Şeytanla Bir Gece

Şeytanla Bir Gece

Günün sonunda eğer bir korku filmi korku filmi beğenmemeyi marifet sayan dünyaca ünlü yayınların eleştirmenlerinden iyi eleştiriler aldıysa iyi bir korku filmi olduğuna şüpheyle yaklaşsanız hiç fena olmaz.

Avustralyalı kardeşler Cameron ve Colin Cairnes’in yazıp yönettiği, 70’lerin ekrana kitleyen sohbet programlarına doğaüstü bir gerilim hikayesi işleyerek fantastik bir iş çıkaran “Şeytanla Bir Gece (Late Night With The Devil)” her şeyden önce kesinlikle bir korku filmi değil. Zaten bir korku filminden çok fantastik bir sinema deneyimi olarak, Sitges – Katalonya Uluslararası Film Festivali’nden, Fantastik Filmler kategorisinde “En İyi Senaryo” Ödülü’nün de sahibi. Bizde İstanbul Film Festivali’nin bu yılki seçkisinde de yer alan film maalesef işin içine bir de klişe mesajlar katarak iyi bir korku filmi olma potansiyelini kolayca harcıyor.

Yönetmen kardeşler Cameron ve Colin Cairnes’in ödüllü filmi “Şeytanla Bir Gece (Late Night With The Devil)”, tıpkı bizde “Kötü Ruh” adıyla gösterilen, 80’lerin meşhur korku filmi, Tobe Hooper imzalı “Poltergeist” filminde olduğu gibi televizyonun kitleleri uyuşturan ve algıyı yöneten kötücül tesirine eğlenceli bir gönderme yapıyor. Film, Jack Delroy’un (David Dastmalchian) umutsuz bir televizyoncu olarak “Night Owls” programıyla reytinglerde Johnny Carson’ı alt etmek isteyişiyle fazla ileri gittiği bir şeytani anlaşma fikrinden yola çıkıyor. Film, özellikle sinematografisi açısından kusursuz bir 70’ler ekranı sunarken,

“The Exorcist”, “Rosemary’nin Bebeği” gibi 70’lerin şeytan temalı korku filmlerinin ve o dönem Amerika’da çığırından çıkan tarikatların varlığını düşünecek olursanız aslında akıllıca bir fikirle yola çıkıyorancak sağlam bir korku filmi olmayı seçmiyor. Filmin merkezinde Jack Delroy’un, 1977 Cadılar Bayramı Gecesi’ne özel ekrana getirdiği konuklarla gelişen olaylar var. Delroy’un o malum gecede ekrana getirdiği dört özel konuğundan biri ruhlarla temas kurduğunu iddia eden bir medyum olan Christou. Konuklardan bir diğeri ise gerçek hayatta da vaktinde Amerika’da oldukça tanınan eski bir sihirbaz olan ve kendini doğaüstü olaylarla ilgili şarlatanları bulmaya vakfeden James Randi’ye gönderme yapan Carmichael karakteri. Filmin ilk bölümü adeta kendinin farkındalığında bir parodi gibi “doğaüstü olaylar gerçek mi yoksa tamamen zırva mı?” sorusunu bu iki karakter üzerinden soruyor. 

Film, siyah beyaz çekilen reklam aralarında sahne arkasını da göstererek arada sırada “buluntu film” ve gerçek kayıtlar havası vermeye çalışsa da eğlenceli bir sinema izlencesi olmanın ötesine geçemiyor.

FANTASTİK BİR EĞLENCE

Ne var ki, programa dahil olan diğer konuklar; bir Parapsikolog araştırmacı June Ross-Mitchell ve şeytani bir kültün hayatta kalan tek üyesi olan Lilly stüdyoya girince işin rengi değişiyor. Film, siyah beyaz çekilen reklam aralarında sahne arkasını da göstererek arada sırada “buluntu film” ve gerçek kayıtlar havası vermeye çalışsa da eğlenceli bir sinema izlencesi olmanın ötesine geçemiyor. Film, efsanevi halk mitlerinden yola çıkan, dünyevi hırslar ve arzular için şeytana ruhunu satma hikayesini, sunucu Jack Delroy’un hayatta en çok istediği şöhret ve başarıyı elde ederken, neleri feda ettiğini izleyiciye hatırlatarak iyice fantastik bir masala dönüşüyor.

Günün sonunda eğer bir korku filmi korku filmi beğenmemeyi marifet sayan dünyaca ünlü yayınların eleştirmenlerinden iyi eleştiriler aldıysa iyi bir korku filmi olduğuna şüpheyle yaklaşsanız hiç fena olmaz. Ancak bu filmdeki en iyi performans Lilly karakterini canlandıran genç aktris Ingrid Torelli’ye ait. Filmin cıvıtmadığı anlarda Torelli oyunculuğuyla filmi sahici bir korku filmine çevirmeyi başarıyor. Genç yıldız, oyunculuk performansıyla ve Lilly ismindeki Lilith göndermesiyle bile filmin gerçek kahramanı. 

Korku Dükkanı
Latest posts by Korku Dükkanı (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir