İliç Faciası’nın şifreleri

İliç Faciası’nın şifreleri

Çevre yazarımız Pelin Cengiz Erzincan İliç’te meydana gelen cinayeti yazdı. Cengiz bu ve benzer olaylar için; “Türkiye’de siyasi ve ekonomik olarak alınan kararlar ve uygulamalar sonucu yaşadığımız tüm ekokırım ve emekkırım suçlarının altında nekrokapitalizm yatıyor” diyor

Erzincan’ın İliç ilçesinde 2010 yılından bu yana Anagold Madencilik tarafından açık ocak işletmeciliğiyle altın madenciliği yapılıyor. Çöpler Altın Madeni’nin bulunduğu geniş bir alanda toprak kayması meydana geldi, siyanürlü toprak dağı göçtü ve maalesef ilk belirlemelere göre dokuz işçi göçük altında kaldı.

Çöpler Altın Madeni’nde açık ocak operasyonuyla oksitli cevherleri yığın liçi işlemine tabi tutarak altın üretimi yapılıyor. Bu ocakta delme, patlatma, yükleme ve taşıma faaliyetleri gerçekleştiriliyor.

Türkiye, Erzincan’da meydana gelen bu acıyla birlikte vahşi madencilikle, sömürge madenciliği ile bir kez daha yüzleşiyor.

Peki, kimdir bu Anagold Madencilik, önce onunla başlayalım…

Bu altın madeninde 2009 yılından bu yana çalışmalar sürüyor, Aralık 2010’dan bu yana da altın üretimine devam ediliyor.

Avukat İsmail Hakkı Atal tarafından, siyanür sızıntısına yol açan Çöpler Altın Madeni’ni işleten Anagold Madencilik şirketinin yönetim kurulu üyeleri, “ekokırım” ve “insanlığa karşı suç” işlemekten Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikayet edildi.

ÇÖPLER ALTIN MADENİ’NİN SAHİBİ ANAGOLD MADENCİLİK

Anagold Madencilik, 2000 yılında kurulmuş, günümüzde SSR Mining ve Lidya Madencilik şirketlerinin ortaklığında faaliyetlerine devam ediyor.

Lidya Madencilik, Çalık Holding çatısı altında faaliyet gösteren bir şirket.

Çalık Holding, AKP iktidarları döneminin en hızlı yükselen gruplarından biri ve şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık.

Lidya Madencilik, Çalık Holding’in Kanadalı Alacer Gold ile 2009 yılında işbirliğini gerçekleştirmesinden sonra 2010 yılında faaliyetlerine başlamış.

Yapılan anlaşmaya göre, Çöpler Altın Madeni’nin yüzde 20’sine ve geniş bir arama portföyünün de yüzde 50’sine ortak olmuş.

Burada göz göre göre nasıl bir ekokırım suçu, bir insanlık suçu işlendi, onunla devam edelim…

Türkiye’nin ikinci büyük altın madenciliği faaliyetinin gerçekleştirildiği İliç’teki Çöpler Altın Madeni, Haziran 2022’de siyanür borusunun patlamasıyla gündeme geldi.

O dönemde Avukat İsmail Hakkı Atal tarafından, siyanür sızıntısına yol açan Çöpler Altın Madeni’ni işleten Anagold Madencilik şirketinin yönetim kurulu üyeleri, “ekokırım” ve “insanlığa karşı suç” işlemekten Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikayet edildi.

Konu, İliç’teki ekokırımı duyuran yurttaş Sedat Cezayirlioğlu ve gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşındı.

Çöpler Altın Madeni’nde siyanürlü solüsyon boruları patlamış, sızıntı sonucu şirketin beyanına göre 20 metreküp siyanürlü solüsyon içinde 8 kg saf siyanür ekosistemlere ve dolaylı olarak Fırat Nehri’ne karışmıştı.

Çevrecilerin açıklamalarında bu miktar 80 kg olarak geçiyordu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, şirkete 16 milyon 441 bin TL para ceza uygulayıp madenin faaliyetini sadece 88 gün durdurdu. Madenin kapatıldığı gün şirketin Toronto Borsası’ndaki hisseleri 300 milyon dolar değer kaybetti. 88 gün sonunda ise şirketin en az 1 milyar dolar zararı olduğu belirlendi.

Ancak, madenci şirket yaşananları oldubittiye getirerek Eylül 2022 tarihinde tekrar faaliyetlerine başladı.

Anagold Madencilik Çöpler Madeni Cevher İşleme Tesisi Müdürü Koray Şimşek, o günlerde yaptığı açıklamada, “İddiaların tersine Fırat Nehri’ne herhangi bir siyanür karışması söz konusu olmadığı hem Bakanlık hem bizim tarafımızdan teyit edilmiş oldu. İlgili çalışmaları yaptıktan 88 gün sonra tekrardan güvenli bir şekilde üretim faaliyetlerimize kaldığımız yerden başladık” dedi.

Bu açıklamaların üzerinden sadece 1,5 yıl geçtikten sonra korkunç bir facia ile karşı karşıyayız maalesef.

İnsan haklarından uzak, adaletin, hakkın, hukukun zerresini almamış, sınıfsallığı dibine kadar hissettiren, sadece sermayenin çarklarının vahşice dönmesi üzerine kurulu düzende çarkın arasında kanıyla, canıyla sıkışmış işçilerin, emekçilerin hayatlarıyla beslenen bir düzen.

GÖZ GÖRE GÖRE GELEN FACİA

Burada iki önemli tarihsel nokta var.

Birincisi, Çöpler Altın Madeni’ne ikinci kapasite artışı için 2022’de verilen “ÇED olumlu” kararı. 

Türkiye’nin ikinci en büyük siyanür havuzunda kapasite artırımı demek, burada yılda 11 bin ton daha siyanür kullanılacak demekti. Bu alanda zenginleştirme için siyanür, sülfürik ve nitrik asit kullanılıyor. Proje sahası Türkiye’nin en büyük su toplama havzasına sahip Fırat Nehri’ne sadece birkaç 100 metre uzaklıkta, Munzur Dağları ekosistemi içerisinde.

İkincisi, 2023 yılında aynı bölgede yapılması planlanan Çöpler Kompleks Madeni Açık Ocak Genişleme Projesi’ne ilişkin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararı.

Yani, ikinci kapasite artırımı için Bakanlığın verdiği “ÇED olumlu” kararı ve açık ocak işletme genişletmesi için verilen “ÇED gerekli değildir” kararları, bu facianın bağıra bağıra gelmesindeki en kritik dönüm noktalarıdır. 

ÇED prosedürlerinin talancı, yağmacı, sömürgeci zihniyetli şirketler elinde nasıl bir basit bir ayak bağına dönüştürüldüğünün, bürokrasinin de o ayak bağının rahatça çözülebilmesi için şirketlere bilimden, akıldan uzak şekilde nasıl ortam yarattığının yüzümüze tokat gibi çarptığı bir örnek.

Genişleme projesiyle ilgili daha önce hazırlanan bilirkişi raporu, bilimsel ve objektif olmadığı eleştirilerine rağmen Erzincan İdare Mahkemesi tarafından yeterli görülmüş ve TMMOB’nin açtığı dava reddedilmişti. Ancak TMMOB tarafından karara itiraz edilmesiyle Danıştay 6’ncı Dairesi itirazları haklı bularak yeniden keşif incelemesi yapılmasına ve bilirkişi heyetinin değiştirilmesine karar vermişti.

Türkiye gerçek bir hukuk devleti olsaydı, hukukta bu keyfilik olmasaydı bugün Türkiye bambaşka bir yer olurdu her anlamda.

Bugün Türkiye’de siyasi ve ekonomik olarak alınan kararlar ve uygulamalar sonucu yaşadığımız tüm ekokırım ve emekkırım suçlarının altında nekrokapitalizm yatıyor.

Nedir nekrokapitalizm?

2000’li yılların başlarında Achille Mbembe “nekropolitik” kavramını kullanıyor. 2008’de Subhabrata Bobby Banerjee tarafından bu kavram biraz değiştirilerek, nekrokapitalizm olarak ifade ediliyor.

Nekrokapitalizm, bir ülkenin ticaretinin ve sanayisinin ölüm ve ölümden elde edilen kâr üzerine kurulu olduğu, ölüme doğrudan veya dolaylı olarak bağlı ve bağımlı olduğu bir kapitalizm biçimini anlatıyor.

Madenlerde, inşaatlarda, türlü çeşit sanayi kolunda yüzlerce, binlerce emekçiyi öldüren bir sistem. Kimliksizleştirme, hafızasızlaştırma ve değersizleştirme üzerine kurulu bir ölüm siyaseti. 

Neoliberal düzende ölüm kapitalizmi.

İnsan haklarından uzak, adaletin, hakkın, hukukun zerresini almamış, sınıfsallığı dibine kadar hissettiren, sadece sermayenin çarklarının vahşice dönmesi üzerine kurulu düzende çarkın arasında kanıyla, canıyla sıkışmış işçilerin, emekçilerin hayatlarıyla beslenen bir düzen.

Sonra emekçilerin cenaze namazında bir Fatiha okunur, fıtrat denir, kader planı denir, bu işin doğasında var denir, konu kapanır, çark işler, işçi ölür, sermaye övünür…

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir