Alışmışların şaşkınlığı

Alışmışların şaşkınlığı

31 Mart 2024 Pazar günü, Türkiye, mahalli idarecilerini seçmek üzere 20. kez sandığa gitti. Sonuçlar, iki tarafın da 20 küsur senedir olan bitene “alışmış seçmen” kitlelerini şaşkınlığa uğrattı.

Ülkemizde yerel seçimler 1930 yılından beri yapılıyor. Dün, yani 31 Mart 2024 Pazar günü, Türkiye, mahalli idarecilerini seçmek üzere 20. kez sandığa gitti. Sonuçlar, iki tarafın da 20 küsur senedir olan bitene “alışmış seçmen” kitlelerini şaşkınlığa uğrattı.

İktidar seçmeni için görülmemiş bir şey oluyor ve 22 yıldır kesintisiz iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yenilgiye uğruyordu. Muhalefet seçmeni ise yılların getirdiği öğrenilmiş çaresizliğin pençesinde ümit etmekten korkuyor, kanepelere mıhlanmış şekilde sonuçları izliyordu. Gece 12’yi geçtiğinde, tarihler 1 Nisan’ı gösterdiğinde dahi şaşkınlık hâkimdi. Zira bu, olsa olsa 1 Nisan şakası olurdu.

Şu an itibarı ile (1 Nisan saat 14:00 suları) Anadolu Ajansı’nın verilerine göre açılan sandık oranı %99,8. Seçime katılım oranı %78,5. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Türkiye genelinde oy oranı %37,7 iken AKP için bu oran %35,5. Üçüncü parti, oyunu hiç yoktan %6’nın üzerine çıkaran Yeniden Refah Partisi (YRP). Küçük partilerin tümü haritadan silinmiş. Feci şekilde kaybetmiş, ıskalamış olan ise İYİ Parti.

CHP, Bülent Ecevit’in liderliğinde Haziran 1977 seçimlerinde aldığı rekor oy oranı olan %41,4’e yaklaşmış durumda. 47 yıl sonra ilk kez birinci parti. İmamoğlu 12 puan, Yavaş 30 puan ara ile rakiplerini ezmiş geçmiş. Manisa, Kütahya, Afyon ve Uşak’ta tarihinin ilk galibiyetini yaşayan bir CHP. Adıyaman ve Amasya’da 40 yıldan sonra gelen zafer.

 CHP 47 YIL SONRA İLK KEZ BİRİNCİ PARTİ

CHP, Bülent Ecevit’in liderliğinde Haziran 1977 seçimlerinde aldığı rekor oy oranı olan %41,4’e yaklaşmış durumda. 47 yıl sonra ilk kez birinci parti. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu 12 puan, Ankara’da Mansur Yavaş 30 puan ara ile rakiplerini ezmiş geçmiş. Manisa, Kütahya, Afyon ve Uşak’ta tarihinin ilk galibiyetini yaşayan bir CHP. Adıyaman ve Amasya’da 40 yıldan sonra gelen zafer. Yönettiği belediye sayısını 100’den fazla artıran, Türkiye haritasını gelincik tarlasına döndüren bir parti.

E, tüm bunlar olsa olsa 1 Nisan şakası olur diye düşünen halk, haksız mı?

Ha tabii, şaşırtmayan tek konu var: Kadınların temsili. Eşitlik ve Adalet Platformu’nun verilerine göre, 8.257 belediye başkan adayının sadece %7,9’u kadın. CHP’de bu oran daha da düşük: %4,9. AKP’de feci, sadece %2,1. Ülke genelinde sadece 61 kadın, belediye başkanı olabilmiş; 922 ilçede 61! Nüfusun %50’sinin mahalli idarelerde temsili %6,6!!!

Dönelim şaşkınlık meselesine… Tamı tamına 22 senedir yenilgi görmemiş bir iktidar partisinden söz ediyoruz burada. Bir hafıza tazeleyelim:

AKP, yeni bir siyasi oluşum olarak 1990’ların koalisyon hükümetlerine tepki olarak kurulur ve 2002 parlamento seçimlerini takiben, uzun yıllar kalmak üzere Türkiye’nin siyaset sahnesine çıkar. AKP’nin yükselişinin katalizörü, Kasım 2000 ve Şubat 2001’de yaşanan çifte ekonomik ve politik krizlerdir. 2002 seçimlerinde bu krizlerin faturası 1990’ların koalisyon ortaklarına kesilir ve sonraki yıllarda 1990’ların pek çok partisi siyasi manzarada görünmez hale gelir. Esasında, AKP, o güne kadarki siyasi ve iktisadi istikrarsızlık ortamından bıkmış seçmenin, aynı partinin çatısı altında konsolide olduğu bir başka koalisyondur.

İşte, o günden bu güne gelene kadarki zamanda, AKP, Türkiye’deki baskın siyasi güç olarak pozisyonunu sağlamlaştırır ve ardışık seçimlerde tekrar tekrar zaferler elde eder. Bunun arkasında yatan ve literatürde adı geçen pek çok etmenden öne çıkanları burada ifade etmek gerekirse:

İlk olarak, AKP’nin iktidara geldiği yıllarda yaşanan ekonomik başarılar ve istikrarlı büyüme politikaları, o ilk yıllarda giderek büyüyen seçmen tabanını da beraberinde getirir. Ama bu “refah ortamı” çok uzun ömürlü olmaz; 2007’de başlayan ve 2011’den sonra nasırlaşan iktisat politikası hataları ile söner gider.

İkincisi, ilerleyen yıllarda, ülkenin toplumsal ve kültürel dönüşümünü hedef alan parti politikalarıyla, tıkır tıkır işleyen sosyal yardım çarklarıyla ve Erdoğan’ın karizmatik liderliğiyle, AKP geniş bir seçmen kitlesinin sempatisini kazanır. Özellikle muhafazakâr kesimlerin değerlerine ve ihtiyaçlarına duyarlı girişimleriyle, seçmenin partiye sadakatini artırır.

Üçüncü olarak, AKP’nin siyasi gücünü sağlamlaştırmasında medyanın ve iletişim araçlarının kontrolü önemli bir rol oynar. AKP’nin iktidara gelmesinden sonra yazılı ve görsel basında yaşanan konsolidasyon ve özelleştirme süreci, hükümetin lehine medya kuruluşlarının oluşmasına ve dolayısıyla AKP’nin kamuoyunu şekillendirme gücünün artmasına neden olur. Bu durum, muhalefetin sesinin bastırılmasına ve AKP’nin politikalarının eleştirilmesinin zorlaşmasına yol açar.

Dördüncüsü, AKP’nin iktidara gelmesi ve ardından uzun süre iktidarda kalması, muhalefet partilerinin zayıflığı ve bölünmüşlüğüyle yakından ilgilidir. Diğer siyasi partilerin iç sorunları ve liderlik krizleri, AKP’nin seçim zaferlerini kolaylaştırıcı unsurlar olarak ortaya çıkar. Bu durum, demokratik rekabetin ve çoğulculuğun zayıflamasına ve dolayısıyla siyasi arenada gerçek bir alternatifin eksikliğine yol açar.

Kısacası, AKP, Kasım 2002’den bu yana iktidarda kalmayı başarır ve o zamandan beri düzenlenen seçim/referandumların hepsinde ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel dinamikler arasındaki karmaşık etkileşimi yönlendirerek ve kontrol ederek birinci sıraya yerleşir.

Bu arada bir büyük değişiklik yaşanır. 2017 referandumuyla, Türkiye’nin yeni yönetim biçimi olarak başkanlık sistemi kabul edilir. AKP’nin lideri Recep Tayyip Erdoğan, her ne kadar başkanlık sistemini ülkeyi demokratikleştirmenin bir aracı olarak sunsa da, Erdoğan’ın siyasi katılım alanını genişletmekten, hukukun üstünlüğünü güçlendirmekten veya güçler ayrılığını korumaktan uzak olduğu hızla açığa çıkar.

2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yürürlüğe giren yeni rejim, zayıflamış bir parlamento, anemik yerel yönetimler, işlevsiz bir yargı, felç olmuş bir bürokrasi, kötüleşen kurumlar, artan beyin göçü ve sermaye kaçışıyla sonuçlanır. Yetmezmiş gibi, o zamandan bu yana Türkiye bir de enflasyon ve yüksek işsizlikle, COVID-19 pandemisi ve Şubat 2023’teki yıkıcı depremlerle sarsılır. Tüm bu ahvâl ve şerait içinde dahi, Erdoğan ve AKP, 2023’te seçimleri tekrar kazanır.

Erdoğan rejimi krizleri aşmada o derecede mi başarılıydı? Ya da daha geniş bir açıdan bakılırsa, rekabetçi otoriter bir rejimde iktidarın seçim başarısı, başarılı kriz yönetimiyle ilişkili midir?

ERDOĞAN REJİMİ KRİZLERİ AŞMADA O DERECE Mİ BAŞARILIYDI?

O halde soru şu: Erdoğan rejimi bu krizleri aşmada o derecede mi başarılıydı? Ya da daha geniş bir açıdan bakılırsa, rekabetçi otoriter bir rejimde iktidarın seçim başarısı, başarılı kriz yönetimiyle ilişkili midir?

İşte bu soruya yanıt aradığımız bir çalışmayı Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nden Aykut Attar ile 30 Mart 2024 tarihinde tamamladık. Bu çalışmada, Erdoğan ve hükümetlerinin 2018 seçimlerinden sonra yaşadığımız büyük krizlerle nasıl başa çıktığını ve 2023 seçimlerini o koşullar altında hâlâ nasıl kazandığını politik iktisat açısından ele aldık.

Popülist ve rekabetçi otoriter bir rejimde, kriz yönetimi uygulamaları, muhalefetin nasıl engellendiği veya zayıflatıldığı, halkın nasıl kutuplaştırıldığı, medyanın devlet tarafından nasıl monopolize edildiği, krizlerin nasıl ulusal güvenlik meseleleri olarak yeniden yorumlandığı ve sorumluluğun başkanlık makamından diğer aktörlere ve kurumlara nasıl devredildiği ile yakından ilgilidir.

Çalışmamızda, bu bağlamda kurguladığımız istatistiki analizlerin sonucunda gördük ki, ilçe seviyesinde Erdoğan’ın 2023 seçim başarısının en önemli nedeni seçmen sadakati. Seçim sonuçlarında her ne kadar ekonomik göstergelerin bir miktar etkisi olsa da, siyasi manzaranın tarihsel sürekliliği en önemli faktör! 

ERDOĞAN’IN 2023’TEKİ BAŞARISININ EN ÖNEMLİ NEDENİ SEÇMEN SADAKATİ

Çalışmamızda, bu bağlamda kurguladığımız istatistiki analizlerin sonucunda gördük ki, ilçe seviyesinde Erdoğan’ın 2023 seçim başarısının en önemli nedeni seçmen sadakati. Seçim sonuçlarında her ne kadar ekonomik göstergelerin bir miktar etkisi olsa da, siyasi manzaranın tarihsel sürekliliği en önemli faktör! Pandemi sırasında yaşanan trajedilerin -kaybedilen binlerce canın- Erdoğan’ın oy oranı üzerindeki etkisi sınırlı. 6 Şubat depremlerinin oy tercihlerine etkisi ise nüanslı dinamikler içermekte: Metropol ilçelerde AKP’ye olan seçmen desteği azalırken, deprem bölgesi de dahil olmak üzere diğer ilçelerde deprem neredeyse etkisiz. Yani egemen pozitif faktör, seçmenin bundan önceki seçimlerdeki siyasi tercihi.

E ama dün olanlar, bu bulduklarımızla çelişmiyor mu? Hani nerede seçmen sadakati? Bitti mi? Değirmenin suyu kesildi mi?

Bu soruya cevap vermek için hem bizim sonuçlarımızı hem de 31 Mart 2024 seçimlerinin sonuçlarını doğru okumak gerekiyor.

Birincisiyle başlayalım: Bizim araştırmamız, seçim sonuçları konusunda, derin iktisadi / insani krizler ile bir önceki seçimdeki siyasi tercih arasındaki baskın faktörü bulmaya odaklanıyor. Bunu yaparken de yazının başlarında saydığım AKP’nin yükselişine zemin hazırlayan etmenleri (muhafazakâr kesimi kucaklayan politikalar, sosyal yardımlar, medya baskısı, muhalefetin bitmek bilmeyen hataları, vs.) veri kabul ediyor. Yani bu etmenler sabit kaldığı sürece, ilçe seviyesinde seçim sonuçlarının en önemli belirleyicisi, seçmen sadakati olarak ortaya çıkıyor. Krizler, vız geliyor tırıs gidiyor.

O halde yeni soru: Bu etmenler sabit kaldı mı? 2023 seçimleri de dahil olmak üzere büyük oranda evet. 2023’ten sonra ise, gözlemlediğimiz iki tane önemli değişim var:

Önce muhalefetteki değişimler ile başlayayım. 2023 seçimlerine Altılı Masa ile bir ittifak olarak katılan partiler bütünü, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenin umutlarını çok yüksek seviyeleri çıkardı ve başarısızlığa uğradı. İttifak bozuldu. İYİ Parti, kendi iç çekişmeleri ve liderinin yaptığı türlü hatalarla bir türlü tam olarak yüzleşemedi. Altılı Masa’nın diğer bileşenleri zaten sönüp gitti; mecliste kaptıkları sandalyeler yanlarına kâr kaldı.

CHP ise kendi içinde bir muhasebeye girişti ve uzun yıllardır yönetimde olan kadrosunu yeniledi. Çehresini değiştirdi. Risk almak pahasına 2024 aday portföyünü değiştirdi. Ve sonuç olarak, halk, CHP’ye yeni kredi açtı. 

AKP, 2023 sonrasında da, zemini kendisi dışındaki tüm aktörler için kayganlaştıran medya kontrolüne ve sosyal politikalarına tam gaz devam etti ama muhafazakâr kesimi kucaklayan politikalar konusunda sınıfta kaldı. Buradaki iki faktörden biri siyasi, diğeri iktisadi. Üçüncüsü ise hak temelli.

AKP’NİN 2023 SONRASINDAKİ BAŞARISIZLIĞI

İktidardaki değişimler meselesine gelince… AKP, 2023 sonrasında da, zemini kendisi dışındaki tüm aktörler için kayganlaştıran medya kontrolüne ve sosyal politikalarına tam gaz devam etti ama muhafazakâr kesimi kucaklayan politikalar konusunda sınıfta kaldı. Buradaki iki faktörden biri siyasi, diğeri iktisadi. Üçüncüsü ise hak temelli.

Siyasi olan, hem AKP’nin aday seçme konusundaki hataları hem de YRP etrafında şekilleniyor. Aday seçme hataları ayan beyan ortada. Kurum ve Altınok başta olmak üzere, bu konuda çok yazıldı çizildi. Ona girmeyeceğim. YRP’yi daha ilginç buluyorum. Neden? YRP, AKP’ye oy vermeyecek kadar kafası kızan muhafazakâr seçmene alternatif teşkil ediyor. O boşluğu Millet İttifakı’nda yer almış, AKP’den kopma partiler dolduramıyor. Neden? Çünkü, YRP, siyasi meşruiyet arayışını yerelci bir pozisyondan sağlıyor. Seçmenin günlük hayatını doğrudan etkileyen ve küçük görünen meseleleri sahipleniyor; çözüm üretmeye çalışıyor. Ve işte buna prim veren bir AKP’li seçmen grubu var.

İktisadi olan, faiz-enflasyon nedenselliğini doğru anlamayı reddeden ve bu konuda “dikleşen” bir anlayışın ödettiği bedel etrafında şekilleniyor. Bu konuda liste uzar gider, o sebeple sadece iki tane örnek vereyim: (1) Kendinizi bir yoklayın, göreceksiniz: 2023 seçimleri sonrasında, devletin taşıması artık imkânsız hale gelen “nas” temelli politikalar var. Tornistan yaparak “rasyonel bir zemine” gelmeye ant içmiş yeni ekonomi yönetiminin bir acı reçetesi var. IMF’siz bir IMF programı var. Bu reçetenin en büyük mustaribi kim? Sayıları EYT ile ayyuka çıkmış emekliler. Bugün, bu emeklilerin en dar gelirli kısmının ücretlerinde yapıl(a)mayan düzeltmeler sebebiyle yüzleştikleri açlık ve sefalet var. (2) Hatırlayınız: Memleketin her yanından mantar gibi fışkıran üniversitelere okumak için giden gençlerin yüksek kiralar sebebiyle evsiz barksız kalışı, hayal kırıklığına uğrayışı var. İşgücü piyasasında kendine bir gelecek göremeyen gençlerin dramı var.

Hak temelli olan ise, devletin tüm imkânlarını seferber ederek yarışan ve bunu ekranlardan göstere göstere yapmaktan çekinmeyen bir anlayışın halkın vicdanı üzerinde bıraktığı tesir etrafında şekilleniyor. Cumhurbaşkanıyla, 17 bakanıyla, varıyla yoğuyla İstanbul için çarpışan bir iktidarın hak tanımayışı bu. Sonuç: Halk affetmiyor.

Benim bir solukta gözlemlediğim değişimlerden bazıları bunlar. Dahası da vardır elbet.

Tüm bunlar ne demek oluyor? Aykut Hoca ile yazdığımız makalenin varsayımlarında değişimler olmuş demek oluyor.

Unutmayalım, her ne kadar tüm televizyonlarda, “Bu, genel seçim havasında geçen bir yerel seçimdir” dense de öyle değildir. Yerel seçim, her zaman için genelden farklıdır. Kişiler, partilerden daha önemlidir. Seçmen kişiye de oy verir. Doğru aday seçmek kilittir. AKP, bu konuda hata yapmıştır ama bu hatayı düzeltip düzeltmeyeceğini bilemeyiz.

AKP, ADAY SEÇİMİNDE HATA YAPMIŞTIR

O halde sorulması gereken soru şu: Bu değişimler uzun ömürlü ve uzun vadede etkili olacak mı? Bu da beni az önce söz ettiğim 31 Mart seçim sonuçlarını doğru okuma konusuna getiriyor. Unutmayalım, her ne kadar tüm televizyonlarda, “Bu, genel seçim havasında geçen bir yerel seçimdir” dense de öyle değildir. Ben, bu görüşe çok prim vermiyorum. Yerel seçim, her zaman için genelden farklıdır. Kişiler, partilerden daha önemlidir. Seçmen sadece partiye değil, kişiye de oy verir. Doğru aday seçmek kilittir. AKP, bu konuda hata yapmıştır ama bu hatayı düzeltip düzeltmeyeceğini bilemeyiz.

İkincisi, CHP, şu andaki oy oranı ile AKP’nin 2002’deki haline benzemektedir. Çatısı altında bir nevi koalisyona -konsolide olmuş heterojen bir seçmen kitlesine- ev sahipliği yapmaktadır. Böyle bir seçmen kitlesini elde tutmaya devam etmek maharet ister. En ufak kibri, iç çekişmeyi, beceriksizliği kaldıramaz bu kadar kırılgan bir denge. Dolayısıyla, izleyip göreceğiz.

Üçüncüsü, seçime katılım oranı %78.5’ta kalmıştır. Yani küskün seçmenin ne kadarının AKP’li ne kadarının muhalif seçmen olduğunu, tam olarak hangi sebeplerle oy vermediğini bilmiyoruz. Bunların araştırılması ve doğru anlaşılması gerekmektedir.

Son olarak, iktidarın önünde -söylediklerine bakılırsa- seçimsiz bir dört yıl bulunmaktadır. Bu dört yılı iyi kullanan pehlivan güreşi kazanacaktır. Bize ise, dünyanın bu en güzel ve en zor memleketinde yaşamaya devam etmek düşecektir. Hepimize kolay gelsin!

Ayça Tekin-Koru
Latest posts by Ayça Tekin-Koru (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir