Savaş bölgeselleşirken: Batı-sonrası dünyada Türk Dış Politikası

Savaş bölgeselleşirken: Batı-sonrası dünyada Türk Dış Politikası

Türkiye, Batı sonrası Dünya’nın kilit ve bölgesel bir aktörü olma potansiyelini taşıyor: ama altını çizelim, savaş ve güvenliğin merkezi konuma getirilmesinden çok ciddi etkilenme riski taşıyan bir aktör de. Kuzeyimizde Ukrayna Savaşı, Güneyimizde İsrail-Filistin Meselesi; Doğumuz da İsrail-İran ve Azerbaycan-Ermenistan savaş riski ve bunlara ek olarak ısınan Balkanlar, Suriye-Irak meseleleri: Türkiye bugün “üç tarafı ciddi savaşlarla çerçevelenmiş bir ülke” konumunda.

Beklenen oluyor.

İlk önce İsrail’in İran’ı hedef alan saldırıları.

13 Nisan gecesi de, Orta Doğu tarihinde ilk defa İran’ın İsrail’i doğrudan hedef alması.

7 Ekim 2023’den itibaren Hamas’ın sivilleri hedef alan terör saldırısıyla başlayan sürecin, İsrail’in Gazze’de sivil insanlara soykırım derecesinde yaptığı katliamı ve savaşın bu ufak yerden İran’ı da içine alacak şekilde bölgeselleşme riskinin yüksek olduğunu görüyorduk.

Ukrayna Savaşına ek, Gazze’den savaşın bölgeselleşmesi, Soğuk savaş 2.0 ya da 3. Dünya Savaşı’na riskini de arttırıyordu.

Ocak ayında yaptığım Washington ve Boston toplantılarında, belki de 3. Dünya Savaşı’nın şimdiden başlamış olabileceği vurgusu da ciddi uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından da yapılıyordu.

3. Dünya savaşı, 1. ya da 2. Dünya Savaşı gibi düzenli ordular arası ve sadece belli merkezlerde olmayacağını; aksine şehir savaşlarından asimetrik savaşlara, vekalet savaşlarından siber güvenlik, biyolojik, vb. saldırıları da içeren, ademi merkeziyet ve farklı yerlerde yaşanırken, dünyanın diğer yerlerinde yaşamın devam edeceği bir nitelik içereceğini de biliyoruz.

Bu anlamda, naif olmaya gerek yok, İsrail-İran savaşı temelinde savaşın bölgeselleşmesi riski çok yüksek.

Bölgeselleşen savaşın da yukarıdaki nitelikleri içinde bir dünya savaşına evrilebileceği de.

İran’ın önceki gece İsrail’e e Füze ve Drone saldırısına karşı özellikle Amerika ve Britanya yardımlarıyla İsrail maliyeti yüksek ama sonuç olarak başarılı bir savunma yaptı.

İran, saldırıyı “meşru müdafaa” olarak tanımladı, hamlesini yeterli bulduğunu söyledi ve yeni bir İsrail saldırına karşı da çok daha güçlü tepki vereceğini de vurguladı.

Bu saldırılara karşı New York Times İsrail’in İran’a misilleme yapabileceğini yazıyor.

Birincisi, savaşın bölgeselleşmesi ve genişlemesi riski çok arttı; İkincisi, karşılıklı saldırılar İsrail’de çok zor günler geçiren Başbakan Netanyahu ve aynı şekilde İran’da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’in işine yaradı. İki ülke lideri pozisyonlarını korumuş oldular; Üçüncüsü, başta Amerika ve Britanya ve Avrupa ülkeleri, bir taraftan Ukrayna savaşına tümüyle odaklanırken, bugün de İsrail’e koşulsuz destek verme ve yaptığı soykırıma göz yummak stratejilerini pekiştirdiler.

PEKİ BU SALDIRI NE SONUÇLAR DOĞURDU?

Birincisi, yukarıda vurguladığım gibi, savaşın bölgeselleşmesi ve genişlemesi riski çok arttı;

İkincisi, karşılıklı saldırılar İsrail’de çok zor günler geçiren Başbakan Nethanyahu ve aynı şekilde İran’da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’in işine yaradı. Değişim isteyen kendi halklarına karşı zorbalıktan çekinmeyen bu iki ülke lideri pozisyonlarını korumuş oldular;

Üçüncüsü, başta Amerika ve Britanya ve Avrupa ülkeleri, bir taraftan Ukrayna savaşına tümüyle odaklanırken, bugün de İsrail’e koşulsuz destek verme ve yaptığı soykırıma göz yummak stratejilerini pekiştirdiler; unuttukları Gazze’de gelinen noktadan ve savaşın bölgeselleşmesinden baş sorumlu onlarken;

Dördüncüsü, Gazze’de ateşkesin başlamasının ve soykırımın durdurulmasının, insani olduğu kadar siyasi ve stratejik olarak da ne kadar doğru olduğu bir kere da ortaya çıktı;

Beşincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İktidar, bu yazıyı yazdığım Pazar öğlenden sonraya kadar hala sessizliğini koruyor;

Altıncısı; hem Ukrayna savaşı, hem Gazze sorunundan karlı çıkan aktörün ilk önce Çin, sonra Rusya olma ihtimali giderek yükseliyor.

Peki Türkiye ne yapmalı?

Seçim yorgunu olan Türkiye’nin 1 Nisan sonrası döneminin belki de seçim sonuçlarından daha önemli olarak çok zor ve risklerle dolu olacağını Yeni Arayış’daki Pazar yazılarımda vurgulamıştım.

Bu zor ve riskli süreç hemen başladı: İsrail İran’a, İran İsrail’e saldırdı.

13 Nisan 2024, 7 Ekim 2023 gibi önemli ve savaş riskin arttığı bir eşiğin aşılması tarihi olabilir.

Yaşadığımız dünya karanlık gümlerden geçiyor: “savaş ve iklim krizi”; “küreselleşmenin çoklu krizi” ve uluslararası ilişkilerde 2. Dünya Savaşı sonrası liberal düzenin bitime ve “sistemsel değişim” aynı anda yaşanıyor.

Batı sonrası Dünya’da yaşıyoruz.

Bu dünyada bugün için “savaş ve güvenlik” alanı çıkar temelli güçlerin ve yıkıcı neoliberalizmin tercihiyle birincil ve merkezi konuma getirilmiş durumda.

Türk dış politikası, “dışarıda al-ver ilişkisi, içeride rejim güveliği” hamleleriyle ve medya ve düşünce kuruluşu yorumcularının objektif bilgi değil hamaseti tercih etmesiyle, stratejik otonomi tercihi içinde ciddi stratejik hatalar yapmasıyla, stratejik otonominin ne kadar stratejik olduğu noktasında ciddi muğlaklık yaşıyor. Bu strateji de hata yapma durumunu ilk önce İsveç’in NATO üyeliğinin uzatılmasında, şimdi de Gazze’de görüyoruz.

ÜÇ TARAFI SAVAŞLARLA ÇERÇEVELENMİŞ BİR ÜLKE

Türkiye, Batı sonrası Dünya’nın kilit ve bölgesel bir aktörü olma potansiyelini taşıyor: ama altını çizelim, savaş ve güvenliğin merkezi konuma getirilmesinden çok ciddi etkilenme riski taşıyan bir aktör de.

Kuzeyimizde Ukrayna Savaşı, Güneyimizde İsrail-Filistin Meselesi; Doğumuz da İsrail-İran ve Azerbaycan-Ermenistan savaş riski ve bunlara ek olarak ısınan Balkanlar, Suriye-Irak meseleleri: Türkiye bugün “üç tarafı ciddi savaşlarla çerçevelenmiş bir ülke” konumunda.

Bu savaşlardan etkilenme derecemiz çok yüksek.

Aynı zamanda, içeride yaşanan çok ciddi ekonomik, demokrasi ve kutuplaşma sorunları Türkiye’nin hamle yapmasını engelliyor.

Türk dış politikası, “dışarıda al-ver ilişkisi, içeride rejim güveliği” hamleleriyle ve medya ve düşünce kuruluşu yorumcularının objektif bilgi değil hamaseti tercih etmesiyle, stratejik otonomi tercihi içinde ciddi stratejik hatalar yapmasıyla, stratejik otonominin ne kadar stratejik olduğu noktasında ciddi muğlaklık yaşıyor.

Bu strateji de hata yapma durumunu ilk önce İsveç’in NATO üyeliğinin uzatılmasında, şimdi de Gazze’de görüyoruz.

Bu nedenle, Türkiye’nin, Batı çapasını güçlendirecek, NATO ve EU ile ilişkilerinde canlanma sağlayacak ve savaşın bölgeselleşme riskini doğru okuyacak okuma ve tercihler yapması gerekiyor.

İktidar, bu sürece siyaset-üstü, kapsayıcı ve objektif bilgi temelinde yaklaşmalıdır.

Süreci dikkatle izlemeye devam edeceğiz.

Fuat Keyman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir