İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümündeki soru işaretleri, ihtimaller ve olası yansımaları

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümündeki soru işaretleri, ihtimaller ve olası yansımaları

Şu an İran devleti de kaza üzerinde duruyor ama eğer bu olayın sorumlusunun özellikle de İsrail bağlantılı odakların olduğu ortaya çıkarsa bu durum İran için savaş sebebi olacaktır. Eğer olayın sorumlusunun İran’ın içerisindeki devlet kanatlarından biri olduğu ortaya çıkarsa İran devleti bu durumu saklama yoluna gidecektir.

Son birkaç gündür dünya kamuoyu İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin beklenmedik ölümüne kilitlenmiş durumda. İbrahim Reisi’yi taşıyan helikopter İran-Azerbaycan sınırından Tebriz’e doğru giderken Arasbaran ormanlarında 2500 metre yükseklikteki alana çakıldı. Reisi’nin yanında İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahian, Doğu Azerbaycan Valisi Maliki ve Tebriz Cuma İmamı Al-i Haşimi de bulunuyordu. Bu üst düzey heyete Reisi’nin muhafız müdürü General Musevi de eşlik ediyordu. Helikopteri uçuran mürettebat ise iki albay pilot ve bir binbaşı uçuş teknisyeninden oluşuyordu. Kazada tamamı öldü ve kurtulan olmadı.

Bir cumhurbaşkanının helikopterinin kaza geçirmesi İran’da ilk değil. 1981 yılında dönemin İran Cumhurbaşkanı Abolhasan Banisadr’ın helikopteri düşmüştü ancak kendisi kurtulmuştu. 2013 yılında ise dönemin Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı taşıyan helikopter de kaza geçirmişti ve kendisi kurtulmayı başarmıştı.

Ancak son kazada ilk kez bir cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanı birlikte öldükleri için böylesi üst düzey can kayıpları elbette pek çok soruyu ve komplo teorisini de beraberinde getirdi. Reisi’nin helikopteriyle birlikte bir öncü ve bir eskort olmak üzere iki helikopter daha aynı anda aynı hedefe gitmek üzere havalanmıştı. Diğer iki helikopter sağ salim hedefe varmasına rağmen neden sadece Reisi’yi taşıyan helikopter düştü?

Diğer iki helikopterin mürettebatı birlikte uçtukları Reisi’nin helikopterinin nereye düştüğünü ve ne zaman düştüğünü görmediler mi veya düşüşü fark etmediler mi? Eğer gördülerse kasten tam mevkiyi yardım ekiplerine bildirmeyerek onları ölüme mi terk ettiler? 

DİĞER İKİ HELİKOPTERİN MÜRETTABATI DÜŞÜŞÜ FARK ETMEDİ Mİ?

İbrahim Reisi’nin helikopterinin düştüğü mevki ve enkazı 15 saat sonra bulunabildiğine göre, diğer iki helikopterin mürettebatı birlikte uçtukları Reisi’nin helikopterinin nereye düştüğünü ve ne zaman düştüğünü görmediler mi veya düşüşü fark etmediler mi? Eğer gördülerse kasten tam mevkiyi yardım ekiplerine bildirmeyerek onları ölüme mi terk ettiler?

Her mevsimde sisli olduğu bilinen, kötü hava şartlarına, yağışa ve düşük görüş mesafesine sahip bir bölge neden uçuş rotası olarak seçildi? Helikopter pilotlarına eksik bilgi mi verildi? Eğer doğru bilgi verildiyse bu pilotlar kötü şartlara rağmen neden uçmayı kabul ettiler? Yoksa pilotların uçmayı reddetmesine rağmen Reisi’nin general olan koruma müdürü tarafından uçmaya mı zorlandılar?

Düştükten sonraki 15 saat süre içerisinde helikopterden veya içinde bulunanların cep telefonlarından sinyal alındı mı, alınamadı mı? Cumhurbaşkanı Ofis Şefi’nin helikopterde bulunan Tebriz İmamı Al-i Haşimi ile düşüşten sonra birkaç kez konuştuğunu ve kendisinin kazadan sonra birkaç saat hayatta olduğunu söylemesine rağmen neden sinyal tespiti yapılmadı?

İran Cumhurbaşkanını ve Dışişleri Bakanını taşıyan bir helikopter neden 1980 yapımı eski ve teknik bakımdan yetersiz bir helikopterdi? Son anda Reisi’yi taşıyan helikopterde bir değişiklik yapılmış mıydı? Helikopterde uydu telefonu bulunmuyor muydu?

Helikopter İran-Azerbaycan sınırındaki baraj açılışı sürecinde 2-3 saatlik bir bekleme yapmıştı; bu süre içerisinde Azerbaycan topraklarında etkin olan İsrail unsurları tarafından sızma yapılarak helikopter sabote mi edildi? Veya iç güç dengelerinden dolayı rakip devlet kanatları içinden gruplar mı helikopteri sabote etti? Reisi’ye kin besleyen iç muhalif gruplar bölgeye sızıp helikopteri sabote etmiş olabilir mi?

İran ve dünya kamuoyunda tartışılan dört temel senaryo var: 1) Helikopter kötü hava şartlarından dolayı düştü. 2) Helikopter teknik bir sorundan dolayı düştü. 3) Helikopteri İran devleti içinden bir odak sabote etti. 4) Helikopteri yabancı bir devlet sabote etti.

TARTIŞILAN DÖRT TEMEL SENARYO VAR

Böylesi daha pek çok soru sorulabilir ancak İran devleti resmî olarak herhangi bir sabotaj ve suikast iddiasını ortaya atmış değil ve hava muhalefetinden dolayı meydana gelen bir kaza üzerinde duruyor. Ancak; İran ve dünya kamuoyunda tartışılan dört temel senaryo var: 1) Helikopter kötü hava şartlarından dolayı düştü. 2) Helikopter teknik bir sorundan dolayı düştü. 3) Helikopteri İran devleti içinden bir odak sabote etti. 4) Helikopteri yabancı bir devlet sabote etti.

Bu senaryolara bir göz atalım. Birinci senaryoya bakıldığında; helikopterin kötü hava şartlarından dolayı düşme ihtimali var çünkü bölge çok sert hava koşullarına sahip, sık orman ve sisle kaplı ve yüksek dağlık bir bölge.

İkinci senaryo da muhtemel çünkü helikopter 1980 yapımı eski bir helikopter. İran ambargo altında olduğundan yedek parça ve teknik aksama ulaşma konusunda sıkıntı yaşıyor ve bu parçaları kendisi üretmeye çalışıyor. İran’ın hem sivil hem de askeri havacılık envanteri ağırlıklı olarak eski ve teknik bakımdan yetersiz filolardan oluşuyor.

Rehberlik için adı geçenlerden biri de şu anki Rehber Ayetullah Hameneyi’nin en güçlü oğlu Mücteba Hamenyi. Bundan dolayı da Mücteba Hameneyi’nin en güçlü rakibi olan İbrahim Reisi’yi ortadan kaldırmış olma ihtimalini düşünenler bir hayli fazla.

MÜCTEBA HAMENEYİ’NİN EN GÜÇLÜ RAKİBİ REİSİ’Yİ ORTADAN KALDIRMIŞ OLMA İHTİMALİNİ DÜŞENENLER FAZLA

Üçüncü senaryo da bir hayli tartışmalı. İbrahim Reisi İran İslam Devrimi sonrasında şekillenen müesses nizamının en önemli unsurlarından biriydi. Kendisi şu anki Rehber Ayetullah Hamemeyi sonrasındaki en kilit ve güçlü olası rehber adaylarından biriydi. İran’da Rehber tüm silahlı kuvvetlerin başkomutanıdır, yasama, yürütme ve yargının başıdır ve ülkenin siyasi, askeri ve ekonomik olarak mutlak hakimidir. Böylesi bir makamı ele geçirmek için İran’ın çeşitli devlet kanatları arasında her zaman bir bilek güreşi var. Rehberlik için adı geçenlerden biri de şu anki Rehber Ayetullah Hameneyi’nin en güçlü oğlu Mücteba Hamenyi. Bundan dolayı da Mücteba Hameneyi’nin en güçlü rakibi olan İbrahim Reisi’yi ortadan kaldırmış olma ihtimalini düşünenler bir hayli fazla. Reisi’nin kazasından bir gün sonra İran Rehberini belirleyen Uzmanlar Meclisi’ne başkan seçilecekti ve Reisi en güçlü başkan adayıydı. Öte taraftan; Reisi’yi nefret objesi olarak gören İran’ın içindeki rejim muhaliflerinin Reisi’nin helikopterine sabotaj yapmış olabileceğini düşünenler de var.

Dördüncü senaryoda ise olağan şüpheli İsrail. Kimilerine göre 7 Ekim savaşından sonra bölgede oluşan yeni çatışma ikliminin bir sonucu olarak İsrail, İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Hamas’la yürütülen süreçte etkin olan Dışişleri Bakanı Emir Abdullahian’a İran içindeki işbirlikçileriyle veya Azerbaycan sınırından sızmayla bir suikast düzenlemiş olabilir. İsrail’in bu konudaki sabıkası kabarık çünkü daha önce de İran’ın içinde suikast, siber saldırı, sabotaj, bombalı saldırı gibi pek çok operasyonun altında İsrail imzası var.

Bu senaryoların hepsinin gerçekleşmiş olma ihtimali var ancak durumu teyit edebilmek için elimizde yeterli bilgi bulunmuyor. Şu an İran devleti de kaza üzerinde duruyor ama eğer bu olayın sorumlusunun özellikle de İsrail bağlantılı odakların olduğu ortaya çıkarsa bu durum İran için savaş sebebi olacaktır. Eğer olayın sorumlusunun İran’ın içerisindeki devlet kanatlarından biri olduğu ortaya çıkarsa İran devleti bu durumu saklama yoluna gidecektir. Çünkü kendi cumhurbaşkanını ve dışişleri bakanını bile suikasttan koruyamayan bir güvenlik ve istihbarat mekanizması tamamen çökmüş demektir.

Her halükarda helikopterin düşüşünden sonra 15 saat boyunca kendi ülkesinin içinde kendi cumhurbaşkanına ulaşamaması, İHA ve SİHA gücüyle övünmesine rağmen bölgesel rakibi olan Türkiye’den Akıncı’yı talep etmesi, sonrasında Akıncı’nın başarılı olup olmaması üzerinden İran ve Türkiye makamları arasında yürüyen tartışma ve pek çok konu daha İran’ın bölgesel ve küresel itibarını yerle bir etmiş durumda.

İbrahim Reisi’nin yokluğu İran’ın yürütme erkinin faaliyetlerini etkilemeyecektir çünkü İran’da yürütmenin başında olan ve tüm politikaları belirleyen kişi aslında Rehber Ayetullah Hameneyi’nin bizzat kendisidir ve cumhurbaşkanı sadece uygulayıcıdır. Reisi’nin yokluğu aslında daha çok Hameneyi sonrasındaki yeni rehberin belirlenmesi ve seçilmesi sürecine etki edecek gibi duruyor.

İbrahim Reisi, hiçbir hukuk fakültesinde eğitim almamasına rağmen ve sadece ilkokul 6. sınıfa kadar klasik eğitimi olmasına rağmen 20 yaşındayken İran’ın yargısına bir savcı olarak girdi ve yargı erki başkanlığına yükseldiği döneme kadar pek çok insan hakları ihlalinin baş aktörü oldu. Kendisi İran’da binlerce rejim muhalifinin idam edilmesinde, kurşuna dizilmesinde karar verici olan dört kişilik “Ölüm Konseyi’nin üyesiydi. Son tahlilde; binlerce insanın kanı ellerinde olan ve “İdam Lordu” lakabını alan İbrahim Reisi’yi iyi bilmezdik ve sonu da işlediği cinayetler gözetildiğinde bir hayli ibretlik oldu.

Savash Porgham

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir