Avrupa’nın uzak seçimleri

Avrupa’nın uzak seçimleri

“Avrupa’da olan Avrupa’da kalmayacağı” için; Türkiye de, “çarpmayı en yakından” hissedecek taraf olarak muhakkak etkilenecektir: Önemli olan, şimdiden ders almak.

Avrupa Parlamentosu seçimleri, Türkiye’den çok uzak bir gelişme olarak geldi geçiyor. Avrupa Birliği üyelik süreci her ne kadar Türkiye için, geçmişten bir yaprak gibi gözükse de; hala Gümrük Birliği’nden gibi, başta ekonomik konular olmak üzere, hayatımızı etkiliyor Avrupa… Buna karşılık, AB’nin seçimleri, nasıl yönetildiği, AB’nin yasama süreçlerinin ne şekilde işlediği pek de gündem olamıyor Türkiye’de…

Üstelik de, sonuçlar; AB’de aşırı sağı iyice “normalleştirebilecekken”.

Evet; malum 27 AB üye ülkesinin vatandaşları, 6-9 Haziran’da kullandıkları oylarla, Avrupa Parlamentosu’nun yeni üyeleri ve AB’nin yeni yönetimini belirlerken, aşırı sağ önemli kazanımlar elde edecek gibi gözüküyor. Mesele de, aşırı sağın Avrupa Parlamentosu’nun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturur hale gelmesi değil sadece. AB üyeleri genelinde 27 üyeden 6’sında; Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Macaristan, İtalya, Slovakya ve Finlandiya’da aşırı sağ ve/veya milliyetçi muhafazakârlığın en sağına kaymış partiler hükümette. Ayrıca, İsveç’te sağ iktidar, aşırı sağın desteğiyle iktidarda kalıyor. Malum, Hollanda’da da “olmaz denilen oldu” ve aşırı sağcı Geert Wilders’ın partisi birinci geldi ve hükümeti kurmak yolunda anlaşmaya vardı.

İşte konu tam da bu; aşırı sağın, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yükselmekle kalmayıp aynı zamanda “normalleşip”, merkeze yerleşmesi… Bu durum da, yasama süreçlerinin; diğer bir deyişle, Avrupa’yı yöneten yasaların şekillenmesinin anahtarını aşırı sağa vermek demek.

Bu tabloya bir de, Kasım 2024’teki ABD seçimlerinde Donald Trump’ın olası zaferini de ekleyebiliriz.

Avrupa’nın ve ötesinde Batı’nın “sağın sağına çekmesi”, Türkiye’yi de etkileyecek bir tablo olacaktır: hem siyasi, hem de ekonomik bakımdan…

Aşırı sağ üzerine araştırmalar yapan Amsterdam Üniversitesi’nden siyaset bilimci Matthijs Rooduijn, “aşırı sağın” büyümesini, “kartopu etkisine” bağlıyor: “Bir çok ana akım iktidar partisi, oyları geri kazanmak için aşırı sağ fikirleri kendi politikalarına dahil ederek ‘uyumlu’ bir strateji benimsedi…

AŞIRI SAĞIN BAŞARISI NEDEN KAYNAKLANIYOR?

Aşırı sağın başarısı, bu siyasi hareketlerin partilerin 1990’lardan bu yana daha “ılımlı” hale gelmesinden mi kaynaklanıyor?

Yoksa, seçmenler mi giderek radikalleşiyorlar?

Aşırı sağın “başarısı”,  ikisinden de kaynaklanmıyor.

Aşırı sağ, merkez partileri kendine çektiği ve benzettiği; bunun için de ortalama siyaseti, “kendilerine benzettikleri” için kazanıyor. Böylece, başta sağ ama aynı zamanda sol merkez, giderek aşırı sağın “ağına” takılıp kalıyor: aşırı sağın söylemlerini ve politikalarını “içselleştirerek” hareket ediyor. Bunun sonucunda da, “aradaki sınırların muğlaklaşması”; seçmenlerin aşırı sağa “neden olmasın” diye bakmasına yol açıyor.

Türkiye’de de, siyasette “normalleşme” tartışmalarının gündemde olduğu bugünlerde, ilkeler ve “kırmızı çizgilerden” zamanında ödün vermemenin de ne kadar önemli olduğunu anımsatıyor Avrupa’da aşırı sağın “merkezleşmesi”.

Aşırı sağ üzerine araştırmalar yapan Amsterdam Üniversitesi’nden siyaset bilimci Matthijs Rooduijn, “aşırı sağın” büyümesini, “kartopu etkisine” bağlıyor:

“Bir çok ana akım iktidar partisi, oyları geri kazanmak için aşırı sağ fikirleri kendi politikalarına dahil ederek ‘uyumlu’ bir strateji benimsedi…

İşe yaradı mı?

Hayır.

Çalışmalar, bu stratejinin aşırı sağa daha fazla oy kazandırdığını gösteriyor. Neden? Çünkü ana akım partiler, fikirlerinden bazılarını kopyalayarak aşırı sağı meşrulaştırdılar. Aşırı sağ partilerin fikirleri normalleştikten sonra, onlarla aynı fikirde olanlar neden taklitçilere oy versin?

Jean-Marie Le Pen’in yaklaşık 50 yıl önce ilan ettiği gibi, ‘insanlar kopyadan ziyade orijinali tercih ediyor’.”

Avrupa Parlamentosu içinde, Hıristiyan demokratlar, muhafazakârlar ve radikal sağ milletvekillerinden oluşan “sağ ama popülist sağ koalisyon” ilk kez çoğunluk elde edebilir.

EĞER Kİ…

Türkiye’de de, “normalleşme” eğer ki, “kanıksama” anlamına gelirse, “alışkanlık” da normalleşir. Sürekli aynı söylemlere, geleneksel ve sosyal medya üzerinden maruz kalan toplum; “seçeneksizlikle” sadece “aynıya” kulak ve “göz” verir hale gelir. Böylelikle de, “aşırı” olan; gayet “normal” hale gelir, normalleşir.

Avrupa Parlamentosu içinde, Hıristiyan demokratlar, muhafazakârlar ve radikal sağ milletvekillerinden oluşan “sağ ama popülist sağ koalisyon” ilk kez çoğunluk elde edebilir.

“Avrupa’da olan Avrupa’da kalmayacağı” için; Türkiye de, “çarpmayı en yakından” hissedecek taraf olarak muhakkak etkilenecektir: Önemli olan, şimdiden ders almak.

 

Sezin Öney
Latest posts by Sezin Öney (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir