‘İyi’ Parti, ‘Kötü’ Akşener

‘İyi’ Parti, ‘Kötü’ Akşener

Meral Akşener, Türkiye tarihindeki en zor dönemeçlerden geçerken; korku iklimi her sosyoekonomik katmanda kendini gösterip umutsuzluk ülkenin atmosferi haline gelmişken; memleketin kaderi üzerine bir değil iki kere zar atmış bir lider oldu. Kurucusu olduğu partinin ‘iyi’ olup olmadığını henüz bilemeyiz ama sanırım bu hikâyede ‘kötü’ kim, bu belli oldu.

Yerel seçim sonrasında genel başkanlığı da siyaseti de bıraktığını açıklayan Akşener, Erdoğan’la çok sayıda soru işaretinin bilerek cevaplanmadığı görüşmesiyle, günlerdir Türkiye gündemini meşgul etmeyi başardı. Kuşkusuz sadece bu görüşmeyi Fahrettin Altun’dan öğrenmemiz, görüşmeden İyi Parti yönetiminin haberdar olmaması görüşmenin gündemde kalmasını hak eder nitelikte. Türkiye siyasetinin özellikle son 2 yılına damgasını vurmuş bir siyasetçi Akşener. Son iki yılda iki büyük seçim geçirdik ve iki seçim de Türkiye için kader seçimleriydi. Bu iki seçimde de yaptıklarıyla yapmadıklarıyla, söyledikleriyle söylemedikleriyle en tartışılan isim de yine Akşener’di. Bir süre kendisinden haber alınamadığı konuşulan Akşener, yeni imajı sarı saçlarıyla Saray’da boy gösterdi. Üstelik bu ziyaret kendisinin işaret ettiği aday olarak gösterilen Dervişoğlu’na “Hayırlı olsun” ziyareti yapmadan önce gerçekleşti.

Çarşamba günü gerçekleşen bu görüşmeyle ilgili birkaç önemli soru var;

  1. Neden İyi Parti’nin bu görüşmeden haberi yoktu?
  2. Neden görüşmeyle ilgili kamuoyuna bilgiyi Fahrettin Altun verdi?
  3. Neden görüşmenin olacağı kamuoyuna haber verilip, fotoğraflar yayınlandığı halde, görüşmenin içeriği ile ilgili bir bilgi verilmedi?

Bu soruların cevapları, aslında görüşmenin çerçevesiyle de ilgili bir gösterge aslında. Bu görüşmeyi Akşener, partisinin eski genel başkanı kimliğiyle yaptı. Görüşmenin yeri, fotoğraf verilmesi, İletişim Başkanlığı’nın açıklama yapması bunun kanıtı. İyi Parti kurmaylarının da bundan haberi olmadığına göre, Akşener kendisini partisinin üstünde görüyor ya da bu izlenimi vermek istemiş olmalı.

Bu tartışmalı görüşmenin gerekçesini Erdoğan açısından anlamak için bir de bu görüşme olana kadar Türkiye’nin ve AKP’nin gündeminde neler var bunlara da bakmak lazım.

Erdoğan bugün geldiği noktada iki şeyi mutlaka yapmak zorunda; birincisi ittifak ortağını hayata geçirilmesi şart olan reformlara ikna etmek, ikincisi kendi tabanını konsolide etmek için siyasette hâlâ oyun kurucunun kendisi olduğunu göstermek.

ERDOĞAN’IN ZORUNLULUKLARI

Kamuoyu aylardır Ülkü Ocakları Eski Başkanı Sinan Ateş cinayetini, nedense Süleyman Soylu döneminde yakalanamayan Ayhan Bora Kaplan suç örgütünü konuştu. Hükümet ortaklarının devlet kadrolarındaki karşılıklı güç gösterisi, bu iki olaydaki en kritik detayları karşılıklı açılan kart hamleleri ile su yüzüne çıkarttı. Gündem, AKP’nin çekiştirmesiyle CHP’nin işaret ettiği alanların büyümesiyle belirlendi. AKP ve MHP’nin kadrolarının bürokrasideki çekişmelerini ama bir yandan da mikrofonları görünce ortaklıklarına tutunmalarını izledik.

Bir yandan da ortada somut bir gerçek var; tencere seçimi kaybettirdi. Erdoğan ekonomiyi düzeltemezse sadece önümüzdeki seçimde sert bir mağlubiyet almaz aynı zamanda Türkiye’yi batıran bir lider olarak tarihine de geçer. Dolayısıyla da Erdoğan, kredi musluklarının açılabilmesi için yüzünü Batı’ya dönmek ve Batı’nın işaret ettiği reformları yapmak zorunda. Bu reformların kapsamı göstermelik de olsa Türkiye’nin demokrasi ve adalet eksenine sembolik olarak dönmesi olacak. Bunun için atılan ilk adım 28 Şubat generallerin serbest bırakılmaları oldu. Şimdi sırada Osman Kavala ve Gezi tutsaklarının özgürlüğüne kavuşması var. Ancak bu konuda AKP’nin ittifak ortağının tutumu çok sert. MHP lideri Bahçeli, 2013’te Gezi savunucularına “İktidarın zulmüne direndikleri için teşekkür ederim” dememiş gibi, Özel’in Gezi tutsaklarının çıkmasını istemesine üst perdeden sert bir yanıt verdi. Hal böyle olunca, Erdoğan şimdi yeni planlar yapma, yeni alternatifler bulma yolunda. En azından yeni planlar yapma izlenimi yaratmak; bir yandan ortağının istediği kayyumu atamak, bir yandan da sıkıştırmak zorunda olduğu Bahçeli’yi reformlara ikna edebilmek…

Erdoğan bugün geldiği noktada iki şeyi mutlaka yapmak zorunda; birincisi ittifak ortağını hayata geçirilmesi şart olan reformlara ikna etmek, ikincisi kendi tabanını konsolide etmek için siyasette hâlâ oyun kurucunun kendisi olduğunu göstermek.

Meral Akşener, muhafazakâr milliyetçi kanatta hâlâ hatırı sayılır bir tabana sahip.

Her ne kadar Erdoğan görüşmesi, genel başkanlığı bırakırken kendi işaret ettiği lider olan Dervişoğlu’yla arasının açılmasına sebep olmuş gibi görünse de; kamuoyu Akşener’in durumu toparlayacak deneyime sahip olduğunu düşünebilir.

İktidarın milliyetçi kanadındaki olası dağılmaya karşı alternatif olarak İyi Parti ısıtılmak isteniyor olabilir. Her ne kadar İyi Parti yönetimi de tabanı da Akşener’in ortak olduğu bu tabloya evet demeyecek olsa da; sadece bu ihtimalin konuşulması bile Erdoğan’ın yeni oyun kurma stratejisine yarayacaktır.

İYİ PARTİ ISITILMAK İSTENİYOR OLABİLİR

Üstelik Dervişoğlu, milliyetçi kanadın desteklediği kayyum kararına bile demokrasi ekseninde bir tepki verdi. Bu da Erdoğan’ın reformlarında destek verebilecek bir ortak gibi görünmesine neden olacaktır.

İktidarın milliyetçi kanadındaki olası dağılmaya karşı alternatif olarak İyi Parti ısıtılmak isteniyor olabilir. Her ne kadar İyi Parti yönetimi de tabanı da Akşener’in ortak olduğu bu tabloya evet demeyecek olsa da; sadece bu ihtimalin konuşulması bile Erdoğan’ın yeni oyun kurma stratejisine yarayacaktır. Her türlü Meral Akşener’in, Erdoğan’ın yeni oyununun bir parçası olduğunu söylemek mümkün.

Elbette şunu da unutmamak gerekir; Erdoğan bu oyunu kurarken yerel seçimlerde kaybetmesine, kendi tabanından çatlak sesler yükselmesine neden olan Yeniden Refah’ı da unutmayacaktır. Ancak Erdoğan önce anayasa konusundaki Meclis aritmetiğini çözüp, sonra seçim aritmetiğine bakacaktır.

Meral Akşener, Türkiye tarihindeki en zor dönemeçlerden geçerken; korku iklimi her sosyoekonomik katmanda kendini gösterip umutsuzluk ülkenin atmosferi haline gelmişken; memleketin kaderi üzerine bir değil iki kere zar atmış bir lider oldu. Kişisel hırsı uğruna kazanmak için değil kaybettirmek için bu seçimi yaptığını gördük. Ancak zaman bize kimin bu hesaptan ne çıkarı olduğunu da gösterecektir. Kurucusu olduğu partinin ‘iyi’ olup olmadığını henüz bilemeyiz ama sanırım bu hikâyede ‘kötü’ kim, bu belli oldu.

Ceren Kumbasar Mumay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir