Din dili değil, dil dini anlatır!

Din dili değil, dil dini anlatır!

Türkçe bizim kültür ve medeniyetimizin köşe taşıdır.  Böyle olunca konuşulanı anlamak ve anlaşılır konuşmak için Kuran Türkiye’de Türkçe basıldı, ezan Türkçe okunmaya başlandı. Eğer bir cümlede Allah’ın büyüklüğü ifade ediliyorsa ve bu bu ülkede söyleniyorsa bundan 91 yıl önce 1933’de olduğu gibi yapılması, dilimizin korunması açısından da önemlidir.  Çünkü dinimizi bize dilimiz anlatır.

Beş gün önce ölümünün 22. yılında saygı ve özlemle andığımız çağımızın Pir Sultanı Mahzuni Şerif yaşarken soruyordu: “Ey Arapça okuyanlar. Allah Türkçe bilmiyor mu?”

‘Yer gök’ derken gündüz güneş, gece ay ve arkasında görebildiğimiz yıldızlardan öte, zamanla bugünün teknolojisiyle ulaşmamızın hayal olduğunu öğrendiğimiz alemin de yaratıcısı olduğuna inanılan Allah, balıklara bile dil vermişken Türkçe mi bilmeyecek? Kuran’ı insanlara doğru yolu göstermek için indiren Allah, Zebur’u, Tevrat’ı, İncil’i Arapça indirmekten aciz miydi? 

‘Din, Ezan ve Kuran ille de Arap ırkının dili olan Arapça okunmaya okutulmaya devam edilsin’ diye dayatma ve sahiplenme süreci ivme kazanırken bir kez de biz soralım:

Ey Arapça güzellemesi yapanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu?

Türkçeye neden dört elle sarılıp sahip çıkmalıyız, bunu bize Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anlatsın. 2017 Mayısında düzenlenen 8. Uluslararasi Türk Dili Kurultayı’na katılan Erdoğan, orada yaptığı konuşmasında şunları da söylemişti: “İnsan sözünü Yaradanın bizlere en büyük lütuflarından biri olan dil ile hecelere, kelimelere, cümlelere dökerek söylüyor. Türkçemiz bizim en büyük güzelliğimizdir. Dil, kültürün ve medeniyetin köşe taşıdır. Dilini kaybeden bir toplumun diğer değerlerini koruması çok zordur. Hatta mümkün değildir. Bunun için kültürlere ve medeniyetlere saldırılar önce nereden başlıyor? Dilden başlıyor. Dilini aldığı anda o milleti çökertiyor.”

Evet, bunları Sayın Erdoğan söylemişti.

100 yıl önce de Mustafa Kemal Atatürk “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır” demiş ve Türkçenin sahipsiz kalmaması için Türk Dil Kurumunu kurmuştur.

Şimdi yine günümüze dönüp Erdoğan’a kulak kabartırsak, milletin çökertilmemesi için güzelliğimiz, kültürümüz ve medeniyetimizin köşe taşı olan dilimizi mutlaka korumamız gerekiyor. Bütün sadeliğiyle, güzellik, akıcılık ve anlaşılırlığıyla korumalıyız. Bu ülke yurttaşının tanımı Türk ve konuştuğu dil de Türkçe ise, sınırlarımız içerisinde toplumumuzun benimsediği bütün değerleri kendi dilimizde anlatmalı, açıklamalı ve gelecek kuşaklara yine kendi dilimizde aktarmalıyız. Ama sanki bütün bunların tersini söylüyoruz gibi, dinin anlatılma ve anlaşılmasını bizim insanımıza bizim olmayan bir dilde hem de ısrarlı bir şekilde dayatma modasına uyuyoruz. Daha açığı; söylediğimiz ile yaptığımız birbirini tutmuyor.

Şimdi 500 yıl öncesine bir yolculuğa çıkalım mı bugünle buluşturarak…

Mahzuni Şerif’in “Allah Türkçe bilmiyor mu?” diye sorduğu gibi, Martin Luther de 5 asır önce “Tanrı Almaca bilmiyor mu?” diyerek Hristiyanlığı zapt etmiş olan Latince İncillere isyan etmişti. Martin Luther’in bu çıkışından sonra İncil İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve birçok dilde basılarak insanların anlayarak okumalarının yolu açılmıştır. Martin Luther’in Hristiyanlığa yaptığı bu müthiş katkıdan 400 yıl sonra, günümüzden 100 yıl önce Türkiye’de yaşayan Müslümanların İslamiyet’i anlayarak okumaları ve okuduklarını da anlamaları için Atatürk’ün emriyle Kuran Türkçe basıldı. Çünkü bu ülke insanının dili Türkçedir ve doğumundan sonra ilk öğretmeni annesiyle Türkçe konuşan bir çocuk, evde, camide, okulda nerede olursa olsun ilk kitabını da yine Türkçe okumalıydı. Çünkü Türkçe bizim kültür ve medeniyetimizin köşe taşıdır.  Böyle olunca konuşulanı anlamak ve anlaşılır konuşmak için Kuran Türkiye’de Türkçe basıldı, ezan Türkçe okunmaya başlandı. Eğer bir cümlede Allah’ın büyüklüğü ifade ediliyorsa ve bu bu ülkede söyleniyorsa bundan 91 yıl önce 1933’de olduğu gibi yapılması, dilimizin korunması açısından da önemlidir.  Çünkü dinimizi bize dilimiz anlatır.

Diyelim ki gücü elinde bulunduran yani iktidarda olan güç ezanın da Kuran’ın da Arapça kalıplarda kalmasının en azından siyasi açıdan gerekli olduğuna inanıyor.

Şimdi sıkı dur!

Ya Atatürk’ün izinden gitmekle övünen ve Ulu Önderimizin yaptıklarıyla gurur duyduğunu ifade ederek siyasi palazlanma sağlayanların, Arapçanın İslamiyet’in dili olduğunu söylemelerine ne demeli?..

Ben buna samimiyetsizlik, iki yüzlülük derim…

Hakaret sayarım…

Kime mi?

Ben sıkılırım, siz söyleyin…

Ali Kılıç
Latest posts by Ali Kılıç (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir