Eksik demokrasi yeni için bir avantaj olabilir mi?

Eksik demokrasi yeni için bir avantaj olabilir mi?

Bazı kalkınma iktisatçılarının geri kalmışlığın ekonomik kalkınmada bir avantaj olabileceğine işaret ettikleri gibi, ben de demokrasisi yeterince gelişmemiş ve fakat farklı toplumsal kesimlerin farklı taleplerinin hızla yükselişinin yeni bir demokrasi yaratmak için önemli bir avantaj sağlayabileceğini söylemeye çalışıyorum.

Geçen hafta Avrupa seçimlerini konu ederek yalnızca Avrupa’da değil neredeyse bütün dünyada sağ siyasetlerin güçlendiğine işaret etmiştim. Tabii burada tuhaf bir durum var. Eğer CHP’yi Türkiye iç siyaseti bağlamında “sol” bir parti olarak değerlendirirsek, yerel seçimlerde birinci parti olmasını nasıl yorumlamamız gerekecektir? Yani şunu mu diyeceğiz; dünyada sağ siyasetler güçlenirken Türkiye’de sol siyaset güçlenmektedir. Peki bunu içimize sindirerek kabul etmek ve böyle yorumlamak doğru olacak mıdır?

Doğrusu hep söyleriz Türkiye bir yandan kadim sorunları, diğer yandan da modern sorunları içiçe yaşayan bir ülkedir diye. Daha doğrusu biz bir yandan tarihten gelen sorunları yaşarken bir yandan da modern dünyanın sorunlarını yaşamaktayız. Eh doğrusu bu tespit birçok bakımdan doğru bir tespittir bence de. Alın cemaat ve tarikatları!

Yüzyılın başında kapatılmışlarsa da yok olmamışlar ve hala ülke siyasetinde oldukça etkili arkaik kurumlar olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Geçmişte Gülen Cemaati, şimdilerde Menzil Cemaati (ve daha birçokları) böyle yapılar. Eh doğrusu sosyolojik bir karşılığı olan bu yapıların yasaklarla yok edilemeyeceği ortada olduğuna göre üstelik de günümüzde demokratik anlayışlar çerçevesinde makul görülmeleri, onların var olmalarını sağlıyor. 

Ama bu kurumların modern tarafımıza bir sorun yaratmadıklarını söyleyebilir miyiz? Örneğin dinsel öğeler çerçevesinde devşirdikleri insan ve para gücü nedeniyle onları modern hayatta nerede konumlandırmamız gerekecektir? Benim gördüğüm kadarıyla ülkenin modern tarafı bu soruna henüz bir cevap üretebilmiş değildir. 

Benzer biçimde Alevileri ele alalım! Onlar kendilerini İslamiyet’in Sünni yorumunun dışında görüyorlar. Din anlayışları ve ritüelleri bakımında çok ayrılar. Kendi anlayışlarına özgürlük talep ediyorlar. Camilleri değil cem evlerini kutsal görüyorlar. Bu da arkaik bir sorun gibi duruyor. Ama biz bu sorunu da modern hayatımızın bir parçası olarak yaşıyoruz. Ve modern hayatımız bağlamında bu soruna tatmin edici modern bir çözüm henüz bulabilmiş değiliz.

Alın Kürtleri! Bu insanlar kendilerini Türk olarak görmüyorlar. Kendi dillerinin ve kültürlerinin ülkenin bir parçası olarak kabul edilmesini talep ediyorlar. Türklerin “Kürt yoktur!” tezlerini onur kırıcı olarak algılıyorlar. Dahası ülke yönetiminde ve toplumsal yaşamda “ötekileştirildiklerini” düşünüyorlar. Bu da arkaik bir sorun gibi duruyor. Ama biz bu sorunu bugün modern hayatımızın en önemli sorunlarından biri olarak yaşıyoruz ve şimdiye kadar da modern tarafımız bu soruna da bir çözüm bulabilmiş değil.

Türkiye toplumundaki arkaik sorunların çözülmesi yönünde güçlü kimliksel taleplerin varlığı yeni bir demokrasiye işaret ederken Avrupa ülkeleri daha henüz böyle bir demokrasi gerekliliğini görebilmiş değiller. O nedenle de bugün onların sorunları sağ siyasetler ile Avrupa Birliği’nin varlığı arasında yaşanan sorunlardır. 

GÜÇLÜ KİMLİKSEL TALEPLER, YENİ BİR DEMOKRASİYE İŞARET EDİYOR

Aslında bu tür sorunları daha da uzatabilirim. Ama sanırım yeterince açık. Türkiye toplumu tarihten devraldığı yukarıda ele aldıklarımız gibi birçok arkaik sorunun sahibi modern bir ülke ve fakat onun modern tarafı bu arkaik sorunları da henüz daha çözebilmiş değil.

Bu arkaik ve modern toplumsal sorunların çözümleri, eğer iç savaş gibi bir alt-üst oluşla bulunmayacaksa yolumuz bellidir. Bu yol demokrasi yoludur. Demokrasi derken de sıradan bir “parlamenter demokrasi” kavramına değil, henüz daha yeterince konuşulmamış ve yeterince tartışılmamış yeni bir demokrasi kavramına vurgu yapıyorum. Bütün farklılıkların farklılıklarının kabulüyle, birlikte yeni bir toplumsal sözleşmeden söz etmeye çalışıyorum. Böyle bir imkanın, Türkiye’de “sol” bir parti olarak değerlendirilebilecek CHP’nin seçimlerde birinci parti olmasıyla aralanmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu nedenle de diyebiliriz ki Türkiye toplumundaki arkaik sorunların çözülmesi yönünde güçlü kimliksel taleplerin varlığı yeni bir demokrasiye işaret ederken Avrupa ülkeleri daha henüz böyle bir demokrasi gerekliliğini görebilmiş değiller. O nedenle de bugün onların sorunları sağ siyasetler ile Avrupa Birliği’nin varlığı arasında yaşanan sorunlardır. Sağ yükseldikçe de ileride sol siyasetler de yükselecek ve bizim bugün Türkiye’deki tartıştığımız sorunları onlar da ancak yarın tartışmaya başlayacaklardır.

Bazı kalkınma iktisatçılarının geri kalmışlığın ekonomik kalkınmada bir avantaj olabileceğine işaret ettikleri gibi, ben de demokrasisi yeterince gelişmemiş ve fakat farklı toplumsal kesimlerin farklı taleplerinin hızla yükselişinin yeni bir demokrasi yaratmak için önemli bir avantaj sağlayabileceğini söylemeye çalışıyorum.

Yeter ki bunun ayırdında olalım!

Okuyucularımın bayramını kutlarım!

Erol Katırcıoğlu
Latest posts by Erol Katırcıoğlu (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir