AP seçimleri: Daha sağcı Avrupa ve daha zayıf Berlin-Paris ekseni  

AP seçimleri: Daha sağcı Avrupa ve daha zayıf Berlin-Paris ekseni  

Seçime ilişkin yapılacak en kritik okumanın, Fransa ve Almanya’nın AB’nin ayakta kalması ve güçlendirilmesine yönelik katkılarının azalması riskinin belirmesi olduğunu düşünüyorum.

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri tamamlandı. Resmi sonuçlar henüz açıklanmamasına rağmen tablo yavaş yavaş beliriyor. Genel manzara şöyle: Muhafazakâr EPP ile aşırı sağcı ECR ve ID grupları sandalye sayılarını artırırken, yeşiller ve liberaller çift haneli sayılarda sandalye kaybetti. Sol/sosyal demokrat kanat için “pozisyonlarını korudular” diyebiliriz. 

Seçimin, sonuçları itibariyle Avrupa politik tarihinde kendisine sağlam bir yer edineceği anlaşılıyor. Aşırı sağcıların birçok ülkede oylarını artırması “yeni bir dönemin habercisi” olarak değerlendiriliyor. “Yeni dönem” ifadesi ile daha sağcı, “özgürlük”, “eşitlik”, “güçlü demokrasi” gibi kurucu ilkelerine daha soğuk yaklaşan bir Avrupa kastediliyor kanımca. Aksi halde aşırı sağcıların güçlü olduğu bir AP’den demokrasiyi güçlendirmesini ya da özgürlükçü yaklaşımlar benimsemesini elbette beklemiyoruz.

Fransa ve Almanya’daki durum çok önemli. Bu iki ülke AB’nin lokomotifi ve başkentlerinde şu sıralar bir panik havası hakim. Her iki ülkede aşırı sağcılar AP seçimlerinde büyük zaferler elde etti. Fransa’da Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN) sandıkları süpürdü adeta. Cumhurbaşkanı Macron, seçimde aldığı ağır yenilginin ardından Meclis’i feshederek ülkeyi erken seçime götürmeye karar verdi. Almanya’da ise aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD), doğu eyaletlerin neredeyse tümünde birinci parti oldu. En yakın takipçisine 20 puan fark attığı yerler var. Bu bağlamda, seçime ilişkin yapılacak en kritik okumanın, Fransa ve Almanya’nın AB’nin ayakta kalması ve güçlendirilmesine yönelik katkılarının azalması riskinin belirmesi olduğunu düşünüyorum. Aşırı sağcı partilerin bazı milletvekillerinin Rusya ile para bağlantılarının ortaya çıkması, yine parti üyelerinin Çin için casusluk yaptıklarının ortaya çıkması seçmeni hiç etkilememiş. Almanya ve Fransa’da seçmen neofaşitlere oy yağdırdı adeta. Örneğin, “Kremlin ile açık bir şekilde finansal bağlara sahip olduğu” öne sürülen, Avrupa karşıtı bir siyasi yapının Paris gibi önemli başkentlerden birinde kolaylıkla iktidarı ele geçirmesi an meselesi. 

Seçime ilişkin kampanya sürecinde gündemi aşırı sağcı partiler belirledi. “Göç ve mülteci” meselesi dışında pek bir şey konuşulduğunu hatırlamıyorum. Avrupalı merkez partiler, büyük bir seçim öncesinde, tek tartışmanın “göçmenleri sınır dışı etme” ve “sığınma hakkına yönelik kısıtlamalar” olmasına izin verdiler.

“GÖÇ VE MÜLTECİ” MESELESİ DIŞINDA PEK BİR ŞEY KONUŞULMADI

Şöyle ki 2024 AP seçimlerinden AB yanlısı partilerin çoğunluğu koruyarak çıktığı görülüyor ancak aşırı sağcı partilerin de oldukça güçlendiklerini göz ardı etmemek gerekiyor. Başka türlü bir sonuç beklemek en hafif tabirle saflık olurdu. Seçime ilişkin kampanya sürecinde gündemi aşırı sağcı partiler belirledi. “Göç ve mülteci” meselesi dışında pek bir şey konuşulduğunu hatırlamıyorum. Avrupalı merkez partiler, büyük bir seçim öncesinde, tek tartışmanın “göçmenleri sınır dışı etme” ve “sığınma hakkına yönelik kısıtlamalar” olmasına izin verdiler. Bu tartışma ekseninde oy tercihleri belirlendi. Kendisini merkez siyaset tarafından terk edilmiş hisseden, kafası karışık ve yabancılara karşı öfke, kaygı hisseden Avrupalılar için bu duygudan kurtulmanın en net reçetesini aşırı sağcılar sundu. Mülteciler için “izolasyon”, “sınır dışı etme” sözleri verdiler. Merkez partilerin, “Biz de yaparız bunları” demesi insanlarda aşırı sağcıların tezlerinin sağlam olduğu kanısını uyandırdı ve aslı varken kimse taklitlerine yönelmedi. Buna aşırı sağcıların söylemlerini yumuşatarak merkez siyasete yerleşme çabası da eklenince bu sonuç çıktı ortaya.  

Öte yandan, seçimden önce anketleri değerlendirirken, koltuğunu kaybetme korkusuyla “aşırı sağı çalışmalardan dışlamamak gerektiğini” belirten AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, seçimin ardından yaptığı ilk açıklamada, “Sosyal demokratlar ve liberaller ile çalışacağını” söylemesi oldukça ilginçti. Aşırı sağcıların daha güçlü olduğu bir AP’de Leyen’in AB yanlısı partilere oldukça ihtiyacı olacağı anlaşılıyor ancak bu çalışma ortamının sağlanması için Leyen’in de neofaşist gruplardan uzak durması gerekiyor. 

Avrupa entegrasyonunu dışlayan, AB’yi ise ulus devletlerin egemenlik haklarını gasp eden bir yapı olarak niteleyen neofaşistlerin elde ettikleri başarıyı küçümsememek gerekiyor. AB’nin, ancak kuruluştaki “barış” ve “demokrasi” hedeflerini koruduğu sürece anlamlı bir yapı olacağını belirtmek gerekiyor.

NEOFAŞİSTLERİN KAZANDIĞI BAŞARI KÜÇÜMSENMEMELİ

Bununla birlikte merkez siyaset ve sol partilerin, aşırı sağcıların zaferle çıktığı her seçimin ardından, “seçmen bizi uyardı” romantik avuntusunu bırakıp, gerçekçi çözümler ve politikalar üzerinde çalışmaları gerekiyor. Yeni dönemde muhtemelen güçlü aşırı sağ kanadın etkisiyle “göç” meselesinde daha sert tavırlar takınan bir Avrupa göreceğiz. Bunun sinyalleri son çıkarılan göç yasasıyla verilmişti zaten. AB’nin yeni yüzüne ilişkin uzun uzun tespitlerde bulunmak için henüz çok erken. Bu noktada, “Süreç içerisinde aşırı sağcılar mı merkeze kayacak yoksa muhafazakârlar mı aşırı sağa yaslanacak” sorusunun yanıtının belirleyici olduğunu düşünüyorum. AP seçimlerinin ardından oluşan tablo, zamanla AB’nin “devletler topluluğu” yapısını geleceğe taşıyıp taşıyamayacağı sorusunun da yanıtı olacak.

Sonuç olarak, bu seçim tam da merkez siyaset partilerin erimeye yüz tuttuğu, bir bölümü gerçek anlamda faşist sayılabilecek aşırı sağcı partilerin ise yükselmeye başladığı bir döneme denk geldi. Zira, Avrupa entegrasyonunu dışlayan, AB’yi ise ulus devletlerin egemenlik haklarını gasp eden bir yapı olarak niteleyen neofaşistlerin elde ettikleri başarıyı küçümsememek gerekiyor. AB’nin, ancak kuruluştaki “barış” ve “demokrasi” hedeflerini koruduğu sürece anlamlı bir yapı olacağını belirtmek gerekiyor. Aşırı sağ partilerin hoşgörü ve demokrasiyi dışlayan, ötekileştirici bir milliyetçiliğe dönmek amacıyla AB’yi dağıtmak istedikleri bir sır değil. Artık “uyarı”, “alarm” yerine “tehlike”, “mücadele” kelimesini kullanmak gerekiyor. Aşırı sağın söylemlerin taklit etmek, vaatlerini kopyalamaya çalışmak yerine onunla mücadele etmek gerekiyor. Çünkü bu son seçim gösterdi ki demokrasi için geri sayım başladı.

Özgür Çoban

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir