Merakla izlenen Arda Güler, Türkiye’nin tarihi gecesinde yıldıza dönüştü

Merakla izlenen Arda Güler, Türkiye’nin tarihi gecesinde yıldıza dönüştü

Real Madrid’de oynayan genç yetenek, baskıyı göğüsleyerek Türkiye’nin Avusturya’yı eleme maçında takımını organize etti.


Yazar: Jonathan Liew       |      Çeviri: Mert Söyler      |     Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.


 

Maçın 59. dakikası. Kullanılması gereken bir korner vuruşu var ve Arda Güler topun başına cesur adımlarla ilerliyor. Stadyumda Avusturyalı taraftarların en gürültülülerinin toplandığı köşeye yaklaşırken, gökyüzünden bir konfeti yağmuru yağıyor. Fakat bu konfetiler, öfkeli taraftarların fırlattığı bira bardaklarından oluşuyor. Bütün gece yağan yoğun yağmur, adeta bir sel gibi sahayı kaplamış durumda. Türkiye 1-0 önde ve Arda Güler, bu kaosun ortasında tek başına, dimdik duruyor. Kolunu havaya kaldırarak, adeta taraftarlara meydan okuyor.

Arda Güler’i tabii ki hepimiz zaten tanıyoruz. Gürcistan’a uzun mesafeden attığı unutulmaz golü, Real Madrid’de gösterdiği son dakika kahramanlıklarını ve onu öven teknik direktör ve takım arkadaşlarının sözlerini hatırlıyoruz. Fenerbahçe’de sol ayaklı bir genç yetenek olarak parladığından beri onu takip ediyoruz. Futbolda mutlaka önemli bir yere geleceğini biliyorduk, fakat bu efsanevi performansı ne zaman sergileyeceğini bilmiyorduk.

ZAFERİNİN ARKASINDAKİ NEFES, KALP VE LİDER ENERJİSİ

Geçtiğimiz Aralık ayında Torino’da düzenlenen ve 21 yaşın altındaki genç futbolculara verilen Altın Çocuk ödül töreninde Jude Bellingham, Arda Güler’in bir gün aynı kendisi gibi Avrupa futbolunun en iyi genç yeteneği olacağını söylemişti. Bellingham, Güler’in antrenmanlarda neler yapabildiğini, sakatlıktan nasıl geri döndüğünü ve ekstra çalışmalara kendini nasıl adadığını görmüştü. Fakat Bellingham bile Güler’in tüm bu gürültüye, düşmanlığa ve muazzam baskıya karşı nasıl bir mücadele vereceğini tahmin edemezdi.

Aslında, Güler’in gecesinin en ikonik anı birkaç dakika önce yaşanmıştı. Merih Demiral’ın Türkiye’nin ikinci golünü attığı mükemmel köşe vuruşundan, Güler’in dönüp gururla Avusturya taraftarlarına kulağını uzattığı hareketten ve finalin hem işkencelerini hem de zaferini yaşamadan önce…

Avusturyalılar ikinci yarıya iyi başladılar ve beraberlik golünü arıyorlardı. Marko Arnautović gol fırsatını kaçırdıktan sonra Arda Güler öfkeyle Türk yedek kulübesine döndü, kollarını açarak talimat yağdırdı. Ne bağırdığı ise Leipzig gecesinin gürültüsünde kayboldu. Ama mesaj açıktı: “Yeter! Yardıma ihtiyacımız var.” Saha kenarında hareketlilik başladı. Vincenzo Montella, orta sahaya Salih Özcan’ı sürdü ve birkaç dakika sonra Türkiye 2-0 öne geçti. Her iki golün de mimarı Güler’di.

Bu izole bir tesadüfler serisi olsaydı, muhtemelen hikayeyi burada kesebilirdik. Ama kaotik ve kural tanımaz bir mücadelenin yaşandığı gecede Güler sadece bir yaratıcı değil, aynı zamanda bir orkestra şefi; sadece bir pasör değil, bir paşa, Türk futbol tarihinin bu neslinin en büyük zaferinin arkasındaki nefes, kalp ve lider enerjisiydi.

KAOSUN ORKESTRA ŞEFİ: ARDA GÜLER’İN ZAFER GECESİ

Aslında dönüp baktığımızda, cevabını bilmediğimiz şey şuydu: En önemli aşamada, Hakan Çalhanoğlu’nun cezalı olduğu bir ortamda, turnuvanın en iyi takımlarından birine karşı, Avrupa’nın en yetenekli genç oyuncularından biri oyunu yönetebilir miydi? Heyecan verici bir futbolcu aynı zamanda kusursuz bir oyuncuya dönüşebilir miydi? Cevap hiç de gecikmedi.

Demiral’ın açılış golünü getiren köşe vuruşu Güler’den gelmişti. Bu gol, bir karmaşa içerisinde kaleyi bulsa da Güler’in kusursuz ortasıyla gerçekleşti. İşte tam bu anda Güler vites değiştirdi. Sonraki yarım saat boyunca oyunu kontrol alıp kargaşayı yatıştırdı. Sahte 9 pozisyonundan geri çekilerek dar alanda topla buluştu ve hatta çocukluk yıllarında oynadığı oyun kurucu rolünü bile üstlendi. Mart ayında Osasuna’ya karşı direkten dönen şutuna benzer şekilde, neredeyse 50 metreden inanılmaz bir şut çekti.

Sahada değilken bile bir şekilde oyuna dahil oluyordu. Sürekli işaret ediyor, yönlendiriyor ve öfkeyle bağırıyordu. Mert Müldür’e, pozisyonu kaçırdığı için sinirlenerek yumruk salladı. Mert Günok’un plansız bir şekilde kullandığı kale vuruşuna da söylendi. Zaman zaman Madrid’de Carlo Ancelotti beşinci ve son oyuncu değişikliğini yapınca formasını yere fırlatıp tünele doğru hışımla yürürken saha kenarında gördüğümüz o huysuzluk kendini gösteriyordu.

Ama Güler’in buradaki performansının en şaşırtıcı yanı, Madrid’deki Güler’e ne kadar az benzediğiydi. Madrid’deki Güler, insanda koruma hisleri uyandıran çok yetenekli bir çocuktu. İlk sezonunda zaman zaman sanki çalı çırpıdan yapılmış gibi zayıf görünüyordu. Kariyeri gerçekten iki tarafa da gidebilecek olan oyunculardan biriydi.

Bu açıdan bakıldığında, Montella’dan daha iyi bir teknik direktör bulamazdı. Montella, yeteneğe tam anlamıyla tapıyor, yetenek etrafında takımını inşa edip yeteneğin gelişmesini izlemeyi seviyor. Fiorentina’da genç Mohamed Salah ile veya Adana Demirspor’da artık yaşını almış Mario Balotelli ile yaptığı gibi. Portekiz’e karşı artık herhangi bir kazanma umudu pek kalmamışken bile son 20 dakikada yarı sakat hâldeki Güler’i oyuna alıyor, çünkü neden olmasın ki?

Arda Güler son 13 dakika kala oyundan çıktıktan sonra bile Türkiye’nin önünde aşması gereken zorluklar vardı. Avusturya adeta kaleyi ablukaya almıştı. Günok son saniyelerde inanılmaz bir kurtarış yaptı. Çeyrek final Berlin’de oynanacak, bu da sanki Türkiye’den uzakta bir Türkiye demek. Bu, pek az kişinin hayal bile edebileceği bir durum. Şu anda bu sahnede yabancı konumundalar. Ama en azından artık sahneyi sahiplenebilecek yetenekte bir oyuncuları var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir