Türkiye’de merkez sağ: Batı cephesinde yeni bir şey yok (mu?)

Türkiye’de merkez sağ: Batı cephesinde yeni bir şey yok (mu?)

AKP iktidarı günün birinde sona erecek ve özünde bir Tayyip Erdoğan partisi olan AKP de muhtemelen giderek küçülecek, oyları iyiden iyiye eriyen bir partiye dönüşecek. Hal böyleyken sağdaki temel oyları konsolide edebilecek bir parti boşluğu kesinlikle doğacak. Umalım ki o boşluğu gelecekte de milliyetçi ve/veya siyasal İslamcı bir alternatif doldurmasın.

Türk siyasetinin gündeminden 2002’den beri düşmeyen popüler başlıklardan biri, AKP hegemonyasına karşı merkez sağdaki boşluğun bir türlü doldurulamadığı savıdır. 2002 genel seçiminde ANAP ve DYP’nin baraj altı kalarak siyaset sahnesinden silindiği günden beri merkez sağda derin bir boşluk olduğu ve bunun doldurulamadığı söylenmekte. Peki sahiden söylendiği gibi merkez sağda bir boşluk var mı? Eğer öyleyse bir zamanlar Adalet Partisi’nin, ANAP’ın ve DYP’nin tabanı olan bu seçmen kitlesi 2002’den beri ne yapıyor? Gelin biraz yakından bu duruma bakalım.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 genel seçiminde merkez sağın iki başat partisi olan ANAP ve DYP toplamda sadece %14,6 oranında oy alarak baraj altında kalmıştı. Her iki partinin toplam oy oranı 1999 genel seçiminde %25,2 iken 1994 genel seçiminde ise %38,8 düzeyindeydi. 1991 genel seçimine gittiğimizdeyse %51’i aşan bir toplam ANAP – DYP oy oranını görmek mümkün. O dönemin şartlarında bu oy oranı, neredeyse anayasayı tek başına değiştirebilecek güçte bir çoğunluk anlamına geliyordu. Öte yandan AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına dek merkez sağdaki iki partinin oyları adım adım ve istikrarlı şekilde erimiş ve son safhada iki partiyi baraj altında bırakacak düzeye kadar inmiş, dibe vurmuş.

Esasen AKP, uzun yıllar merkez sağ partilere oy vermiş ve muhafazakar hassasiyetleri olan seçmeni uzunca bir süre ikna edebilirken, seküler hassasiyetleri yüksek merkez sağ seçmen ise 2002’den beri CHP’ye iltica etmiş haldeydi.

CHP’YE İLTİCA EDEN SEÇMENLER: SEKÜLER MERKEZ SAĞ SEÇMEN

ANAP – DYP ikilisinin kayda değer oy kaybı yaşadığı 1994, 1999 ve 2002 genel seçimlerinin bir ortak özelliği var. Her üç seçimde de merkez sağda olmayan bir sağ partinin oy patlaması yaptığını görüyoruz. 1994’te Refah Partisi, 1999’da MHP ve 2002’de ise AKP oy patlaması yapan merkez dışı sağ partiler oldu. Öte yandan 1999 genel seçiminde DSP, 2002 genel seçiminde ise CHP özellikle seküler merkez sağ seçmen için oy verilebilecek bir adres haline gelmişti, bu durum da ANAP ve DYP için seçmen kaybetme riskini arttıran faktörler olmuştu. Yani kuvvetle muhtemel bu seçimlerde ANAP ve DYP’nin milliyetçi ve muhafazakar eğilimli kesimleri diğer sağ partilere kayarken, seküler ve kentli tabansa CHP ve DSP’ye yönelmekten imtina etmedi.

2002 sonrası süreçte AKP oyunu giderek arttırıp %50 bandına dayandıkça, Adalet Partisi’nden ANAP – DYP çizgisine uzanan oy verme alışkanlığı bulunan seçmenin büyük kısmının AKP’ye oy verdiği ve AKP’nin merkez sağdaki boşluğu, “muhafazakar demokrat” kimliğiyle doldurmayı başardığı yorumları öne çıkmaya, aydınlar arasında dillendirilmeye başlandı. Nitekim bu analizler önde gelen siyaset bilimciler, gazeteciler ve analistler arasında da epey taraftar buldu. Özellikle 2007 ve 2011 genel seçimleri, bu tezin en güçlü dillendirildiği ve seçim sonuçlarıyla desteklendiği dönemlerdi.

Gezi süreciyle başlayan ve çözüm sürecinin rafa kaldırılmasıyla devam eden, Erdoğan’ın başkanlık tartışmasını açıkça öne sürdüğü süreçle derinleşen yeni politik iklimde ise AKP’nin İslamcı ajandasıyla ve pratikleriyle merkez sağdaki boşluğu doldurmaktan uzak olduğu analizleri daha görünür ve haklı hale geldi. Özellikle erken 2000’lerdeki optimist analizler, yerini daha realist ve AKP’yi merkez sağın dışında konumlandıran analizlere bıraktı. Esasen AKP, uzun yıllar merkez sağ partilere oy vermiş ve muhafazakar hassasiyetleri olan seçmeni uzunca bir süre ikna edebilirken, seküler hassasiyetleri yüksek merkez sağ seçmen ise 2002’den beri CHP’ye iltica etmiş haldeydi. Bu süreç devam ederken Meral Akşener’in İyi Parti’yi kurması, CHP ile de tam anlamıyla kalıcı bir bağ kuramamış seküler merkez sağ seçmenler için önemli bir alternatif olma fırsatı yaratmıştı. Mayıs 2023 sonrasında başlayan ve son yerel secim süreciyle yeniden şekillenen politik iklimimizdeyse siyasetin sağı da solu da farklı noktalara evrildi ve evrilmeye devam ediyor. Bugün geldiğimiz noktada CHP’nin ülkenin her bölgesinden ve her kesiminden oy alabildiği bir dönemden geçiyoruz ve “CHP merkez sağdaki seçmeni de konsolide edebiliyor” yorumlarına hemen her mecrada sıkça işitiyoruz. Buna temkinli yaklaşmakta ve meseleye daha geniş, mümkünse tarihsel ve realist bir perspektiften bakmakta fayda var.

İmamoğlu’nun sağın farklı kesimlerindeki seçmende de bir karşılığı olduğu ve onları ikna etmekte güçlük çekmediği bilinen bir gerçek. Dolayısıyla CHP’nin normalde varlık gösteremediği, fakat sağ tandanslı seçmenin desteğiyle ve iyi oy oranlarıyla kazandığı pek çok ilçede ve ilde, İmamoğlu’nun yarattığı heyecanın ve rüzgarın etkisinin epey büyük olduğunu unutmamak elzem.

İMAMOĞLU ETKİSİNİ UNUTMAMAK

CHP’nin 2024 yerel seçiminde kazandığı başarının arkasında birden fazla faktör olmakla birlikte en önemli itici güç, Ekrem İmamoğlu’nun bir özne ve sürükleyici güç olarak, klasik CHP tabanı olarak görülemeyecek seçmeni partiye yöneltme gücüydü. İmamoğlu’nun sağın farklı kesimlerindeki seçmende de bir karşılığı olduğu ve onları ikna etmekte güçlük çekmediği bilinen bir gerçek. Dolayısıyla CHP’nin normalde varlık gösteremediği, fakat sağ tandanslı seçmenin desteğiyle ve iyi oy oranlarıyla kazandığı pek çok ilçede ve ilde, İmamoğlu’nun yarattığı heyecanın ve rüzgarın etkisinin epey büyük olduğunu unutmamak elzem.

Bu bağlamıyla CHP, 2024 yerel seçimlerinde AKP’den memnun olmayan seküler ve kısmen muhafazakar sağ seçmenin adresi olmuştur, ancak bunun dönemsel bir akış olduğunu ıskalamamak gerekiyor. Nitekim bir sosyal demokrat parti olarak CHP’nin öncelikleri, önerileri ve durduğu yer, sağdaki seçmenin beklentilerini kısmen karşılayacaktır ve günün sonunda sağ seçmen, kendi önceliklerine ve siyaset tarzına uyan bir siyasi hareketi arzuladığını belli edecektir. Bu refleksi ne zaman görürüz, bunu ifade etmek güç. Belki 1 yıl sonra, belki 10 yıl sonra. Öte yandan CHP’de kalıcılaşabilecek yegane sağ seçmen kitlesi, seküler refleksleri ve öncelikleri her şeyin üstünde olan, ağırlıklı olarak Ege – Akdeniz sahil hattında yerleşik seçmen kitlesi olabilir. Kaldı ki bu seçmen kitlesinin de günün sonunda seküler bir merkez sağ partiyi temenni etmeyeceğinin bir garantisi yok, nitekim şu an sosyal demokrat bir partiye oy veriyorlar.

AKP’nin ülkeye dayattığı siyasal İslamcı ajandanın da etkisiyle bu seçmen kitlesinin CHP’ye eklemlenmesi görece kolay oldu. Ancak AKP’den kopan ve kopacak muhafazakar eğilimli merkez sağ seçmenin kalıcı olarak gidebileceği net bir adres henüz yok.

MERKEZ SAĞDAKİ BOŞLUĞUN DOLMASI

Türkiye’de seküler merkez sağ seçmenin 2002’den beri CHP’ye oy vermeye alıştığını ve belli düzeyde “CHP’lileştiğini” söylemek mümkün. AKP’nin ülkeye dayattığı siyasal İslamcı ajandanın da etkisiyle bu seçmen kitlesinin CHP’ye eklemlenmesi görece kolay oldu. Ancak AKP’den kopan ve kopacak muhafazakar eğilimli merkez sağ seçmenin kalıcı olarak gidebileceği net bir adres henüz yok. Muhafazakar isimlerce kurulmuş, yüzü Batı’ya dönük, Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifini sahiplenen, kentli, küreselleşmeyi zihinsel temeline almış, gelenekselliği ve muhafazakarlığı daha bireysel düzlemde benimsemiş, özgürlükçü ve demokrat bir merkez sağ parti, bu seçmen kitlesi için doğru ve kalıcı bir adres olabilirdi. İyi Parti’nin post-MHP olmakta karar kıldığı, Gelecek Partisi’nin esasen bir geleceğinin olmadığının iyi kötü anlaşıldığı günümüz şartlarında yukarıda sıraladığımız özelliklere denk düşmeye en yakın parti, Deva Partisi. Bununla birlikte Deva Partisi’nin de kitlesini büyütme, oy tabanını genişletme ve en azından %8-10 bandına erişmeye ilişkin kayda değer açmazları, sıkıntıları var.

AKP iktidarı günün birinde sona erecek ve özünde bir Tayyip Erdoğan partisi olan AKP de muhtemelen giderek küçülecek, oyları iyiden iyiye eriyen bir partiye dönüşecek. Hal böyleyken sağdaki temel oyları konsolide edebilecek bir parti boşluğu kesinlikle doğacak. Umalım ki o boşluğu gelecekte de milliyetçi ve/veya siyasal İslamcı bir alternatif doldurmasın. Türk sağının önünde uzun ve zahmetli bir yol var. Yolun sonunun nereye çıkacağı muamma. Hep birlikte göreceğiz.

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir