Hakimin Kaplan’a sormadığı önemli soru neydi?

Hakimin Kaplan’a sormadığı önemli soru neydi?

Hakimin Kaplan’a yönelttiği; “Sana niye ihtiyaç duyuyorlar?” sorusundan çok önemli olan; “Sana kim/ler ihtiyaç duyuyor?” sorusudur. Bu sorunun cevabı, var olan ideolojik yapılanmaya meşruiyet sağlayan yasa dışı kişi ve yapıların ortaya çıkarılması açısından önemlidir.

“Hakim: “Sana niye ihtiyaç duyuyorlar?”

Ayhan Bora Kaplan: “Efendim bir tanem.”

Hakim: “Sana niye ihtiyaç duyuyorlar?”

Kaplan: “Pardon efendim. Bir tanem dedim, ağzımdan kaçtı, çok özür dilerim.”

Yukarıdaki diyalog dünden bu yana sosyal medyada en çok okunan ve üstüne konuşulan diyalog. Bu diyalog Ayhan Bora Kaplan’ın yargılandığı davanın duruşmasında geçiyor.

Bu diyalogda ne yazık ki üzerine konuşulan Ayhan Bora Kaplan’ın, hakimin sorusuna verdiği “bir tanem” cevabı.

Bu cevabı, Kaplan’ın nezaketine vermek pekala mümkün. Ancak yargılandığı davanın muhteviyatına, suçlamalara, işkence iddialarına vs. bakınca, bu cevabın Kaplan için fazlasıyla “nazik” bir cevap olduğunu da söylemedik mümkün.

Yine bu söylemin dar bir arkadaş grubu arasında kullanıldığını da söylemek mümkün. Nitekim yine sosyal medyada eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun da benzer ifadeler kullandığını gösteren videolar yayınladı.

Ki, dava dosyası ve iddialar, Kaplan’ın Soylu’ya yakın olduğu da sıkça ifade ediliyor.

İster laik ister muhafazakâr olsun devletin otoriter özü, yönetenleri kendine benzetiyor. Yıllarca sistemin mağduru olan muhafazakârların iktidarıyla daha demokratik ya da özgürlükçü olmadık. Öncesinde olduğu gibi şimdi de sistem yasa dışı mafyavari yapılanmalar kullanılmaya devam ediyor.

İDEOLOJİK SÜREKLİLİK

Ancak yukarıdaki diyalogda üzerinde durulması gereken asıl soru; “Sana niye ihtiyaç duyuyorlar?” olmalıydı.

Ve ek bir soru olarak “niye?” değil “Sana kimler ihtiyaç duyuyor?” de sorulmalıydı.

Çünkü “niye?” sorundan çok “kim/ler”in ihtiyaç duyduğu sorusu çok daha anlamlıdır.

Her iki sorunun da cevabı esas olarak Türkiye’deki devlet-toplum arasındaki ilişkinin asimetrik durumundan kaynaklanmaktadır.

Devletin bu kadar güçlü, toplumun tersine çok zayıf olduğu sistem de, devlet zaman zaman mafyavari yapıları bu yapının konsolide olması için kullanabilir.

Diğer yandan bu yeni bir durum da değil tam tersine ülkeyi yönetenlerin siyasi ve kültürel kimliği değişse de yönetim zihniyetinin değişmediğini gösteriyor.

Osmanlı’dan bu yana merkezi yönetimin “tek kimliğe”, “tek doğruya” dayanan otoriter zihniyeti, ideolojik sürekliliğini yönetenlerin kimliklerinden bağımsız olarak sürdürüyor.

Yani ister laik ister muhafazakâr olsun devletin otoriter özü, yönetenleri kendine benzetiyor.

İster laik ister muhafazakâr olsun devletin otoriter özü, yönetenleri kendine benzetiyor. Yıllarca sistemin mağduru olan muhafazakârların iktidarıyla daha demokratik ya da özgürlükçü olmadık. Öncesinde olduğu gibi şimdi de sistem yasa dışı mafyavari yapılanmalar kullanılmaya devam ediyor.

Üstelik zihniyet gibi kullanılan araçlar da aynı.

Yasa dışı mafyavari yapılanmalar buna dahil.

Ayhan Bora Kaplan ve çevresi ya da adını bilmediğimiz benzer yapılar, geçmişte olduğu gibi iktidar içindeki güç bloklarının  kendi güç ve sürekliliğini korumak için kullandıkları yasa dışı unsurlardan başka bir şey değil.

DEVLETÇİLİK VE YASA DIŞI YAPILAR

Bu sürekliliğin devamı edip etmemesinin koşulu sivil toplum ve siyasetin yani sivillerin gücü ile olacaktır.

Sivil toplum bir bütün olarak ne kadar güçlü olur ve bu güçle devleti denetleyip sınırlandırırsa; ülke, o kadar demokrat olur. Aksi ise var olan düzenin devam etmesini sağlar.

Kabul edelim ki, Türkiye gibi ‘devlet’in güçlü olduğu ülkelerde geçmişten bu yana otoriterlik çok daha baskın olmuştur.

Bu otoriter zihniyeti, devlet-toplum ilişkisini, bu asimetrik toplum yapısını ayakta tutan devletin, güçlü ideolojisi değil iktisadi imkan ve olanakları yani devletçiliğin iktisadi gücü olmuştur.

Devletçiliğin iktisadi gücü; devletin/iktidarın sahip olduğu mülkiyet araçları ve hukuk üzerinden, ‘rant yaratma’ ve bu rantı, iktidar blokunu destekleyen ‘toplumsal kesimlere keyfi olarak dağıtması’dır.

Devletçiliği, işlevsel kılan unsur, yaratılan bu rantın, “nasıl kullanıldığı” yani kimlere, hangi amaç için verildiğindedir. Devletçilik, bu rantın ekonominin rasyonelitesi içinde değil, iktidarın varlık ve meşruiyetlerini, ömrünü uzatmaya vakfetmiş yandaşlara dağıtılmasıdır.

İşte Ayhan Bora Kaplan ve benzeri isim ve yapıların ortaya çıkmasını sağlayan bu anlayıştır.

Yani burada mesele bu isim ve yapılara duyulan ihtiyacın esas olarak konjonktürel değil ideolojik  sürekliliği parçası olmasıdır.

Bu açıdan hakimin Kaplan’a sorduğu; “Sana niye ihtiyaç duyuyorlar?” sorusundan çok önemli olan; “Sana kim/ler ihtiyaç duyuyor?” sorusu olmalıydı.

Devletçilik, yaratılan rantın kendi ideolojik sürekliliğini sağlamanın aracı olarak meşru ve gayrimeşru yapılar arasında dağıtılmasıdır.

Ayhan Bora Kaplan ve çevresi ya da adını bilmediğimiz benzer yapılar, geçmişte olduğu gibi iktidar içindeki güç bloklarının  kendi güç ve sürekliliğini korumak için kullandıkları yasa dışı unsurlardan başka bir şey değil.

Bu açıdan hakimin Kaplan’a yönelttiği; “Sana niye ihtiyaç duyuyorlar?” sorusundan çok önemli olan; “Sana kim/ler ihtiyaç duyuyor?” sorusudur. Bu sorunun cevabı, var olan ideolojik yapılanmaya meşruiyet sağlayan yasa dışı kişi ve yapıların ortaya çıkarılması açısından önemlidir.

Murat Aksoy
Latest posts by Murat Aksoy (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir