Yaşamı boyunca öğrenen-öğreten bir eğitimci: İbrahim Arıkan

Yaşamı boyunca öğrenen-öğreten bir eğitimci: İbrahim Arıkan

Ne mutlu bizlere ki seni tanıma, düşüncelerini anlama ve yaşama geçirme şansına sahip olduk. Sorumluluğumuz daha da arttı ama altından kalkacak gücümüz var ve o gücü de seninle edindik. Sana söz İbrahim Hocam; bizlere bıraktığın emanetinin farkındayız, gölgesine dahi dokundurmayacağız.

Üstün insani ve ahlaki değerlere, yüksek ruh ve karaktere, tükenmez öğrenme ve öğretme arzusuna, engin vatan ve insan sevgisine sahip olmayı gerektiren, önemli ve kutsal bir mesleğin mensuplarının oluşturduğu koca bir aile kuran Sn. İbrahim Arıkan’ın eğitim aşkı anlatmakla bitmez. Onun bu ülkenin eğitim sistemine kattığı değerleri oluşturduğu aile fertlerinden dinlemek, belki de Sn. İbrahim Arıkan’ın arkasında bıraktığı ölmez eserini anlamamıza bir nebze olanak tanır diye düşünüyorum. Bu büyük ailenin fertleri olarak öğretmeninden öğrencisine, çalışanından öğrenci velisine kadar bakınız onu nasıl anlatmışlardır:

MEF Öğretmeni: “Öğretmenliğimin 2. ayında ilk ders gözlemim, sınıfımın kapısının sizin tarafınızdan çalınması güler yüzünüzle içeri girip en arka sıralardan birine oturmanızla gerçekleşti. O anı bir ömür boyu unutamam. Heyecandan elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim, boğazımda kocaman bir yumrunun oluştuğu o ilk dakika hayatımın en uzun dakikasıydı. Ve sonra ne oldu, nasıl oldu bilemem ama itiraf ediyorum ki sınıfımdaki varlığınızı bile unuttum. Şimdi düşündüğümde o dersle ilgili hatırladığım tek şey, havada uçuşan tebeşir tozu ve gülümseyen bir yüzle bana bakışınız. Dersin sonunda yanıma geldiniz ve elinizi uzattınız. Bense tebeşirli elimi size uzatmaya utandığım için diğer elimi uzattım. Ve işte tam o an, aklıma kazınan o cümleleri söylediniz ‘Sakın bana tebeşire bulanmış o eli uzatmaya çekinme. Ben senin asıl o tebeşirli elini sıkmak için geldim.’ Belki o gün, bu cümlelerin altındaki o büyük anlamları göremeyecek kadar genç ve toydum, yanaklarımın kızarmasına engel olamadım ama bugün böyle bir cümleyi ancak sizin gibi kendini eğitime adamış, öğrenene ve öğretene karşı yüce gönüllü bir eğitim duayeninden başka kimsenin söyleyemeyeceğinin bilincindeyim. Birkaç yıl sonra, yine bir ders sunumu sonrasında bana, ‘Öğrencilerine, o otuz iki dişini, bundan on yıl sonra da, yirmi yıl sonra da göstermeye devam et; devam et ki onlar da sana, senin onlara baktığın gibi bakmaya devam etsin.” dediniz. O on yıl, yirmi yıl ne çok zaman gelmişti bana. “Bir çırpıda geçer.” dediniz. Geçti hocam.

İşte, ben böyle söylemlerle öğrendim mesleğimin değerini, öğrencilerimi sevmeyi. Böyle tanıdım çalıştığım okulun hizmet ettiği o yüce amacı. Böyle öğrendim öğretmeyi. Bitmeyen öğrenmenin ne demek olduğunu, aldığın eğitimin izlerini bir ömür boyu taşımanın gerçek anlamını böyle öğrendim. MEF Okulları, sadece öğrencilerimizin değil, benim ve benim gibi birçok öğretmenin de okulu oldu; hem de öyle bir okul ki sizin düşüncelerinizle beslendiğimiz, öğretmeyi yaşayarak öğrendiğimiz gerçek bir okul…”

MEF Öğrencisi: “Nasıl yaptı, bilmiyorum? Sizce nasıl yaptı? Daha yirmi sene önce açılmış olan bir okulu sıcak bir ev, sonra da bir gün uçacağım yuva haline getirmeyi başardı. Bu yıl okulumuzun 20. yılı ve MEF’te onun yeri, etkisi hiç değişmedi. Öğretmenlerimi ailemmiş, arkadaşlarımı kardeşimmiş gibi hissettiren o muydu acaba? Etrafımıza örülen dört duvar arasında almamızı istediği öğretileri, bilgileri ve geleceğimiz hakkındaki uyarıları bu şekilde mi aklımızda tutabildi? Onun yaptığı sır gibi bir şey. Hatta sır değil, sihir gibi… Yok olduğun dünyadan ardına baktığında yüzlerce insanın hayatını değiştirerek yaşamda iz bırakmış olmak, sihir gibi bir şey…  İbrahim Arıkan, ‘Şansını kendin yaratırsın.’ sözünün bir canlı örneğiydi. Yaşadığı şartlardan hayal bile edilemeyecek kadar yukarı çıkıp insanları da beraberinde götürmeyi, insanların kendilerini geliştirmeye yöneltmelerini hedefledi. Atatürk’e olan saygısını, ülkesinde yüzlerce Atatürkçü çocuk yetiştirerek kanıtladı. Bilimin ışığına, sevginin gücüne inandı.”

MEF Çalışanı: Önce insan, sonra eğitimci, yönetici, değerli büyüğümüz Sn. İbrahim Arıkan; sizin için çok daha fazla vasıflar sayılabilir aslında. Aramızdan ayrılışınız hepimizde derin üzüntü yaratmıştır. Büyük özverilerle geldiğiniz bu noktanın hikâyesini hepimiz biliyoruz; bu hikâyenizin tüm gençler için yol gösterici, cesaret verici olması dileğimdir. Sizi tanımak için, birebir tanışmak değil, her alanda, insanlık için, özellikle de eğitim için yaptıklarınızı kavramak yeterlidir. Işığınız, tüm gençliğin ışığı olsun. Gülen yüzünüz her zaman hatırımızda olacak, sizi minnetle anacağız.”

Taşlı, topraklı, çamurlu bir yoldan, küçücük bir bavul ile çıktığınız bu yolun, aydınlık, çağdaş, yenilikçi bir geleceğe ve kocaman bir eğitim ailesine uzanan bir yolculuğun son durağı… Zannetmeyin yok oldunuz, bir nesli eğitim ile yoğurdunuz, eğitimcinin, eğitmeni oldunuz, ailenizin gururu, öğrencilerinizin onuru oldunuz. Ne mutlu size! Nurlar içinde uyuyun.”

MEF Öğrenci Velisi: “Çok geç katıldık bu büyük onurlu aileye. Çok üzgünüz.

Ne mutlu ki kızım sizin yarattığınız bu çağdaş eğitim kurumundan mezun olacak.

Taşlı, topraklı, çamurlu bir yoldan, küçücük bir bavul ile çıktığınız bu yolun, aydınlık, çağdaş, yenilikçi bir geleceğe ve kocaman bir eğitim ailesine uzanan bir yolculuğun son durağı… Zannetmeyin yok oldunuz, bir nesli eğitim ile yoğurdunuz, eğitimcinin, eğitmeni oldunuz, ailenizin gururu, öğrencilerinizin onuru oldunuz. Ne mutlu size! Nurlar içinde uyuyun.”

Yalnızca oluşturduğu eğitim ailesinin mensupları değil; onu tanıyan herkesin onun aziz hatırasının ardından söyleyecekleri vardı elbet. Örneğin bir köşe yazarımız, İbrahim Bey’in sonsuzluğa uğurlandığı gün gazetedeki köşesinde: “İbrahim Arıkan, bir nesil yetiştirdi; Atatürkçü, aydın, saygılı, bilgili, soruşturan ve meraklı bir nesil yetiştirdi. Her şeyden öte o bize bir kan bağı olmadan aile olabilmeyi öğretti ve biz de kocaman bir MEF Ailesi olduk. Ona nasıl minnettar olduğumuzu açıklamaya kelimeler değil sayfalar yetmez…” diyerek İbrahim Arıkan’ın Türk eğitim sistemine kattıklarının anlatmakla bitirilmeyeceğini dile getirmiştir.

Tabii ki İbrahim Bey ile ilgili onun ardından söylenenler bu kadar değil ben sizlerle burada sadece bir kısmını paylaşabildim.

Son olarak onu daha iyi anlamak adına 2010 yılı bir bahar ayında İbrahim Hocamız tarafından okula davet edildiğimde tutmuş olduğum yaklaşık kırk sayfalık notlarımdan birkaç tanesini aşağıda sizlerle paylaşmak isterim:

  • Bu okul, çocuklar için yapıldı. Bu çocukları laik, demokratik, Atatürkçü sisteme sahip çıkan öğrenciler olarak yetiştirmeliyiz.
  • Okulun amacı, lider yetiştirmek. Lider, suçlayarak ve kişiliğini zedeleyerek yetişmez. Kuru disiplinle değil, içsel saygıyla yetişir.
  • Dersi dört duvar arasına sıkıştırmayın. Örneğin tarih, coğrafya derslerine bakın, çocuklar çok sıkılır. Savaşlar sınıfta olmadı ki… Bazen çocukları o ortamlara götürün, yerinde görsünler. Sınıfı dört duvarın dışına taşımak lazım.
  • Disiplin, nerede ne yapacağını bilmektir.
  • Başarı, mutlu insanlarla yakalanır. Öğretmen mutlu olmalı ki öğrencisi mutlu olsun.
  • İlkeli okul olalım. Veli odaklı değil, her zaman eğitim odaklı olalım. Biz her zaman doğruyu yapalım; gerekirse bir öğrenci ve ben kalırım.
  • Doğru olan fikri, kimden gelirse gelsin uygulayın.
  • Ders derste yapılır; öğretme de öğrenme de derste olur.
  • Okulda bilgiyi davranışa dönüştürmeliyiz. Eğitim, bilgiyi davranışa dönüştürme sürecidir. Genelde okullarda yapılan maalesef takrir.
  • Program yetişmezse yetişmesin, öğretmen konuyu öncelikle öğretmeli. Alt bilgi olmazsa öğrenme olmaz. Müfettiş ne derse desin; çocuğun anlaması önemli. Müfettiş sizden çok mu daha iyi biliyor? Siz onlara da liderlik yapın.
  • Öğretmen; öğretici, bilgi aktarıcı sorumluluğunu zaman zaman sorgulamak durumundadır. Sonuçta öğretmenin öğrettiği, öğrencinin öğrendiği kadardır. Çocuğu mutlaka aktif hale getirmeliyiz.

Ben bu okulu para kazanmak için yapmadım. Ben bu okulda, devlete olan borcumu ödüyorum. Bu devlet beni okuttu, bu günleri gördüm. Ben de borcumu ödemeye devam edeceğim.”

  • Bizim okulda serbest kıyafet anlayışı var. Çocuğun giydiğine karışırsanız okuldan soğur. İnsan yemeği kendisi için yer ama elbise başkası için giyilir. Giysisine saygı önemli. Tabii ki bunun bazen istenmeyen tarafları da olabiliyor. Aşırı giyim olabiliyor, okula Fenerbahçe formasıyla geliyor. Bunları da biz anlatacağız.
  • Çocuklara saygı duyalım. Hata yaptıklarında ikna edelim, hatasını bilsin. Öğrenci psikolojisi çok önemli.
  • Yeri geldiğinde öğrencinin kazanımları için veliyi de eğitmemiz gerekir.
  • Okul her zaman açık olmalı. Akşamları da çocukları eğitebiliriz.
  • Okulun yönergeleri çok önemli. Her bir maddesi günlerce üzerinde durularak hazırlandı. Bu aslında bir model, çok iyi anlamak lazım.
  • Yöneticilik, pozitif fark yaratmaktır.
  • Ben bu okulu para kazanmak için yapmadım. Ben bu okulda, devlete olan borcumu ödüyorum. Bu devlet beni okuttu, bu günleri gördüm. Ben de borcumu ödemeye devam edeceğim.

Aslında bu notlar ömrünü eğitime adamış bir insanın sözlerinden başka bir şey değil.

İbrahim Hocamızın öğrencilerine verdiği değer ve Atatürk sevgisini ise lise kantinimizin yapım sürecindeki bir anı ile paylaşmak isterim.

Lise öğrencilerimizin kantin olarak kullandıkları alan çocukların hoşlanmadıkları, karanlık ve kasvetli bir özellikteydi -Doğrusu bu benim de hoşlanmadığım bir durumdu-. Bu sorunu çözmek için lise arkasında bulunan boş alanı yeni kantin yeri olarak İbrahim Hocamıza önerdim, kabul etti ve yerinde keşif yaptık. Bu keşif sırasında, “Yapacağınız kantinin yeri öndeki Atatürk heykelinin biraz arkasında ve yüksekliği akşamki gölgesini etkilemesin!” dediğinde durumu tam anlayamadığımı kendisiyle paylaştım. İbrahim Hocamız, “Müdür Bey, akşam üst kapıdan girişte lise binasına sen bak, sonra görüşürüz.” dedi. Akşam özellikle üst kapı civarından lisenin yan tarafına baktığımda gözlerime inanamadım. Karşımda bütün bina boyunca Atatürk’ün kocaman bir gölgesi duruyordu. Durumu çok net anlamıştım. Ertesi gün hocamızın yanına gittiğimde, “Tam olarak anladın mı?” diye sorduğunda, “Evet Hocam, çok iyi anladım.” dedim. İbrahim Hocamız, “Müdür Bey, o alana aslında bir şey yapılmasını özellikle ben istemedim ama madem öğrenciler için iyi olacak, yapın ama Atatürk’ün gölgesini etkilemesin, görüntüyü bozmasın!” açıklamasını yapıp gerekli yerlere talimat verdikten sonra öğrenci kantinimiz yapıldı. Tüm bu süreçte hiçbir maliyet sorusu, konusu dahi olmadı.

“Öğrenci için iyi olacaksa yapın ama Atatürk’ün gölgesine dokunmayın” cümlesi ona dair sanırım her şeyi anlatıyor.

Ne mutlu bizlere ki seni tanıma, düşüncelerini anlama ve yaşama geçirme şansına sahip olduk. Sorumluluğumuz daha da arttı ama altından kalkacak gücümüz var ve o gücü de seninle edindik.

Sana söz İbrahim Hocam; bizlere bıraktığın emanetinin farkındayız, gölgesine dahi dokundurmayacağız.

Fikret Mulhan, MEF Ulus Kampüs Müdürü

Fikret Mulhan
Latest posts by Fikret Mulhan (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir