Nasıl bir geleceğe doğru?

Nasıl bir geleceğe doğru?

Toplumun siyasi denkleme girme sinyalleri vermesiyle birlikte, siyaset-toplum- ilişkilerinde, aşağıdan yukarıya talep hali, velhasıl siyaset ve siyasi tasavvur talebi ortaya çıkmaktadır. En azından bu talep seçmeni tarafından muhalefete yönelmektedir.

Malum, sadece bir yerel seçim olmasına rağmen 31 Mart yoklaması, ülkede yeni bir sayfa açılmasına vesile oldu.

Her şeyden önce siyasi partiler düzeyinde kimi sarsıntılar ve sonuçlar yarattı.

Sarsıntılar şunlar: İlk tepki muhalefetin büyük partilerinde oldu. CHP ve İYİ Parti’de lider ve yönetim değişikliklerini tetikledi. Dahası yeni bir siyaset sarsıntısı ya da arayışı ortaya çıktı.  Nitekim ana muhalefet partisi daha enerjik, muhalif çıkış dozu ve tonu yüksek, kurucu siyaset dili ve tarzı arayışı daha dinamik. İYİ Parti, seçimlerde aldığı ağır yenilgilerden sonra dilini ve yolunu arıyor. DEM’de benzer bir gelişme yaşanmış, daha Kürt sorunu merkezli Kürdi bir eğilim öne çıkmıştır. AK Parti, kendisine yönelik gözden geçirmeyi teşkilat düzeyinde yapıyor, temel angajmanlarını değiştirmeden toplum-siyaset ilişkilerini, topluma teması, patronaj ilişkilerini yenileme ve canlandırmayı hedef alıyor.

Yeni bir siyasi aktör sahaya çıktı. Siyasi oyunu ve dengeleri etkileyebilecek, en azından benzerlerinin dikkate alacağı, Milli Görüş hareketinin mirasçılarından bir siyasi aktör haline geldi Fatih Erbakan’ın partisi.

YENİ BİR SİYASİ AKTÖR SAHAYA ÇIKTI: FATİH ERBAKAN’IN PARTİSİ

Kimi sonuçlar da hatırı sayılır: Genel ve yerel seçimlerde beklenen çıkışı yapamayan yeni merkez partiler Gelecek ve DEVA partilerinin siyaseti belirleme gücü azaldı. Gelecek Partisi, günlük siyasi gelişmeler karşısından pozisyon alarak el kol yordamıyla ve lideri var olmaya çalışıyor. DEVA rasyonel eleştiri ve önerilerle siyaset yapıyor, ancak yankısı git gide azalıyor. Özdağ’ın partisi, gelip geçici bir heves ve dalga partisi olduğunu gösterdi ve siyasete etkisi yok denecek kadar azaldı. Yeni bir siyasi aktör sahaya çıktı. Siyasi oyunu ve dengeleri etkileyebilecek, en azından benzerlerinin dikkate alacağı, Milli Görüş hareketinin mirasçılarından bir siyasi aktör haline geldi Fatih Erbakan’ın partisi.

Sabit kalan aktör ise sadece MHP. Bu siyasi parti, Cumhur ittifakının ideolojik koruyucusu ve savunucusu olmaya devam ediyor. Bir bakıma iktidarın ruhunu, terkibini, devlet-siyaset bütünleşmesini temsil ediyor. Bahçeli’nin hız verdiği büyük politika tarifleri, ittifak bütünlüğü mesajları, Kürt meselesine yönelik alerjisiyle yola devam ediyor.

İşin görünen kısmı böyle.

Peki, bu tabloyu kuşatan dip dalga var mı?

Kısmen ya da şimdilik parça parça…

İlk parça seçmenden gelen taze rüzgarların kutuplaşma dışı bir iklim arzusuna işaret etmesidir. Yerel seçimlerde siyasi parti aidiyeti ile bireysel ve anlık tercih kefelerinde beklenmedik bir şekilde ikinci kefe, tümüyle öne çıkmasa da ağırlık kazandı. CHP’ye yönelen Kürt, muhafazakar, milliyetçi seçmen, bireyin serbest siyasi tercihine işaret etti. Elbet bu eğilim mutlak değil. Siyasi davranışta kimlik kuşatması ile bireyleşme arasında dengede, kimlik-aidiyet meselesi gücünü kaybetmiş değil, ancak siyasi iklimde öne çıkan rüzgar da artık bu mesele değil.

İkinci parça, uzun süredir kimliklere hapsolmuş bir siyasi davranışın sabit kıldığı, seyyal ve bu belirleyici olmasını engellendiği toplum faktörünün siyasi hayatta ya da denklemde devreye girme işaretleri vermesidir. İstanbul seçimleri ve İmamoğlu fenomeni bu anlamda pek çok ipucu taşımaktadır. Keza, Anadolu ve Ege’de AK Parti’nin yaşadığı beklenmedik kayıplar aynı ipucuna işaret etmektedir.

Üçüncü parça, toplumun siyasi denkleme girme sinyalleri vermesiyle birlikte, siyaset-toplum- ilişkilerinde, aşağıdan yukarıya talep hali, velhasıl siyaset ve siyasi tasavvur talebi ortaya çıkmaktadır. En azından bu talep seçmeni tarafından muhalefete yönelmektedir. Özetle, AK Parti seçmenini de dikkate alacak olursak, ülkede tasavvurlar arası, toplumu ve geleceği dikkate alan siyasallaşma ya da kurucu siyaset beklentisi yüksektir. CHP ve AK Parti yönetimleri en azından bu durumun farkında olduklarına dair işaretler veriyor.

Bu söylenenleri veri alacak olursak, çelişen iki temel siyasi-toplumsal dinamik siyasi aktörlerin üzerinde baskı yapmaktadır ve yapacaktır

Nedir bu iki temel dinamik?

Türklük sözleşmesi ve siyasi algılarda devlet-siyaset yer değiştirmesi ve bütünleşmesi bunun hakim taşıyıcı unsurlarıdır. 15 Temmuz rejiminin direnci yüksektir, kaldı ki, ülke, endişe travmasının etkisi sonucu kurulan, modernist devlet unsurlarını, muhafazakârları ve milliyetçileri içeren bir tarihsel blok tarafından yönetilmektedir.

15 TEMMUZ REJİMİNİN DİRENCİ 

İlki otoritarizme yönelik destek ve atıftır. Veya toplum, siyaset veya yönetim düzeyindeki 15 Temmuz rejimi ve ikliminin etkisidir. Rojava’nın infilakı, Kürt hareketinin ülke sınırlarını aşması, sınır ötesinde ciddi ve sivil-siyasi bir yaşam alanı bulması, Hendek ve Kobani olayları gibi sistem tarafından açık ayaklanma olarak görülen hadiseler, Gülen ayaklanması ve devleti kuşatması gibi gelişmeler, iktidardan muhalefete, devletten topluma milliyetçi bir ruh halini de tahrik ederek, beka ve çöküş vurgularıyla ülkenin tüm başat güçlerini etkilemiştir. Bu etki, 31 Mart seçim sonuçları gösterdiği kısmen kırılmakla birlikte 15 Temmuz mayası kuvvetlidir ve hala sistemi etkilemektedir. Söz konusu olan, toplumdan siyasete endişe ve diriliş gibi temalar üzerinden baş gösteren içe dönüş halidir. Türklük sözleşmesi ve siyasi algılarda devlet-siyaset yer değiştirmesi ve bütünleşmesi bunun hakim taşıyıcı unsurlarıdır. 15 Temmuz rejiminin direnci yüksektir, kaldı ki, ülke, endişe travmasının etkisi sonucu kurulan, modernist devlet unsurlarını, muhafazakârları ve milliyetçileri içeren bir tarihsel blok tarafından yönetilmektedir. Bir dönemin antagonist bu aktörleri otoriter-çoğunlukçu-siyaseti devlete taşıtan bir düzen ve milliyetçilik-asayişçilik üzerine oturan tek kültürcü bir strateji etrafında bu travma nedeniyle bir araya gelmişlerdir. Hala hükümrandırlar.

İkinci dinamik, 31 Mart’ta, siyaset-toplum ilişkilerinde yaşanan dalgalanma, muhalefette ortaya çıkan kabarma üzerinden siyasi dengelerde bir kırılma yaşanması ve yukarıda altı çizildiği siyasi denkleme yeniden “toplumun girmesi”dir. Bu dinamik, toplumsal algıda ve destekte 15 Temmuz rejimi ve dengesinin örselenmeye başladığına işaret etmektedir. Ve sadece muhalefeti değil, siyasi iktidarı da etkileyecek, stratejik arayışlara itecek bir unsurdur. Siyasetin toplumu yönetmesi, yönlendirmesi yanında topluma dönme önemli bir rekabet unsuru gibi görünmektedir.

Önümüzdeki dönem siyasi aktörler muhtemelen bu dinamiklerin çelişkili etki ve baskısı altında yol alacaklar.

Bu koşullarda eksenler değişir, ittifaklar da değişim yaşanır mı?

Başka bir yazıya…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir