Hapishane molozundan adalet inşa etmek

Hapishane molozundan adalet inşa etmek

Apartheid sona erdiğinde, Mandela ve arkadaşlarının ilk hedeflerinden bir bu hapishane olmuş. Yıkmışlar. Ama yok etmemiş, işkence gördükleri bu hapishanenin molozunu yeniden kullanmak üzere dikkatlice tasnif etmişler. Hapishane molozundan Anayasa Mahkemesi’ni inşa etmişler, yapılanlar unutulmasın, ibret alınsın ki tekrarlanmasın diye.

Şimdi bir hapishane getirin gözünüzün önüne.

Sonra, “apartheid” denen sistemin, sınırları en kalın çizgilerle çizilmiş ayrımcılık politikasının korkunç suçlarla hüküm sürdüğü bir evrede olduğunuzu düşünün.

Beyaz adamın siyaha dokunmamak, onunla aynı havayı teneffüs etmemek, onu varoluşundan gelen her türlü haktan mahrum bırakmak için tesis ettiği sistemin mahkumlar için ayrı olması düşünülemezdi.

Apartheid sistemi, suç işlediğine kanaat getirdiği beyaz-olmayanları sorgusuz sualsiz derdest edip buradaki “90 gün hücresine” kapatabiliyormuş.Rejime karşı mı çıktın, bütün haklarından yoksun bir şekilde 90 gün hücre seni bekliyor.

APARTHEID SİSTEMİNİN “90 GÜN HÜCRESİ”

Dolayısıyla, bu hapishane de en az iki tane olmalı: Beyazların ve Beyaz-olmayanların hapishaneleri.

Beyaz-olmayanlar derken kastedilen sadece Afrikalılar da değil, Hintliler dahil pek çok kesim.

Onlar renklerinden ötürü apartheid sisteminin mağdurları oldular.

Tabii bu iki hapishane de erkekler için, kadınları erkeklerle aynı yerde yatırmak mümkün değil ama bir beyazla siyahı beraber yatırmak da düşünülemeyeceğinden ötürü kadınlar hapishanesinde de bölümler ayrılmış.

Beyaz kadınlar, beyaz-olmayan kadınlar…

Gördükleri muamele farklı, onlar için hukuk farklı, her şey farklı.

Apartheid sistemi, suç işlediğine kanaat getirdiği beyaz-olmayanları sorgusuz sualsiz derdest edip buradaki “90 gün hücresine” kapatabiliyormuş.

Rejime karşı mı çıktın, bütün haklarından yoksun bir şekilde 90 gün hücre seni bekliyor.

Tabii apartheid sisteminin suçlu gördüğü kişiyi bir gün dışarıda tutup yeniden 90 gün alıkonabileceğini düşünürsek, durumun ne kadar insanlık dışı olduğu sanırım daha iyi anlaşılır.

Apartheid sona erdiğinde, Mandela ve arkadaşlarının ilk hedeflerinden bir bu hapishane olmuş.

Yıkmışlar.

Ama yok etmemiş, işkence gördükleri bu hapishanenin molozunu yeniden kullanmak üzere dikkatlice tasnif etmişler.

İşte şu an, Güney Afrika’nın en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin avlusundayım.

Hapishane molozundan Anayasa Mahkemesi’ni inşa etmişler, yapılanlar unutulmasın, ibret alınsın ki tekrarlanmasın diye.

Mandela’nın insan yaşamının onuruna dair sözleri bu yapıyı birleştiren harç olmuş adeta.

Sadece bu “90 gün hücrelerinin” olduğu sütunları yıkmamışlar, onlar duruyor, gelecek nesiller neler yaşandığını görsün ve hafıza silinmesin diye.

Buradaki bütün duruşmalar Güney Afrika’nın oniki resmi diline de eşzamanlı olarak çevriliyormuş.

Daha çarpıcı olanı, Anayasa Mahkemesi’nin halka açık bir yer olması diyeceğim ama bundan da çarpıcı bir şey var: Binanın yanından yürüyüş yaparken içeride ne oluyor diye merak ederseniz başınızı şöyle bir eğmeniz yeterli çünkü duvarın alt kısmını şeffaflığı vurgulamak için camdan yapmışlar.

Kabilelerin geleneklerini de dışlamamış, bu yapıda yer vermişler ve böylece gelenekle modernite biraraya gelebilmiş.

Eskiden, hatta bazı yerlerde hâlâ, bir anlaşmazlık durumunda kabile şefleri tarafları büyük bir ağacın altında toplar, dinler ve hükmünü bildirirmiş.

Anayasa Mahkemesi’nin zeminini kaplayan halıda yaprak desenleri görüyoruz, dış salondaki avizeler ise yaprak ve dal şeklinde…

Hakim töre yerine kanunlara bağlı karar verse de simgesel açıdan yine bir ağacın altında dinliyor tarafları.

Tel örgülerle, parmaklıklarla, dikenlerle “süslü” merdiven salon açılan kapının hemen yanında, Güney Afrikalıların böyle bir mahkemeye sahip olmak için çektikleri çileli yolculuğu anlatıyor.

Güney Afrika’da inek çok değerli.

Apartheid’ın hapishanesinden insan haklarını savunmaya kararlı bir yüce mahkeme çıkarmak, gördüğüm en etkileyici işlerden biri.Sokaklarında özgürce dolaşamasam da Anayasa Mahkemesi bu şehri sevmek için yeterli bir sebep.

ANAYASA MAHKEMESİ BU ŞEHRİ SEVMEK İÇİN YETERLİ BİR SEBEP

Tamam da, haklı olarak bunun Anayasa Mahkemesi’yle alakası ne diye sorabilirsiniz, hemen söyleyeyim, yargıçların oturdukları yerler siyah inek postu ile kaplanmış.

İneğin en makbulü, en değerlisi siyah olanıymış çünkü.

Apartheid’ın hapishanesinden insan haklarını savunmaya kararlı bir yüce mahkeme çıkarmak, gördüğüm en etkileyici işlerden biri.

Sokaklarında özgürce dolaşamasam da Anayasa Mahkemesi bu şehri sevmek için yeterli bir sebep.

Son sözü Mandela’ya bırakıyorum: “Biz Güney Afrika halkları, geçmişle bağımızı geri dönülemez bir kararlılıkla kestik. Adalete, ırkçılık karşıtlığına ve demokrasiye olan ortak bağlılığımızı beyan ettik; eşitlerden oluşan barışçıl ve uyumlu bir ulusa olan özlemimiz burnumuzda tütüyor. Gökkuşağı, milletimizin simgesi haline geldi. Bir zamanlar bizi birbirimizden ayıran dil ve kültür çeşitliliğimizi, güç ve zenginliğimizin kaynağı olarak görmeye başlıyoruz.”

16 Aralık 1995, Uzlaşma Günü’nde yaptığı konuşmadan.

Bilgehan Uçak
Latest posts by Bilgehan Uçak (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir