Avrupa Parlamentosu’nda merkez sağın yükselişi iklim politikalarını nasıl etkiler?

Avrupa Parlamentosu’nda merkez sağın yükselişi iklim politikalarını nasıl etkiler?

Yeşil partilerin ağır oy kaybı ile sağcı ve aşırı sağcı partilerin oy oranlarındaki yükseliş AB’nin çevre politikasına dair Yeşil Mutabakat Planı’nın uygulanıp uygulanmayacağına dair şüpheler uyandırdı. Seçim sonuçlarının, AB 2040 iklim hedefi ve yine 2050 sıfır emisyon hedefine yönelik engelleyici sonuçlar doğurmasına ilişkin kaygılar var. 

Almanların “zeitgeist” diye epeydir İngilizce’ye de yerleşmiş bir kavramı var, “zamanın ruhu” demek… Zamanın ruhu sadece zamana uymak değil aynı zamanda içinden geçilen zamanın değişen ritmine, hareketlerine, düşüncelerine çağı yakalayarak ayak uydurmak demek…

Avrupa’da zamanın ruhu son seçimle birlikte nereye doğru evriliyor, biraz buna bakalım.

Avrupa Parlamentosu seçimleri Yeşiller açısından fiyaskoyla sonuçlandı. 

Yeşiller Partisi, beş yıllık süreçte sonunda en çok kan kaybeden grup oldu. 2019 yılında büyük bir yükselişle yüzde 10 oy oranına ulaşan Yeşiller’in, bu seçimlerde oy oranı yüzde 7’lere düştü.

Yeşiller’in en önemli kayıpları, hareketin Parlamento’daki gücünün yarısını oluşturan Fransa ve Almanya’yı temsil eden delegasyonlardan geldi. Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerdeki küçük ilerlemelere rağmen, grup parlamentodaki en büyük dördüncü parti konumundan altıncı parti konumuna düştü.

Bu döneme damgasını vuran hakim zihniyet, iklimi hareketini, beraberindeki isyanı ve ardından küresel kolektiviteyi harekete geçiren bir eylemlilik haline bürünmüştü. 

Geldiğimiz noktada artık gençlerin ve bu isyanı destekleyen kesimlerin oy tercihlerini iklim krizi, adaletsizlikler, gezegenin yok oluşu belirlemiyor mu? Özellikle gençlerin Yeşiller’den uzaklaşmasının sebebi, umutsuzluk, karamsarlık ve hayal kırıklığı mı?

Malum, Avrupa Birliği’nin üç temel kurumundan biri olan Avrupa Parlamentosu’nda seçimler tamamlandı. Merkez sağ partilerin çoğunluğu elinde tuttuğu sonuçlara göre, Avrupa toplumları dünyaya artık daha fazla sağdan bakıyor diyebiliriz. 

Rusya-Ukrayna Savaşı, iklim krizi, sığınmacı sorunu, resesyon tehlikesindeki ekonomik göstergelerin gölgesinde seçimlere giden Avrupa toplumları, çözümü daha fazla aşırı sağ partilerde aramaya karar vermiş görünüyor. 

Yeni Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği’nin gelecek beş yıldaki rotasını belirleyecek politikalara imza atacak. 

Sandıktan merkez partiler, liberaller, yeşiller ve sol partiler ciddi ölçüde güç kaybederek çıkarken, sonuçlar birçok AB ülkesinin iç dinamiğini de tetiklemiş oldu. 

Merkez sağ ve aşırı sağın büyük yükselişi karşısında liberallerin, yeşillerin, sosyalistlerin ağır bir yenilgi almış olmasıyla birlikte, Avrupa Parlamentosu’nun sağcılaşması hem üye ülkelerde hem de çeperdeki ülkelerde birtakım etkiler doğuracak. 

Seçim sonuçları, gelecek dönemdeki gündem başlıklarının da aşağı yukarı neler olabileceğini de bize gösteriyor. 

Bu Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yeşil partiler tam 20 sandalye kaybetti. Yeşiller, Avusturya ve Almanya’da beklenenden çok daha kötü bir performans sergiledi. Yeşil partilerin ağır oy kaybı ile sağcı ve aşırı sağcı partilerin oy oranlarındaki yükseliş AB’nin çevre politikasına dair Yeşil Mutabakat Planı’nın uygulanıp uygulanmayacağına dair şüpheler uyandırmaya başladı. 

YEŞİLLER, AP’DE 20 SANDALYE KAYBETTİ

Seçimlerin sonuçları üzerine Avrupa siyasetini uzun yıllardır izleyen uzmanlar önemli tespitler içeren yazılar yazdı. Bu yazıda seçim sonuçlarının bize gösterdiği genel perspektife ek olarak, yeşil siyaset açısından ve daha da önemlisi iklim politikaları açısından bizi neler bekliyor üzerine değerlendirme yapmak isterim.

Bu Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yeşil partiler tam 20 sandalye kaybetti.

Yeşiller, Avusturya ve Almanya’da beklenenden çok daha kötü bir performans sergiledi.

Yeşil partilerin ağır oy kaybı ile sağcı ve aşırı sağcı partilerin oy oranlarındaki yükseliş AB’nin çevre politikasına dair Yeşil Mutabakat Planı’nın uygulanıp uygulanmayacağına dair şüpheler uyandırmaya başladı.

Şu saatten sonra elbette Avrupa’nın genel çerçevede iklim politikalarından çok büyük geri dönüşler yaşanmaz ancak yeni politikalar hayata geçirilmesi konusunda sıkıntılar yaşanması çok mümkün.

Ancak, seçim sonuçlarının, AB 2040 iklim hedefi ve yine 2050 sıfır emisyon hedefine yönelik engelleyici sonuçlar doğurmasına ilişkin kaygılar var.

AB Komisyonu, 2040 hedefiyle yüzde 90’lık emisyon azaltımı önermişti. Ancak bu teklifin hem AB ülkelerinin hem de AB parlamentolarının onayını alması gerekiyor. Dolayısıyla göreve başlayacak AB Komisyonu ve Parlamentosu 2040 hedefine ilişkin aralarında tarımın da yer aldığı farklı sektörlere yeni politikalar önermek konusunda zorlu kararlar vermekle yüzleşecek gibi görünüyor.

Yeni iklim önlemlerini hayata geçirmek zorlaşsa bile, AB’nin geçen beş yılda kabul ettiği, yenilenebilir enerji hedeflerinden, sanayi üzerinde güçlendirilmiş karbon fiyatlandırma rejimine kadar birçok maddeden oluşan iklim politikalarından geri dönüş yasal olarak çok zor görünüyor.

İKLİM POLİTİKALARINDAN YASAL OLARAK GERİ DÖNÜŞ ZOR

Nitekim seçim sonuçlarının ardından yeşil enerji dönüşümüne yönelik artan kaygılar nedeniyle, yenilenebilir enerji şirketlerinin hisselerinde düşüşler de yaşandı.

Öte yandan yeni iklim önlemlerini hayata geçirmek zorlaşsa bile, AB’nin geçen beş yılda kabul ettiği, yenilenebilir enerji hedeflerinden, sanayi üzerinde güçlendirilmiş karbon fiyatlandırma rejimine kadar birçok maddeden oluşan iklim politikalarından geri dönüş yasal olarak çok zor görünüyor.

Halen çoğu işleyen bu kararlarla, AB karbon emisyonu seviyesi 1990 seviyelerinden bu yana neredeyse en düşük üçüncü seviyede ve Avrupa’da rüzgar ile güneş enerji kapasite kurulum hızı rekor seviyelerde seyrediyor. Ama yine de sağcı partilerin seçim kampanyalarında AB’nin yeni benzinli ve dizel araba üretimini 2035’e kadar yasaklamak hedefi gibi Yeşil Mutabakat politikalarına sert çıkışlar geldi.

Ancak, genel beklenti geniş çaplı çevre politikalarından geri dönüşün pek de mümkün olmadığı yönünde. Bu durum biraz da ulusal hükümetlerin ve parlamenterlerin AB’de yasallaşan sera gazı emisyonlarının 1990 seviyelerine göre yüzde 55 azaltımını hedefleyen 2030 hedefine onay vermiş olmasından kaynaklı.

Politikalardan geri dönüş çok mümkün görünmüyor ancak mevcut politikaların uygulanması konusunda isteksizlik, süreçlerin yavaş işletilmesi ya da zaman zaman alınması gereken kararların askıya alınması gibi gelişmeler görülebilir.

2019 yılındaki bir önceki AB seçimlerinde milyonlarca genç iklim aktivistinin Avrupa sokaklarında eylem yaptıkları havanın tam aksine, bu seçimlere göçmen dalgası, ekonomik kaygılar ve debelenen Avrupa sanayisi damgasını vurdu.

Nitekim Avrupa Yatırım Bankası’nın son verilerine göre, AB’nin 2030 iklim hedefini karşılayabilmesi için her yıl için 1 trilyon euroluk bir kaynak sağlaması gerekirken, bu miktar 2010-2020 dönemiyle kıyaslandığında yıllık 365 milyar euroluk bir artış anlamına da geliyor.

Özellikle ABD ve Çin’deki çelik ve elektrikli araba üretimiyle rekabet kızışırken, siyasal arenada yerel sanayilere yatırım başlığı kampanya vaadi olarak öne çıktı. Bazı analizciler ise bu durumun AB’nin iklim dostu projeleri desteklemek adına daha fazla fon ayıracağını ve politika oluşturmaya odaklanacağını söylerken, bunun “yeşil” ve “temiz” olmaktan daha çok sanayiye yardıma odaklanmak şeklinde görüleceği yorumunda da bulunuyor.

Yeni yayımlanan Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2024 Avrupa raporu, bölge genelinde iklim değişikliği ve sağlık arasındaki bağlantıların izini sürerken, iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerini izleyen 42 göstergenin yanı sıra Avrupa’da iklim eyleminin yetersiz, gecikmiş ya da kaçırılmış fırsatlarını da inceliyor.

LANCET SAĞLIK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GERİ SAYIM 2024 AVRUPA RAPORU

Avrupa Parlamentosu’ndaki seçimin sonuçları iklim siyaseti açısından neden bu kadar önemli, bir de şu açıdan bakalım.

Yeni yayımlanan Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2024 Avrupa raporu, (http://www.thelancet-press.com/embargo/Europecountdown.pdf) bölge genelinde iklim değişikliği ve sağlık arasındaki bağlantıların izini sürerken, iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerini izleyen 42 göstergenin yanı sıra Avrupa’da iklim eyleminin yetersiz, gecikmiş ya da kaçırılmış fırsatlarını da inceliyor.

Rapor, ülkelerin yurttaşlarını iklim değişikliğinden korumak adına yeterli siyasi adımlar atmadığını ortaya koyması açısından önemli.

Diğer yandan, rapor pek çok Avrupa ülkesinin sera gazı emisyonlarına büyük katkıda bulunmaya ve sağlığa zararlarına rağmen fosil yakıtlara sübvansiyon sağlamaya devam ettiğini de gösteriyor.

Rapor, sıcaklığa bağlı ölümler, yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar ile gıda ve su güvensizliği de dahil olmak üzere Avrupa genelinde iklimle bağlantılı sağlık etkilerindeki endişe verici artışlara ilişkin kanıtları da ortaya koyuyor. Raporun yazarları, Avrupa’daki risk altındaki grupları ve Avrupa’nın iklim krizindeki sorumluluğunu vurgulayarak eşitsizliğin yönlerine odaklanıyor.

Rapora göre; sıcaklığa bağlı ölümler kadınlarda erkeklere kıyasla iki kat daha yüksek, düşük gelirli hanelerin gıda güvensizliği yaşama olasılığı önemli ölçüde daha yüksek, dengesiz beslenmeye bağlı ölümler kadınlar arasında daha yüksek ve orman yangını dumanına maruz kalma oranı yüksek yoksunluk bölgelerinde daha yüksek. Güney Avrupa sıcaklığa bağlı hastalıklardan, orman yangınlarından, gıda güvensizliğinden, kuraklıktan, sivrisinek kaynaklı hastalıklardan daha fazla etkilenme eğiliminde.

Dolayısıyla iklim krizi açısında Avrupa’da da işler hiç iyiye gitmediği gibi gelecek açısından da umut vaat eden bir durum yok…

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir