Shirley Maclaine’i nasıl bilirsiniz?

Shirley Maclaine’i nasıl bilirsiniz?

Shirley Maclaine’in en iyi filmi olmasa da; “Son Söz”; öldükten sonra arkamızda söyleneceklerin içeriğine dair kafa yormamızın gereğini anlamak açısından önemli filmlerinden biri olmayı hak ediyor.

Pek çoğunuz (yaşı Shirley’nin filmlerinin ana yemek olduğu günlere yetenler) ama Shirley ölmedi diyecek. Haklılar Shirley 90 yaşında Allah ömür versin. Zaten soru da nasıl bilirdiniz değil nasıl bilirsiniz.

Filmleriyle özellikle 40 yaşın üstündekilerin hayatına renk katan Shirley Maclaine iyi  biliriz doğru cevap olmalı.

Allah gecinden versin ama 90 yaşındaki birinin ölmesi çok da sürpriz bir gelişme değil. Shirley Maclaine de bir fani olarak öldüğünde arkasından nasıl bilirdiniz sorusu sorulacak ve bu defa Shirley Maclaine için bir “Obituary” yazılacak.

Obituary Latince “Ölüm Kaydı” anlamına geliyor. Türkçede Obituary sözcüğünün karşılığı yok. Aslında bizim geleneğimizde Obituary yok. Obituary’nin ne olduğunu anlamak için aslında gazetenin hayatımızdaki yerine bakmak gerek. 

OBİTUARY: ÖLÜM KAYDI

Obituary Latince “Ölüm Kaydı” anlamına geliyor. 

Bir ölenin arkasından yazılan yazıya verilen ad. Ölüm ilanı değil. Yalçın Küçük Hürriyet Gazetesindeki ölüm ilanlarından Türkiye Üzerine Tezler yazabilirdi. Ama konumuz kim kimin akrabası ve nereye gömülecek değil. Yalçın Küçük de değil.

Türkçede Obituary sözcüğünün karşılığı yok. Aslında bizim geleneğimizde Obituary yok. 

Obituary’nin ne olduğunu anlamak için aslında gazetenin hayatımızdaki yerine bakmak gerek. Artık kağıda basılanına dünya genelinde çok da ilgi olmasa da gazeteyle olan ilişkinin bir toplumun gelişmişlik düzeyine dair çok şey söylediğini dikkate almak gerek.

İnsanların okuma yazma oranının düşük olduğu bir çağda profesyonel bir gezgin gazete okuyucusunun maceralarını anlatan Dünyanın Haberlerini izlediğimde çok etkilenmiştim.

https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2022/10/dunyanin-haberlerine-ihtiyacimiz-var.html

Gazetenin toplumsal hayatla doğrudan bağı vardı ve bu bağ insanların demokrasi algısıyla ilişkiliydi. Demokrasi birazdan da fazla toplumdan ve birbirinden haberdar olmak demekti.

Obituary’nin toplumu sonsuza dek terk eden bireyin ölümünü duyurmaktan öte bir rolü vardır. Eğer çok ünlü biriyse yada toplumla olan ilişkisinde önemli ayrıntılar varsa bunlara dair bilgiler yer alır. Diğer taraftan herkes çok ünlü ve tanınmış olmak zorunda değildir. Onların da hayatlarının ana çizgisi ve çevreleri ile kurdukları bağa dair hikayelerini merak eden uzak,yakın, tanıyan, tanımayanların okuma şansı olacaktır.

Normalde iktidarın aparatı haline geldiği için uzak durduğum TRT sülalesinin 2 numarasının film kuşağında, şarap kadehlerini buzlu camın arkasında izlediğim “Son Söz” siyah beyaz yılların prensesi Maclaine’i 83 yaşındaki haliyle bize gösteriyor.

Hayattan bıkmış, insanlarla iletişimi sorunlu, biraz nobran bu kadının hayattan ayrılmadan önce kendi Obituary’sini yani “Son Sözü”nü yazdırmak için Şehrin yerel gazetesinin Obituary yazarına musallat olmasının hikayesi.

2024’de bile film çekmeye devam eden 90 yaşındaki bir aktrisin 83 yaşında böyle bir filmde rol alması sadece bir performans gösterisi değil ölüme bir meydan okuma da olmalı. Bunu Shirley’nin başarı hanesine kaydedelim.

ÖLÜME MEYDAN OKUMA

Hayatının tamamını biraz bencilce geçirmiş bir insanın giderayak empatinin kıymetini öğrenmesi ana fikrinin yanında, annesiz kızlar ve kızını kaybetmiş annelerin birbirine iyi gelen tamamlayıcılıkları da filmin çatısını kuruyor.

2024’de bile film çekmeye devam eden 90 yaşındaki bir aktrisin 83 yaşında böyle bir filmde rol alması sadece bir performans gösterisi değil ölüme bir meydan okuma da olmalı. Bunu Shirley’nin başarı hanesine kaydedelim.

Shirley Maclaine’in en iyi filmi olmasa da; “Son Söz”; öldükten sonra arkamızda söyleneceklerin içeriğine dair kafa yormamızın gereğini anlamak açısından önemli filmlerinden biri olmayı hak ediyor.

Ölümün bir sektör olmasına karşıyım. Bu yönüyle öleni en kısa zamanda toprakla buluşturmayı öne çıkaran Türk/İslam geleneğimize olumsuz bakmıyorum. Ama bir ölünün hiç yaşamamış gibi arkasından onu tanımayanlara yada az tanıyanlara anlatan satırların eksikliğini hissediyorum.

Türkiye’nin onca derdi varken bu da eksik olsun diyenler çıkacaktır. Ben farklı düşünüyorum.Belki de asıl derdimiz birbirimizin hayatlarından ve ölümlerinden bu denli habersiz kalmamızdır.

Çağatay Arslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir