıllı kentler, afet yönetimi gibi bir çok alanda AB süreci iyi bir araç. Aynı şekilde kamu ihaleleri saydam, halka hesap veren, yolsuzlukların önünü kesen bir mevzuata kavuşur. Ayrıca tarımda verimlilik, teknoloji ve finansman ile muazzam bir ilerlemeye de AB süreci destek olur. Tüm dünya için ticaret, yatırım, turizm, teknoloji, tarım ve kültür çekim gücü yüksek bir ülke olur ülkemiz.

AB ile ilişkilerde önceliğimiz ülkemizin ekonomik kalkınma menfaatleridir. En iyi uzmanlarımız, akademisyenlerimiz, diplomatlarımız, sendikalarımız, özel sektörümüz ve sivil toplumumuz ile ortak akıl içinde ilerlemek en doğru yöntem olur.

Müzakere gücü hızla yükselmiş bir ülke olarak göç anlaşmasını kökten değiştirirken, Türk vatandaşlarına zulme dönüşmüş olan seyahat vizesi sorunu da bu çerçevede çözülmeli. Bunun için AB içi siyaset, iç güvenlik politikaları ve hukuk denklemlerine iyi hâkim bir diplomatik atılım tasarlamak mümkün. Hukuk devleti reformları ile daha güçlü bir demokrasi olmak, aynı zamanda dünyada saygın bir Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna vesile olacak. Seyyahları, akademisyenleri, sanatçıları, sivil toplumu, iş insanları ve gençleri ile bir toplumun dünyaya açıklığı, o ülke için bir uluslararası rekabet gücü kaynağıdır.

4.Barış: İnsan uygarlığının acil olarak barış başarısı vakalarına ihtiyacı var. Nobel Barış Ödülü jürisi zor yıllar geçiriyor. Her alanda olacağı gibi, Kıbrıs meselesinde de uluslararası camiada demokrasisi, ekonomisi ve toplumsal huzuru ile ağırlığı çok daha güçlü bir Türkiye olmak belirleyici etkendir. Kıbrıs Doğu Akdeniz’de bir barış, demokrasi, finans, turizm, eğitim ve enerji üssü olabilir. Bunun için Kıbrıs Türklerinin pazarlık konusu asla olamayacak haklarını ve KKTC’nin güvenliğini kararlılıkla savunmak ve adada iki toplumun eşit varlığına dayalı hakkaniyetli bir barış düzeni tesis etmek önceliğimiz olmalı. Kıbrıs’ta kalıcı bir barış düzeninin olumlu etkileri Karadeniz’den, Kafkasya’ya ve Orta Doğu’ya yayılır; ilham verecek, model olur.

5.Avrupa’nın geleceği: Avrupa Birliği değişiyor. Son olarak kıtada geniş, 47 üye ülkenin katıldığı bir aidiyet çemberi adımı olan Avrupa Siyasal Topluğu girişimine olumlu yanıt vermek doğru oldu. İlk zirve 6 Ekim 2022 Prag’da, sonrakiler 2023’te Moldova ve İspanya’da toplandı. Türkiye son ikisine katılmadı fakat artık katılmalı. Sırada 2024’te İngiltere var. Türkiye bu konuda en az üç girişimde bulunabilir: öncelikle zirveye en üst düzey katılım, bir an önce daha sonraki zirvelerden birine ev sahipliği önerisi ve de en önemlisi bu yeni siyasal çerçevenin içini enerji, yeşil dönüşüm, siber güvenlik, yapay zekâ ve göç gibi alanlarda somut politika ve uyumlu mevzuat önerileri ile geliştirmek.

2023 yılı biterken AB Komisyonu’nun efsanevi başkanı Jacques Delors vefat etti. 1980 yıllarda Avrupa entegrasyon sürecinin “Avrupa tek pazarı” atılımı ile yeniden canlanması, 1990 sonrası Avrupa’da soğuk savaş sonrasında Avrupa Birliği’nin tesisi, Euro projesi gibi tarihsel aşamalarda önderliği belirleyici oldu. O yıllarda Brüksel Üniversitesi’nde genç bir akademisyen olarak Delors’un stratejik araştırmalar birimi projelerinde görevlendirildim. Avrupa Birliği’ni kuran Maastricht Antlaşması hazırlıkları, tek para birimi Euro’ya geçişin ABD üzerindeki etkisi, AB’nin kurumsal reformu ve farklılaştırılmış entegrasyon projelerinde çalıştım. O dönem Delors, Mitterand, Kohl, Thatcher, Bush gibi siyasetçilerin stratejik denklemlerinde Avrupa’da federasyon, konfederasyon, değişken geometri, çok vitesli ilerleme, alakart ilerleme ve iç içe çemberler fikirleri serpildi. Kurumsal olarak “derinleşme”, ya da hızla yeni üyelere doğru “genişleme” paradoksları pekişti. Bugün halen geçerli olan tartışmalar bunlar.

Sonuçta, geniş tarihsel perspektifte bakıldığında Avrupa’da farklılaştırılmış entegrasyon düzeni, yani esnek üyelik eksenleri yavaş yavaş oluşuyor. Bu konunun ayrıntılı hukuksal ve teknik derinliği var fakat özetle genel şema şöyle: merkezde Euro bölgesi var. Onun da içinde yer aldığı Avrupa Birliği var. Ve bunların da ötesinde bu birliğin tam üyesi olmayan fakat ekonomi ve mevzuat açılarından yakın entegrasyon içindeki ülkeler var: Türkiye, İsviçre, Norveç, İzlanda, İngiltere, Batı Balkanlar ve Karadeniz  ülkeleri… Türkiye AB’ye tam üyelik hedefini asla ama asla müzakere konusu yapmadan, bu geniş Avrupa işbirliği çemberinin içeriğini güçlendirmeli. Özellikle enerji, güvenlik, göç ve yeşil dönüşüm gibi alanlarda katkı sağlamalı, sadece Avrupa değil, dünyadaki gelişmelere önderlik yapmalı. Eşzamanlı olarak tekrar vurgulamak gerekiyor ki, mevcut gümrük birliğini ticaret ötesinde, yeşil dönüşüm, dijital ekonomi ve sosyal politikalar alanlarını da dahil ederek güncellemeli.

Evet, özetle: Türk gençleri özgüvenli, dünyaya açık, dünyanın takdir ettiği bir ülkenin evlatları olarak geçirebilirler ömürlerini.

Her yaştan vatandaşımız ülkesi ile gurur duyar; adalet serpilir, yaşam standartları yükselir.

Uluslararası ilişkilerimiz ve AB politikamız da bu vizyon için gerekli icraat çerçevesinde anlam ve enerji bulur. Somut yol haritası sorun değil; var.

Türkiye Avrupa’da saygın, Avrasya ekseninde etkili, Dünyada parlayan bir ülke olabilir.

Bu yazı AB uzak bir hayal mi? dosyasında yayımlanmıştır. Dosyanın diğer yazılarına erişmek için buraya tıklayınız.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir