Liman yiyen gemiler: Gemi sökümü Aliağa’nın kıyı şeridini nasıl değiştirdi?

Liman yiyen gemiler: Gemi sökümü Aliağa’nın kıyı şeridini nasıl değiştirdi?

Gemi sökümde endişe yaratan iş kazaları, ölüm hızı oranları, çevre kirliliği, işçilerin asbest ve diğer toksik maddelere maruz kalması ve tehlikeli atıkların yanlış yönetimi gibi konuların ele alındığı rapor yedi ana bölümden oluşuyor. Aliağa’daki gemi söküm faaliyetleri uzun yıllardır çevre ve işçi ihlalleri sebebiyle tartışma konusu. 

Türkiye’de en fazla konuşulan ancak en az önlem alınan çevre kirliliğinin başında “asbest” geliyor.

Endüstriyel anlamda en ciddi asbest, gemi söküm sanayisinde ortaya çıkıyor.

Yarattığı çevre kirliliğinin yanı sıra, her yıl onlarca asbestli geminin söküldüğü İzmir Aliağa’nın bu faaliyetler sebebiyle erozyona uğradığı ve morfolojik yapısının bozulduğu uydu görüntüleriyle ortaya çıktı.

Bu hafta, Brüksel merkezli NGO Shipbreaking Platform (STK Gemi Söküm Platformu) Türkiye’de Gemi Geri Dönüşümü başlıklı çok kapsamlı güncel veriler içeren bir rapor yayınladı.

Raporda, gemi söküm faaliyetlerinin yürütüldüğü, bölgedeki çelik fabrikalarına hurda sağlayan ve İzmir’in Aliağa ilçesinde yer alan 22 tesis mercek altına alındı.

Gemi sökümde endişe yaratan iş kazaları, ölüm hızı oranları, çevre kirliliği, işçilerin asbest ve diğer toksik maddelere maruz kalması ve tehlikeli atıkların yanlış yönetimi gibi konuların ele alındığı rapor yedi ana bölümden oluşuyor.

Aliağa’daki gemi söküm faaliyetleri uzun yıllardır çevre ve işçi ihlalleri sebebiyle tartışma konusu.

Türkiye, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’ten sonra dünyadaki 4’üncü büyük gemi geri dönüşüm endüstrisine sahip.

Aliağa’da 28 farklı arsada faaliyet gösteren 22 aktif gemi geri dönüşüm tesisi bulunuyor.

Bakanlıkların yürüttüğü izin süreçleri ve verdiği izinler kâğıt üzerinde kalıyor; gerçek bir değerlendirme içermiyor. Bu konuda AB’nin ve kamu kurumlarının raporları var. Gemi söküm faaliyetlerini denetleyecek ve standartlaştıracak hukuksal bir çerçeve bulunmuyor.

10 YILDA 1505 ADET GEMİ SÖKÜLDÜ

Çevre ve doğal alanları, halk sağlığını hiçe sayan gemi söküm işlemiyle adeta dünyanın zehirli atıklarının taşındığı merkezlerden biri haline getirilen Aliağa’da son 10 yılda 1505 adet gemi sökümü yapıldı. 

Bu sökümler sonunda 10 milyon 813 bin gros tonluk başta asbest olmak üzere sağlığa zararlı atık ortaya çıktı.

Son yıllara bakıldığında en fazla gemi sökümü 281 adetle 2012 yılında gerçekleştirildi.

Sökülen en yüksek gros ton ise, 2020 yılında 1,776 milyon olarak kaydedildi.

Baştan sona gemi söküm sanayisini inceleyen bu rapor, özellikle asbest ve atık yönetimiyle ilgili ciddi halk sağlığı sorunlarına ve ihlallere sebebiyet veren tespitlerle dolu olması açısında ayrıca önemli.

Raporda, uydu görüntülerinden tespit edilen gemi söküm tesislerin kullandığı katı atık döküm alanları en önemli bulgulardan biri olarak kayıtlara geçti.

Raporda başka neler var?

Aliağa’daki gemi söküm tesisleri hem çevre lisansından hem de ÇED sürecinden muaf. Bu da büyük bir çevresel denetim boşluğu yaratıyor. Raporda, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı her yıl tesislere Gemi Söküm İzni veriyor olsa da bu izin verilirken hangi kriterlerin nasıl kontrol edildiği açık değildir” denildi.

Bakanlıkların yürüttüğü izin süreçleri ve verdiği izinler kâğıt üzerinde kalıyor; gerçek bir değerlendirme içermiyor. Bu konuda AB’nin ve kamu kurumlarının raporları var.

Gemi söküm faaliyetlerini denetleyecek ve standartlaştıracak hukuksal bir çerçeve bulunmuyor.

Asbest yönetimi başlı başına büyük bir sorun. Resmi belgelerde de asbest söküm miktarları ilişkin çelişkiler var.

İşçi sağlığını doğrudan etkileyen bu sanayide çalışan işçiler, eğitimsiz şekilde asbest sökebiliyor ve bu yaygın şekilde uygulanıyor.

Atık yönetimi yıllardır devam eden bir sorun ve bu kapsamda bölgede atık döküm sahaları tespit edildi.

Araştırma kapsamında yapılan mekânsal analiz, kıyı alanında gemilerin ve platformların karaya çekilmesinden ve dolgu/kazı çalışmalarından kaynaklanan morfolojik değişikliklere işaret eden renk ve ton farklılıkları ortaya çıkardı.

KIYI ŞERİDİ SÜREKLİ EROZYONA UĞRADI

Rapora göre, görüşülen bazı uzmanlar, gemi geri dönüşüm sahalarındaki beton zeminin Uluslararası Standartlar Örgütü tarafından belirlenen kriterlere uygun olmadığı görüşünü dile getirdi.

Bu durum, betonun yapısal bütünlüğü ve kirliliği tutma kabiliyeti hakkında soru işaretleri yaratıyor.

Ayrıca, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından tesislerdeki bazı alanlarda beton zeminin bulunmadığı ve bunun da toprak kirlenmesi açısından risk oluşturduğu tespit edildi.

Gemi geri dönüşüm tesislerinin kıyı alanı, ek olarak dolgu alanlarından oluşuyor.

Araştırma kapsamında yapılan mekânsal analiz, kıyı alanında gemilerin ve platformların karaya çekilmesinden ve dolgu/kazı çalışmalarından kaynaklanan morfolojik değişikliklere işaret eden renk ve ton farklılıkları ortaya çıkardı.

Ayrıca kıyı şeridinde, metal atık olduğu düşünülen objeler belirlendi. Uydu görüntüleri, ayrıca tesislerin beton zeminlerinde gerçekleşen korozyonu da ortaya koydu.

Rapora göre, beton zeminde tespit edilen aşınma, deniz suyuna maruz kalma ve gemilerin sürekli olarak kıyıya sürtmesinin etkilerinin birleşimine bağlanabilir.

Gemilerin kıyıya çekim tekniği, kıyı şeridinin yıpranmış bir görünüme bürünmesine yol açarken, bu da kıyı şeridinin sürekli olarak erozyona uğradığını gösteriyor. 

Kıyı bölgesinin zaman içindeki değişimi, uydu görüntüleriyle ortaya konmuş durumda. Gemi söküm faaliyetleri yıllar içinde limanı adet yiyen bir virüse dönüşmüş.

Diğer yandan uydu görüntülerinden, katı atık döküm alanları da deşifre edildi.

İlgili bölümde de şu ifadeler yer aldı:

“Toprakta görünen renk farkı ilk işarettir. Renk değişikliği olan alanlar genel olarak daha geometrik görünmektedir. Bu durum doğrudan bir insan müdahalesine işaret etmektedir. Çok açık sarıdan beyaza doğru görünen bu renk değişikliği en önemli göstergedir ve toprağın başka bir maddeyle kaplı olduğunu düşündürmektedir.

Katı atık döküm alanlarında zaman içerisinde basamaklar oluşmuştur. Bunlar, yapay küçük tepeler ya da katmanlar şekliyle görülebilir. Bu alanlarda gözlemlenen desenler sağlıksız çöp depolama alanlarına benzemektedir. Bu nedenle, Aliağa’da tespit edilen bu alanlar katı atık döküm alanı olarak işaretlenmiştir.”

Raporda, tesislerin kapasitelerine ilişkin de önemli tespitler var. İlgili bölümdeki değerlendirmeler ise şöyle:

“Tesislerdeki kapasitenin ölçülmesi için Aliağa Ticaret Odası yetkilidir. Ancak Ulaştırma Bakanlığı tarafından verilen Gemi Söküm Yetki Belgesi’nde tesis kapasitesi belirtilmediği gibi kapasitenin nasıl ölçüldüğüne dair net bir bilgiye de ulaşılamamıştır. Ulaştırma Bakanlığı’nın tesis kapasitelerinin 2017’den bu yana arttığını gösteren verileri ile AB denetimlerine sunulan veriler karşılaştırıldığında, kapasite bildirimlerinin her zaman tutarlı olmadığı görülmektedir.

Bir tesisin kapasitesi, çalışan sayısı, kesim işlemi sırasında kullanılan teknikler, ekipmanlar ve atık yönetim planlarına göre belirlenir. Gemi geri dönüşüm sektörü son yıllarda makineleşmeyle kapasitesini neredeyse iki katına çıkarmış olsa da tesislerin kesim alanlarının ve tesislerde kullanılan tekniklerin büyük ölçüde değişmediği düşünüldüğünde, artan kapasitenin nasıl hesaplandığı belirsizliğini korumaktadır.”

Asbest söküm prosedürleri iç hukukta gayet net bir şekilde özetlenmiş olsa da, bu prosedürler gemi geri dönüşüm sektöründe her zaman gerektiği gibi uygulanmıyor.

Rapor için yapılan görüşmeler sırasında işçiler de usulsüzlüklerin altını çizdi:

“Gemi geldiğinde atıkların belli bir kısmı paketleniyor ve toplanıyor. Ama bunlar geminin toplam atığının sadece yüzde 10’una tekabül ediyor. Bir süre sonra bu kadar yeter diyorlar, geri kalanı bir yere gömülüyor. Bazen de yakılıyor. Eğer fırtınalı bir hava varsa denize döküyorlar. Metal parçalar da denize atılıyor.”

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir