Bahçeli’nin yeni dünya ile imtihanı

Bahçeli’nin yeni dünya ile imtihanı

Bahçeli, siyasal menfaat ve makamlar üzerine strateji kuran, üstelik bu stratejileri kurarken de gözlerini dünyaya kapatan bir siyasetçi. 1980’lerden kalma tarzda çektiği kliplerle, kullandığı eril dille, hiçbir soruya direkt ve açık yanıt vermemesiyle yeni dünyaya da yeni medyaya da sadece arkasını dönmekle kalmadı, inkâr da etti.

Türkiye’de kuruluş ayarlarından, ideolojisinden sapmamış tek köklü parti varsa o da tartışmasız MHP’dir. Ancak, Türkiye’de çağa ve çağın gerekliliklerine, memleketin içinde bulunduğu şartlara, dünyanın evrildiği yere ve milletten gelen sese ısrarla kulağını tıkayan yegâne parti de yine MHP’dir. Partilerin kimliğini, tavrını belirleyen şey her ne kadar tüzükleri gibi düşünülse de aslında parti başkanından, üyesine kadar olan geniş skaladaki tüm üyelerin, destekçilerin fikirleri ve tutumları belirler. En düz şekilde ifade edecek olursak, düşünce ve duygular, bilgiyle tecrübeyle sosyal çevre koşullarıyla harmanlanınca fikirler oluşur. Kuşkusuz fikirler de tavırlar da zaman içinde değişir, gelişir, uyumlanır. Dünyayla, yaşadığın ülkeyle, milletle uyumlanmak, birlikte değişmek, dönüşmek sadece kurumların değil insanoğlunun bizatihi kendisinin de ayakta kalmasını sağlayan en temel şeydir. Partilerin dünyadaki gelişmelerle, bu gelişmeleri benimseyen ya da reddeden toplumla birlikte dönüşmesi de önce seçmenini anlamasına sonra da onların desteklerini almasına neden olur. Siyasi partiler de seçmenleri gibi gelişmek, uyum sağlamak hatta gerekirse evrilmek zorundadır. İnsanın konusu olan her şey sosyolojinin, sosyolojinin konusu olduğu her şey de siyasetin öznesidir.

Liderler, parti kimliğinin, duruşunun vücut bulmuş halidir. Özellikle reklam kampanyalarına ‘brief’ verirken ya da gelen kampanyayı yorumlarken kullandığımız önemli bir soru vardır; “X, bir insan olsa kim olurdu? Ya da nasıl biri olurdu?” Bu soruya verilen cevaplar detaylandırıldıkça o kurumun, markanın ya da bir partinin vatandaşta bıraktığı intiba ortaya çıkar. Kampanya hazırlanırken bir sonraki aşama da vatandaşın aslında nasıl birini görmek istediğidir. İşte bu sorulara verilen cevaplar, sizin kim olduğunuzu ve vatandaşın sizden nasıl olmanızı istediğini tanımlar.

Son aylarda Türkiye, gerçek sorunlarından çok bu sorunların da parçası, bazen de öznesi olan Bahçeli’yi ve MHP’yi konuştu. Genel toplamda, özgül ağırlığının kat be kat üzerinde konuşulan Bahçeli ve partisi; devletin, özellikle de yargının ve Emniyet’in üst kademelerindeki yapılanmasıyla dikkat çekiyor.

MHP BİR İNSAN OLSA DEVLET BAHÇELİ Mİ OLURDU?

MHP lideri Bahçeli, uzun zamandır gerek söylemleriyle gerek paylaşımlarıyla gerekse daha önce yaptıklarını inkâr eden tutumuyla dünyadan da kendi memleketinde olan bitenlerden de uzaklaşmış görünüyor. Ancak, hakkını teslim etmek lazım ki fikirleri de duruşu değişse de üslubundan ve dünyadan uzak kaldığı mesafeden hiç vazgeçmiyor. Teknoloji devrimi de gerçekleşse, seçmen profili değişse de, örgütünden aykırı sesler yükselse de; o 30 yıl önceki siyasi üslubunu da söylem içeriğini de koruyor ve milletle arasındaki mesafeyi hiç azaltmıyor.

Son aylarda Türkiye, gerçek sorunlarından çok bu sorunların da parçası, bazen de öznesi olan Bahçeli’yi ve MHP’yi konuştu. Genel toplamda, özgül ağırlığının kat be kat üzerinde konuşulan Bahçeli ve partisi; devletin, özellikle de yargının ve Emniyet’in üst kademelerindeki yapılanmasıyla dikkat çekiyor. Hükümet ortaklarının partililerinin, devlet kademelerinde görev alması bu döneme özgü bir durum değil gibi görünse de, son aylarda ortaya çıkan davalar bize gösterdi ki; liyakata dayalı birkaç atamadan değil, adeta organizasyon şemasının yeniden şekillendiği bir derin yapılanmaya izin verilmiş. Cumhur ittifakının söylemlerinde, hükümet değil de devletin ta kendisi gibi davrandıklarını uzun zamandır gözlemliyoruz. Ancak, bu durumun güç zehirlenmesinden kaynaklanan sadece siyaseten bir hatalı tutum olduğunu söylemek mümkün değil. Son aylarda ortaya çıktı ki AKP, MHP’nin bu yapılanmasından rahatsız. Yerel seçimlerde sahada bile örgütler arasındaki üstü örtülü çekişmeyi gözlemlemek mümkündü. Ancak şu son iki aydır bu çekişmenin ayyuka çıktığı günlerden geçiyoruz.  Gündemdeki sadece iki olayı bile takip etseniz, Sinan Ateş cinayeti ve Ayhan Bora Kaplan davası, partili cumhurbaşkanlığı sisteminin; devleti tüm damarlarında partili bir yapılanmayla kuşattığını görebilirsiniz. Keza 35 turda sonuçlanamayan Yargıtay Başkanlığı seçimi, MHP’nin işaret ettiği adayın Bahçeli’nin Erdoğan’la görüştüğü gün adaylıktan çekilmesi, üzerine bir de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı için adaylığını açıklaması, Ateş cinayetinde iddianameye konmayan ifadeler, kamuoyuna muhalif gazeteciler üzerinden servis edilerek gösterilen görüntüler gibi bir sürü örnek verilebilir. Bahçeli’nin, Abdülkadir Selvi’nin Osman Kavala yazısına kürsüden verdiği sert yanıt, üzerine insan hakları bilincinin ve hukukun işlediği bir ülkede asla söylenmemesi gereken bir tabirin MHP’nin sosyal medya sorumlusu tarafından fütursuzca dile getirilebilmesi ve cezalandırılmaması, AKP ve MHP’nin arasındaki gerilimin kamuoyunun önüne kadar gelmesine neden oldu.

Bütün bu gerilimli ortamda akla gelen ilk sorunun şu olması gerekir; iktidarın küçük ortağı nasıl olur da Cumhurbaşkanlığı makamına da oturan büyük ortağa karşı bu kadar net bir şekilde bayrak açabilir? Üstelik de henüz darbe girişimiyle tüm Türkiye’ye büyük bir travma yaşatan Gülenciler tarafından kandırıldığını açıkladıktan sadece birkaç yıl sonra… AKP’nin, döneminin en yakın ortağı olan Gülencilerden yediği ‘darbe’nin ardından, nasıl olup da bu kez de devletin en önemli kademelerinde MHP’nin yapılanmasına izin verdiği başka bir yazının konusu olacak.

Nasıl oldu da; iktidar ortağı olmadan önce Gezi eylemlerinde iktidarın adaletsiz yaklaşımına karşı duran Gezi Direnişçilerine teşekkür eden, başkanlık sistemini cumhuriyete bir tehdit olduğu savunan, idam ipiyle Apo’nun asılması gerektiğine dair mitingler veren Bahçeli, şimdi yıllardır savunageldiği her şeyin tam karşısında durabildi? 

BAHÇELİ’NİN ZİKZAKLARI

Nasıl oldu da; iktidar ortağı olmadan önce Gezi eylemlerinde iktidarın adaletsiz yaklaşımına karşı duran Gezi Direnişçilerine teşekkür eden, başkanlık sistemini cumhuriyete bir tehdit olduğu savunan, idam ipiyle Apo’nun asılması gerektiğine dair mitingler veren Bahçeli, şimdi yıllardır savunageldiği her şeyin tam karşısında durabildi? Bireysel çıkarlar, fikirlerden de ideolojilerden de üstün geldi. Bu pragmatist tutum, o kadar büyüdü, o kadar organize ve bütüncül bir yapılanmayla perçinlendi ki; artık iktidar ortağının en temel amacı, mevcut düzeni korumak oldu. Bahçeli, siyasal menfaat ve makamlar üzerine strateji kuran, üstelik bu stratejileri kurarken de gözlerini dünyaya kapatan bir siyasetçi. 1980’lerden kalma tarzda çektiği kliplerle, kullandığı eril dille, hiçbir soruya direkt ve açık yanıt vermemesiyle yeni dünyaya da yeni medyaya da sadece arkasını dönmekle kalmadı, inkâr da etti.

Birkaç gün önceki grup konuşmasında yine çok tehlikeli, yine bir liderin sarf etmemesi gereken sözler duyduk. Milletvekillerine, partililerine öfkelerini ertelemelerini istedi. Üstelik bu öfkeyi erteleyecekleri zaman için de Türkiye’nin sahibi olacaklarını söyleyerek adeta iktidara gelecekleri zaman öfkelerini çıkartabileceklerini salık verdi. Nereden baksanız hatalı, nereden baksanız sorunlu bir iletişim dili. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, her lider kendi hedef kitlesinin nabzına göre bir içerik ve anlatım dili kullanır. Belli ki, 2024 yerel seçimlerinde MHP’nin oy oranlarındaki görünür düşüş hem Bahçeli’yi hem de örgütü tedirgin etmiş. Bu tedirginliği sadece kendi partisinin bekasıyla ilgili değil, aynı zamanda da iktidar ortağı olmasıyla birlikte gelen muazzam gücün de tehlikeye girmesi olarak okumak gerekir. Zaten seçimden hemen sonra MHP’nin AKP ile aynı fikirde olmadığı bariz konularda Erdoğan’ın hamlelerini ardı ardına sıralamasıyla da bu tedirginlik haklı çıkmış oldu. Elbette bu soğuk savaş ortamında Bahçeli’nin öfkeli, ayrıştırıcı bir tutum takınması doğal karşılanabilir. Ancak doğal olmayan kısmı kendi örgütleriyle bağını “sahiplik” ilişkisi üzerinden kuran Bahçeli’nin bu bilgi çağında yeni ve orijinal fikirler üretememesi ve örgütüyle arasında bağımlılık ilişkisi dışında tanımlanabilecek bir ilişki kuramaması.

Devir, haklının değil güçlünün devri. Ancak bu güç bir sürü bağımsız değişkene bağlı. Rafine edilmiş bilginin doğru kitlelere doğru zamanlamayla ulaşması veya manipülatif bilginin yanlış zamanda doğru kitleye ulaşması bu çağda çok kolay. Bu söylediğim iki bilgi türü de güç dengelerini değiştirebilir nitelikte. Bugün Türkiye’de kapsayıcı söylemin bir zaferi varsa, kucaklayıcı üslup karşılık bulduysa, bütün çabalara rağmen dezenformasyonla seçmen manipüle edilemediyse; tüm liderlerin durup düşünmesinin, çağa ayak uydurma refleksini geliştirmesinin zamanıdır.

Ceren Kumbasar Mumay
Latest posts by Ceren Kumbasar Mumay (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir