Korkunun gölgesinde Avrupa Parlamentosu seçimleri 

Korkunun gölgesinde Avrupa Parlamentosu seçimleri 

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine savaşların ve ekonomik krizlerin gölgesinde gidiliyor. Diğer yandan, bu seçimin en gözde gündemlerinden biri, parlamento sıralarına adeta yığınak yapması beklenen aşırı sağcıların alacağı sonuç olacaktır. Güncel anketler, Avrupa aşırı sağının AP seçimlerinde patlama yapacağını gösteriyor. 

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine savaşların ve ekonomik krizlerin gölgesinde gidiliyor. Avrupa Birliği’nde (AB) Haziran ayı başında yapılması planlanan AP seçimlerinde vatandaşlar, görünümü itibarıyla bir devletler topluluğu olan AB’nin politikasına yön verecek kurumu oluşturuyor. Bununla birlikte AP’nin en dikkate değer yanı, “doğrudan seçilen uluslarüstü parlamento” unvanını taşıması. Diğer yandan, bu seçimin en gözde gündemlerinden biri, parlamento sıralarına adeta yığınak yapması beklenen aşırı sağcıların alacağı sonuç olacaktır. Güncel anketler, Avrupa aşırı sağının AP seçimlerinde patlama yapacağını gösteriyor.

Öte yandan, birliğe yönelik değerlendirmelerin ölçülmesi amacıyla yapılan anketlerin sonuçları bize vatandaşlar arasında, “AB’nin çok fazla bürokrasi içeren, hantal ve salt para alışverişi üzerinde işleyen bir yapı olarak görüldüğünü” gösteriyor. AB’ye yönelik bu zayıf algının varlığı ve giderek güçleniyor olması, AP seçimlerinde vatandaşların sandığa niçin ilgi göstermediğini açıklıyor. Bununla birlikte bu sonuçlar bize AB’nin, vatandaşlar nezdinde itibarını da giderek kaybettiğini gösteriyor. Toplamda bu durumun, en çok Avrupa şüphecisi aşırı sağcı/neofaşist siyasi yapıların işine yaradığı anlaşılıyor. Bu, genel tabloya ilişkin bir değerlendirmeydi ancak birlik içerisinde eğilim araştırmaları yapan “Eurobarometre”nin son anketinde ulaştığı sonuçlar bu kez aksine işaret ediyor. Ankete katılanların yüzde 80’i, “özellikle bu dönemde AP için oy kullanmanın çok önemli olduğunu ifade ederken, yine katılımcıların yüzde 60’ı, “bu seçimle çok yakından ilgilendiğini” belirtmiş. 

AP seçimlerine ilginin, dünyanın dört bir yanında devam eden savaşlar ve ekonomik krizler nedeniyle arttığı anlaşılıyor. AB vatandaşları, kendilerini güvende hissetmek istiyor ve bunun yolunun birliği askeri açıdan güçlendirmekten geçtiğini düşünüyor. Süreç, ekonomik faaliyetler ekseninde yükselen AB’nin askeri bir güç ya da blok olarak yeniden dizaynına ilişkin sinyaller içeriyor. AB vatandaşlarının, güncel duruma ilişkin yaşadıkları korku ve kaygıların etkisiyle birliğin barış, güvenlik ve savunmanın garantörü olmasını umdukları açık bir şekilde görülüyor. Bu vurgu, Rusya’nın yarattığı tehdidi diğer devletlerden daha yoğun hisseden Finlandiya, Litvanya ve Almanya gibi ülkeler için özellikle önemli. Bu nedenle yeni AP’den yaşlı kıtanın askeri olanaklarını güçlendirmesine yönelik beklentiler yüksek olacaktır. Vatandaşlar ayrıca, savaşlar nedeniyle pek fazla konuşulmayan “istihdam”, “sağlık”, “yoksullukla mücadele” ve “göç meselesine” de büyükçe bir parantez açıyor ve oy tercihlerinde bunların da önemli rolü olacağını vurguluyor. 

İsveç, Finlandiya, Macaristan, Fransa ve daha birçok AB ülkesi aşırı sağcı partilerin etki alanlarını güçlü bir şekilde genişlettiği ülkeler arasında yer alıyor. İtalya örneği çok önemli bu noktada. Başbakan Giorgia Meloni’nin liderlik ettiği post-faşist Fratellid’Italia, AB içinde yeni ve tehlikeli bir politik algının yeşermesine neden oluyor.

İTALYA ÖRNEĞİ VE AŞIRI SAĞCILARIN YÜKSELİŞİ 

Öte yandan, giriş paragrafında belirttiğimiz gibi “Aşırı sağcılar Avrupa’da iktidarı ele geçiriyor” kaygısına sıkça muhatap olunan bir seçim süreci yaşanıyor. Aşırı sağcılar sadece Almanya’da değil diğer AB ülkelerinde de oldukça başarılı. Neonazi/aşırı sağcı partiler, AB ülkelerinde kazandıkları başarıların sağladığı motivasyonla AP seçimlerine giriyor. İsveç, Finlandiya, Macaristan, Fransa ve daha birçok AB ülkesi aşırı sağcı partilerin etki alanlarını güçlü bir şekilde genişlettiği ülkeler arasında yer alıyor. İtalya örneği çok önemli bu noktada. Başbakan Giorgia Meloni’nin liderlik ettiği post-faşist Fratelli d’Italia, AB içinde yeni ve tehlikeli bir politik algının yeşermesine neden oluyor. İtalya ekonomisinde yaşanan toparlanma, iş dünyasında “Bakın gördünüz mü? Faşistlerden korkmaya gerek yok. Faşistlerle de gayet uyumlu ve verimli çalışabiliyoruz” mesajının kıta geneline yayılmasına yol açtı. Bu bakış açısı, faşistlerin zihinlerde normalleşmesini sağlaması bir yana mesajlarının siyasetin merkezine yerleşmesine de neden oldu.

Bununla birlikte İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana “faşistleri ülke teslim edecek kadar entelektüel ve birikimli bulmayan” Avrupa sermayesinin bu tavrının, İtalya örneğiyle birlikte yavaş yavaş yumuşamaya başladığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda, AP seçimlerinde, “AB’nin bir barış ve medeniyet projesi olduğunu inananlar” ile “birliğin bir an önce dağıtılmasını ve ülkelerin ulusal sınırlarına çekilmesini” savunan neofaşistler yarışacak. Her durumda, AB’nin üzerine kurulu olduğu -ve zaten epeyce yıpranmış olan-  “demokrasi”, “barış” ve “özgürlük” gibi temel değerler açısından çok sayıda tehlike içeren bir zaman diliminin kapıda olduğunu vurgulamak gerekiyor. Zira “özgürlük” ve “demokrasi”yi hiç önemsemeyen neofaşistlerin güç kazanacağı bir süreç bahse konu olan. 

Sonuç olarak, AP seçimleri dolayısıyla Mayıs ve Haziran ayı Avrupa’da epey sıcak geçecek gibi görünüyor. Demokrasi ve AB yanlısı partilerin, tüm siyasi yapılanmasını ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine bina etmiş olan güçlü neofaşist partilerle mücadele için daha etkin olmaları gerekiyor. Tüm siyasi stratejilerini göçmenler üzerine kuran fırsatçı ve ahlâk fukarası faşistleri tatlı dille ikna çabası yerine daha vurucu stratejiler geliştirmenin zamanı gelmiştir belki de ya da uzun süren vurdumduymazlık döneminin ardından artık çok geç kalınmıştır. Umarım bu AP seçimiyle birlikte ufuk iyice kararmaz. 

Almanya’nın da dünyanın en yoğun göç trafiğine sahip ülkelerinden olmasından hareketle yazının bu bölümünde size bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitabın Almanca adı “Die Mütze”… Türkçe çevirisi şapka, kasket vb…  anlamlara geliyor. Kitabın yazarı olan Gunnar de Vries, uzun yıllar boyunca Almanya’da göçmen bürosunda çalışmış. 

DİE MÜTZE  – ŞAPKA 

“Göçmen” demişken ve Almanya’nın da dünyanın en yoğun göç trafiğine sahip ülkelerinden olmasından hareketle yazının bu bölümünde size bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitabın Almanca adı “Die Mütze”… Türkçe çevirisi şapka, kasket vb…  anlamlara geliyor. Kitabın yazarı olan Gunnar de Vries, uzun yıllar boyunca Almanya’da göçmen bürosunda çalışmış. De Vries, burada mevzuata uygun bulunmayan göçmenlerin Almanya’dan deport edilmesine karar veren birimde görev almış. De Vries, bu roman tadındaki kitapta çalışma hayatı boyunca yaşadığı zorlukları, travmaları ve stresi “Elias Heinze” isimli bir karakter üzerinden resmediyor. Heinze, kitabın bir bölümünde terapistine, “ölüm cezalarının infaz edilmesi gerektiğinde celladın çağrıldığını” hatırlatarak, “Ama cezalar yargıçlar tarafından veriliyor. Ben insanları sınır dışı ediyorum! Bu beni bir infazcı yapar! Kanunlar başkaları tarafından yapılıyor ama sosyal medyada hakarete uğruyorum ya da basının bir kısmı tarafından kınanıyorum. Amirler ve politikacılar ise ortada yok, saklanıyorlar” diyor. Bu cümleler, aslında De Vries’in çalışma zamanındaki psikolojik durumunu özetliyor. Kitap, özetle iş durumu kendisini fiziksel ve zihinsel olarak hasta eden Elias Heinze’nin hikayesine odaklanıyor. Heinze, kendisini iki arada bir derede kalmış ve yalnız bırakılmış hissediyor. Yaşadığı travmalar nedeniyle işten ayrılmak zorunda kalan Yazar De Vries, romanının kahramanı Heinze üzerinden kendi yaşamını irdeleyerek, yaralı ruhunu bu kitapla tedavi etmeye çalışmış bir anlamda.

Aslında sizlerin de tahmin edebileceği gibi kitap, Almanya’da göçmenlik işleriyle uğraşan kamu kurumlarının iç işleyişinin eleştirel bir değerlendirmesi olarak kaleme alınmış. Bu açıdan oldukça kıymetli ve evrensel bir eser. Bu bağlamda, kitabın Türkçe’ye kazandırılmasını çok isterim doğrusu. Kitap, Türkiye’de de benzer koşullarda çalışan insanların ruhsal durumlarının anlaşılması açısından bir yol gösterici olabilir. Almanya’nın soğuk ve yağmurlu bir gününden okuyucu dostlarımıza selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Sağlıkla kalın…

Özgür Çoban

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir