Esas meselemiz “yerel halk” mı sahiden?

Esas meselemiz “yerel halk” mı sahiden?

Bedel, azalan eğitim ve sağlık harcamaları ile çocuklar, hastalar ve yaşlılar tarafından ödenecek. Hedef sermaye piyasalarında güven inşa etmek, yurt dışından sıcak para çekmek. Yahu, biz bu filmi onlarca kere görmedik mi? Gördük tabii ve filmin sonunu da çok iyi biliyoruz. OVP, IMF’siz bir IMF programıdır ve açıkçası adalet namına pek bir söz verdiği de söylenemez.

Büyük haber: Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, günlük kullanımda “yerel halk” ya da “yerliler” olarak anlaşılan “locals” kelimesini kullandı!!!
Tarih: 19 Nisan 2024.
Yer: Dünya Bankası/IMF Bahar Toplantıları kapsamındaki Küresel Görünüm Forumu.

Sosyal medyada yer yerinden oynadı. Televizyonlarda konuşuldu. “Kabile miyiz biz?”, “Sömürge valisi misin?”, “Yurttaş diyemedin mi?” gibi pek çok yorum yapıldı. Gazetelerde en çok tıklanan haberlerden biri oldu. Benim kişisel favorim, Zaytung’un yaptığı “yerel halkın iknası için istihdam edilecek 5.000 büyücü” haberiydi. Neden mi? Esası kaçırıp, “locals” kelimesine bu kadar hiddetlenmek, aynı derecede saçma da ondan.

İktisat jargonunda, İngilizce dilinde kullanılan bir ifadedir “locals”. Kast edilen ve doğru çeviri, yurt içi yerleşiklerdir. Şimşek’in İngilizce konuşmasında iktisatçılar tarafından yaygın kullanılan bu ifadenin geçmiş olması şaşırtıcı değildir. Bu kadar hay huydan sonra, Mehmet Şimşek bu konuda daha dikkatli olacaktır diye tahmin ediyorum. 

ŞİMŞEK, DAHA DİKKATLİ OLACAKTIR DİYE TAHMİN EDİYORUM

İktisat jargonunda, İngilizce dilinde kullanılan bir ifadedir “locals”. Kast edilen ve doğru çeviri, yurt içi yerleşiklerdir. Şimşek’in İngilizce konuşmasında iktisatçılar tarafından yaygın kullanılan bu ifadenin geçmiş olması şaşırtıcı değildir.

Bu kadar hay huydan sonra, Mehmet Şimşek bu konuda daha dikkatli olacaktır diye tahmin ediyorum. Az da olsa şaşırdığım, bunca sene bakanlık yapmış birinin bu tip tepkileri hesaba katmadan konuşmasıdır; ama onu da abartamıyorum. Zira buna benzer bir şeyi yıllar önce yaşamış biriyim:

İki iktisatçı, yetişkin eğitimi ve sektörel büyüme ilişkisine baktığımız bir makaleyi bir iktisat dergisine değil de eğitim bilimleri disiplininden bir dergiye yollamıştık. Hakemlerden biri raporunda veryansın etmişti bize: “Siz nasıl olur da ‘human capital stock’ dersiniz? İnsanlardan hayvanmış gibi bahsedemezsiniz!” İngilizce günlük kullanımdaki “livestock (besi hayvanı)” sözcüğüne gönderme yapıyordu hakemimiz. Şaşkındık. Çünkü, human capital stock (beşeri sermaye birikimi), yaygın kullandığımız bir ifadedir iktisatta; besi hayvanı aklımızdan bile geçemez kullanırken. O gün bugündür disiplin dışından birileri ile konuşurken, teknik jargon kullanımında oldum bittim tedirgin olmuşumdur.

Demem o ki, olur böyle şeyler. Çok abartmaya gerek yok. Esas mesele başka ve onu kaçırmayalım; onu konuşalım; onu haber yapalım. Gündemden indirmeyelim.

Dönüyorum Sayın Bakan’ın konuşmasına…

Mehmet Şimşek, konuşmasında ilkin “Türk varlıklarına [yabancı yatırımcılar tarafından] çok güçlü bir ilgi var” diyor, sonra yabancıların Orta Vadeli Program’ın (OVP) sürekliliğinden kuşku duymadıkları tespitini yapıyor ve sözlerine “Sadece yurt içi yerleşikleri enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerekiyor” diyerek devam ediyordu.

Hadi varsayalım ki yabancılar ikna oldular; yurt içi yerleşikler enflasyonun düşeceğine neden ikna olmuyorlar? “Rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmadığı” söylenen Türkiye’de yerleşik yurdum insanını ikna olmaktan ne alıkoyuyor olabilir?

Bir yanlıştan döndüğümüz zaman karşımızdakini davranış değişikliğimize ikna etmek için süreç boyunca temelde beş şeye ihtiyacımız vardır: (1) Hata yaptığımızı samimiyetle itiraf etmek; (2) Hatamızı düzeltmek için somut bir plan sunmak; (3) Sözüne güvenilir biri olmak; (4) Hatamızı tamir ederken adil olmak; (5) Sonuçla ilgili hesap verebilir olmak.

YANLIŞTAN DÖNDÜĞÜNÜZDE KARŞINIZDAKİNİ İKNA İÇİN 5 ŞEYE İHTİYAÇ VAR

Bir yanlıştan döndüğümüz zaman karşımızdakini davranış değişikliğimize ikna etmek için süreç boyunca temelde beş şeye ihtiyacımız vardır: (1) Hata yaptığımızı samimiyetle itiraf etmek; (2) Hatamızı düzeltmek için somut bir plan sunmak; (3) Sözüne güvenilir biri olmak; (4) Hatamızı tamir ederken adil olmak; (5) Sonuçla ilgili hesap verebilir olmak.

Gelin bunların üzerinden tek tek gidelim:

(1) Mehmet Şimşek’in kendisinden önceki dönemde hata yapıldığına ilişkin üstü kapalı açıklaması isabetli ancak yetersizdir. Şüphesiz ki, 2021’den bu yana yaşamakta olduğumuz yüksek enflasyon ortamı, Nureddin Nebati ve Şahap Kavcıoğlu’nun büyük bir iman ve sadakatle uygulamaya koyduğu nas temelli iktisat politikalarının en can yakıcı sonuçlarından birisidir. Büyük hatadır. Aklı başında tüm iktisatçıların yapılmaması için binlerce kez uyardığı ve birkaç yıla kalmaz tüm dünyada iktisat ders kitaplarına girerek sınıflarda anlatacağımız başarısız bir politika deneyidir.

Peki, yapılan hata, samimiyetle kabul edilmiş midir? Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) en üst kadroları çıkıp “Biz başarısız bir deney yaptık: Enflasyon ve faiz arasındaki nedensellik ilişkisinin tersine olduğunu iddia ettik ve bu kabulle para politikasına yukarıdan müdahale ettik. Enflasyon artarken gevşek para politikası uyguladık. Kurun fırlamaması için döviz rezervlerini tükettik. Yetmedi, Kur Korumalı Mevduat (KKM) icadımızla mali dengeyi alt üst ettik, fakirden alıp zengine vermenin dahiyane bir yolunu bulduk. O da yetmedi, finansal baskı uyguladık; mevduat ve kredi faizini farklılaştırdık. Sonunda baktık ki ne yapsak olmuyor, ne kuru ne enflasyonu tutabiliyoruz. Ezcümle, büyük bir iktisat politikası yanlışına imza attık. Sizi derinden mağdur ettik, vebalinizi aldık. Bunun bütün ve yegane sorumluluğu hükümetimizindir” demiş midir?

Hayır tabii ki. Ve kimse böyle bir sorumluluğu alenen almayacaktır da… Neden? Çünkü, bu, siyaseten intihara teşebbüstür ve 22 yıldır şöyle veya böyle kesintisiz iktidar olan bir parti için kabul edilemez bir hamledir.

Sonuç: Samimiyet mevcut değildir. Bir numaralı şart yerine gelmemiştir, gelemez de…

(2) Üstü kapalı biçimde kabul edilmiş olan çılgın deneyin sonuçlarını geri çevirmek için somut bir plan yapılmış mıdır? Evet, yapılmıştır. 6 Eylül 2023’te Strateji ve Bütçe Başkanlığı 2024-2026 OVP’sini kamuya sunmuştur. Buna göre, 2026 yılında büyüme oranı %5, işsizlik oranı %9,3, tüketici enflasyonu %8,5 ve cari açığın GSYH’ya oranı %2,3 olacaktır.

O dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın demeçleri arasında şunlar vardır:

“Sıkı para politikasıyla enflasyonu yeniden tek haneye düşüreceğiz.”
“Enflasyon sorununu ülkemizin gündeminden kaldıracağız, enflasyon ataletini gidermeye yönelik adımlar atacağız.”

Sonuç: OVP’de yapılan tahminler gerçekçi midir değil midir, o başka bir mesele. Ama iki numaralı şart yerine gelmiştir.

(3) Hatasından dönen ve düzeltmek için bir plan sunanın güvenilir olması, ikna etmeye çalıştığı kesim nezdinde kredibilitesinin olması gerekir. Öyle değil mi?

İktidara geldiği ilk yıllarda başkasının hatasını tamir ederken kredibilite inşa eden AKP, kendi hatasını düzeltirken aynı kredibiliteye sahip mi? Veya yeniden inşa edebilir mi? Soru bu.

Türkiye’yi 1990’ların hiper-enflasyon ortamından “kurtarmış”, 2004-2017 arasında, %8-10 bandında oynayan bir yıllık enflasyon oranında fiyat istikrarını sağlamış bir iktidardan söz ediyoruz. Bu başarının en önemli yapı taşı 2001 mali krizi sonrasında Türkiye’de yaşanan kurumsal yapıdaki iyileşmelerdi. Peki, nasıl gerçekleşmişti bu iyileşmeler?

Türk siyaseti, ardı ardına gelen krizlerle yorgun düşmüş ve 2001 mali krizi sonrasında IMF ile Dünya Bankası tarafından dayatılan yapısal reform paketine mecbur kalmıştı. Bu paket, sadece enflasyonu kontrol altına almakla kalmayıp aynı zamanda mali disiplin ve bağımsız kurumları da şart koşuyordu. AKP, bu reform paketi uygulamaya konduktan sonra iktidara gelmişti ve üst kademelerin siyasi tecrübesizliği partinin manevra alanını kısıtlamıştı. Yani, partinin yapılan planın dışına çıkma kabiliyeti pek yoktu. AKP, iktidara geldiğinde dışlanan gruplara eşitlik vaat etmiş ve demokrasiyi bir hayatta kalma stratejisi olarak benimsemişti. %34’lük bir oy oranıyla iktidara gelen parti, ülkeyi kapsayıcı bir şekilde yönetmek zorundaydı. Bu esnada hayata geçmiş olan ekonomik reformlar ve siyasi değişiklikler, 2005’te Türkiye ve AB arasındaki tam üyelik müzakerelerinin başlamasına yol açmış ve AB ile uyumlu bir dönüşüm süreci başlamıştı.

Kaldı mı bunlardan eser? Ne yazık ki hayır. Bu iyileşmelerin tamamı tersine döndü. Ne mali disiplin kaldı, ne kurala dayalı politikalar. Ne kuvvetler ayrılığı, ne liberal demokrasi, ne kapsayıcılık, ne de AB rüyası kaldı. Kutuplaştık. Bitaraf olan bertaraf oldu. Emredilen yapılmıyor mu, değiştiriver gitsin; merkez bankası başkanı, maliye bakanı, hatta isterse başbakan olsun fark etmez. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyonu çok mu yüksek açıklıyor, kolayı var: At gitsin başkanı, değiştir raporlama kaidelerini, müdahale et. TÜİK enflasyonu, milletin çarşıda pazarda karşısına çıkan fiyat artışlarının yarısı kadar bile etmesin. Halk, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamı ile dalga geçer hale gelsin.

Kolay mı bu kötü dengeden dönüş yapmak? Yeniden kredibilite kazanmak. Değil. Hem de hiç değil.

Sonuç: İkna sürecinin üç numaralı şartı yerine gelmemiştir. Zira, kurumlara güven bir kere kaybedildi mi hızlıca yeniden tesis edilecek bir şey değildir.

Kaldı ki, 2026’ya kadar enflasyon tek haneye düşecekse, bunu potansiyel büyümenin üzerinde (%5) bir büyüme ile nasıl başaracaksınız? Phillips Eğrisi’ni pas geçtiniz sanırım. Hadi diyelim ki, enflasyonu tek haneye indirdiniz. Bunun bedelini kim ödeyecek? Yapılamayan ya da son derece düşük oranlarda yapılacak olan ücret artışlarıyla tabii ki düşük ve orta gelir sınıfları ile emekliler ödeyecek.

BİR BEDEL ÖDENECEKSE, BUNU DÜŞÜK VE ORTA GELİRLİLERLE, EMEKLİLER ÖDEYECEK

(4) Geldik bir sonrakine. Yaptığınız somut planı kararlılıkla ve adilane bir biçimde uygulayabilecek misiniz?

Bu planla enflasyon düşer mi? Kararlılıkla uygulanırsa, beklenmedik yeni bir şok yaşanmazsa, erken seçim olmazsa, evet düşer ama tek haneye düşmez. Soruyorum: Kur hala artmaya devam ederken nasıl olacak bu iş? Yabancı yatırımcı ikna oldu diyorsunuz. Hadi diyelim ki oldular, 2001 sonrasına benzer bir küresel likidite bolluğu mu öngörüyorsunuz? Neye dayandırıyorsunuz bu öngörüyü?

Kaldı ki, 2026’ya kadar enflasyon tek haneye düşecekse, bunu potansiyel büyümenin üzerinde (%5) bir büyüme ile nasıl başaracaksınız? Phillips Eğrisi’ni pas geçtiniz sanırım. Hadi yine diyelim ki, enflasyonu tek haneye indirdiniz. Bunun bedelini kim ödeyecek? Yapılamayan ya da son derece düşük oranlarda yapılacak olan ücret artışlarıyla tabii ki düşük ve orta gelir sınıfları ile emekliler ödeyecek. Vergiler artmak zorunda kalacak. Kim bedel ödeyecek? Vergi kaçırmayan dürüst işletmeler ve vergiden kaçınamayan ücretliler ödeyecek. Azalan eğitim ve sağlık harcamaları ile çocuklar, hastalar ve yaşlılar ödeyecek. Hedef sermaye piyasalarında güven inşa etmek, yurt dışından sıcak para çekmek. Yahu, biz bu filmi onlarca kere görmedik mi? Gördük tabii ve filmin sonunu da çok iyi biliyoruz.

Sonuç: OVP, IMF’siz bir IMF programıdır ve açıkçası adalet namına pek bir söz verdiği söylenemez. Yani, dördüncü şart da gerçekleşmemiştir.

(5) Ve son olarak hesap verebilir olmak…. Eğer hatamızdan döndüğümüz konusunda karşımızdakileri ikna etmiş olmak istiyorsak, süreç boyunca olan gelişmelerden onları şeffaf bir biçimde haberdar etmemiz gerekir.

Yapılıyor mu? Enflasyonun düşmesi konusunda ikna edilmesi gereken yurt içi yerleşikler programın sonuçları hakkında düzenli ve şeffaf şekilde haberdar ediliyor mu? Şu kadarını söyleyeyim, TÜİK eskiden olduğu gibi 400 küsur maddede fiyat açıklaması yapmaya başlasın, 2018’den beri nasıl hesaplama yaptığını göstersin, geçmişin hesabını versin, ondan sonra konuşalım bu konuyu. O zamana kadar bu konuda sınıfta kaldınız.

Sonuç: Beşinci ve son şart hiçten gerçekleşmemiştir.

E kardeşim, bu koşullarda enflasyonu düşüreceğinize nasıl ikna olsun bu millet?

Ayça Tekin-Koru
Latest posts by Ayça Tekin-Koru (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir