Dini olağan eğitim programının dışına çıkarmak

Dini olağan eğitim programının dışına çıkarmak

Din öğretimini Milli Eğitim’in denetiminden tüm çocuklara aynı içerikte verilen bir ders olmaktan çıkarmaktan başka çare yoktur.  Her isteyen uygun gördüğü din dersini alsın. Buraya bir tahminimi de ekleyeyim. Kanımca birçok veli, çocuklarının dinin tatbikatını öğrenmesini, yani namaz kılmayı, dua etmeyi öğrenmesini isteyecek ama çocuğunu hurafe yaymaya çalışan, inananları kayıtsız şartsız kendilerine bağlamaya gayret eden grupların kurslarına göndermeyecektir.

Milli Eğitim Bakanının giriştiği “Maarif Reformu” kamuoyunda yaygın biçimde tartışılıyor. Kimine göre, yeni müfredat dinci değerlerle donatılmıştır. Mevcut modernleşmeci cumhuriyetle bağdaşmayan değerler aşılamayı, kişinin yeterli donatılmasına imkan vermeyen ve dolayısıyla muhakeme becerisi yerine itaati yerleştirmeyi öngören bir eğitim felsefesini temsil etmektedir. Kimine göre ise öğrencinin daha iyi öğrenimini sağlayan, sadeleştirilmiş, uluslararası standartlarla tamamen uyum içerisinde bir programdır. Ben eski müfredatı bilmediğim gibi yenisini de okumadığım için sizlere bir değerlendirme sunacak değilim. Yine de, iktidar partisinin nasıl bir insan yetiştirmek istediği konusunda az çok fikrim olduğu için, Milli Eğitim Bakanına yöneltilen eleştiriler abartılı olsa bile, önemli oranda gerçek payı barındırdığından kuşku duymuyorum.

Sorunun nereden ve neden kaynaklandığı ve nasıl bir çözüm üretmemizin uygun olacağı üzerinde düşünmemiz lazım. Çözümlememize ilk ve orta öğretimde iki temel sorunla karşı karşıya olduğumuzu görerek başlamak gerekiyor. İlkin, bütün dünyada ilk ve orta öğretim bireyi temel bazı bilgilerle donatmak yanında, kişinin toplumsal değerlerle de donatılmasını öngören bir faaliyettir. Çocuklar bu sosyalleştirici öğretim sırasında hangi toplumun üyesi olduklarını, bu toplumu diğerlerinden ayıran ve üstün olduğu kabul edilen hangi niteliklere sahip olduğunu, yönetim sisteminin ana hatlarını ve bunun neden iyi olduğunu, mensup oldukları toplumun tarihi başarılarını ve uymaları beklenen toplumsal değerleri öğrenirler, hatta içselleştirmeleri beklenir, istenir. İkinci konu ise evrensel olmayıp, ülkemize özgüdür. Laik bir ülke olmamıza rağmen, çocuklarımıza devletin sağladığı eğitim içinde din dersleri de yer almaktadır.  Üstelik, 1980’e kadar zaten verilen bu hizmet, 1980 sonrası anayasal bir zorunluluğa da dönüştürülmüştür.Zaman zaman basına sızanlar doğru ise, maarifimiz şu sıralarda, pek başarılı olmasa bile, “dindar ve kindar” bir nesil inşa etmeye çalışmakla iştigal etmektedir. 

Esas sorunumuz din öğretimi alanında. Önce sorunun kaynağına bakalım. Başta Hristiyanlık olmak üzere bazı inanç sistemlerinde kendi maddi kaynakları, bürokrasisi ve eğitim dahil muhtelif hizmetler veren kendi idari yapısı olan kurumlar var. Nitekim kilise böyle bir örgüt. Tarihi mücadeleler sonunda din öğretimi kiliseye bırakılmış. İsteyen aileler çocuklarını kilisenin düzenlediği din derslerine gönderiyor.

ESAS SORUNUMUZ DİN ÖĞRETİMİ

Sosyalleştirici öğretim kişiyi toplum üyeliğine hazırladığı ölçüde belirli bir vazgeçilmezlik kazanıyor. Nitekim, bu eğitimin yapılmadığı herhangi bir ülke olduğunu sanmıyorum. Bununla birlikte, her ülkenin yürüttüğü sosyalleştirici faaliyetin aynı yoğunlukta ve kapsamda olduğunu sanmam. Burada kişiye aidiyet kazandıran programlar yanında ölçüyü kaçıran programlar olduğu da muhakkaktır. Örneğin, Sovyetler Birliği döneminde bu ülkedeki gençlere sadece ülke vatandaşlığı ile ilgili değil, iyi komünist olmakla da ilgili değerlerin aktarılmak istendiği, hatta kötü sosyalist olan anne ve babaları çocukların otoritelere ihbar etmesi gerektiği dahi öğretiliyordu. Çocuklarımıza asgari neleri aktarmamız gerektiğini, partizan maksimumları bir yana bırakarak kararlaştırmamız gerekiyor. Her gelen iktidar çocukların zihniyetini kendi fikri telakkilerine kendine göre şekillendirmeye çalıştığı zaman karşımıza kimsenin ciddiye almadığı bir yaz boz tahtası çıkıyor. Siz hiç Almanya, İngiltere, Fransa veya İtalya’nın her iktidar değiştiğinde ilk ve öğretim müfredatını yeniden düzenlemeye kalkıştığını gördünüz mü, duydunuz mu ya da okudunuz mu? Sanmam, çünkü herhalde müfredatta genç kuşaklara aktarılacak asgari değerler üzerinde ulusal bir mutabakat var.  Bunun ötesinde kendi değerlerini topluma aktarmak isteyen partiler, bunu kendi imkanlarıyla yapmaya çalışıyorlar ama eğitimi kendi amaçları için kullanmaya yeltenmiyorlar. İçerikle ilgili diğer hususlara ilişkin kararlar ise uzmanlara bırakılıyor. 

Esas sorunumuz din öğretimi alanında. Önce sorunun kaynağına bakalım. Başta Hristiyanlık olmak üzere bazı inanç sistemlerinde kendi maddi kaynakları, bürokrasisi ve eğitim dahil muhtelif hizmetler veren kendi idari yapısı olan kurumlar var. Nitekim kilise böyle bir örgüt. Tarihi mücadeleler sonunda din öğretimi kiliseye bırakılmış. İsteyen aileler çocuklarını kilisenin düzenlediği din derslerine gönderiyor. Bununla birlikte, nüfusu Hristiyan olan bazı ülkelerde bile kilise ilk ve orta öğretim sistemine de nüfuz etme gayreti içinde. Özellikle Sünni Müslümanlığın yaygın olduğu ülkelerde ise devletten özerk kiliseye benzer bir dini yapılanma yok. Dini öğretim de bir kamu hizmeti olarak görüldüğünden devletin bu alanda da hizmet vermesi bekleniyor. O zaman laik ülkede devlet böyle bir hizmet veremez diye bir yaklaşımı savunursak, isabetten uzak olur. Böyle bir hizmet laik bir ülkede, laiklik ilkesini de gözeterek nasıl verilebilir sorusuna cevap aramamız gerekiyor.

Devletimiz ilk ve orta öğretimde din derslerini müfredatın bir parçası olarak veriyor. Burada din felsefesi filan öğretilmiyor, düpedüz amel öğretiliyor, dualar ezberletiliyor vesaire. Halbuki toplumda inançlar muhtelif.

TOPLUMDA İNANÇLAR MUHTELİF

Önce mevcut durumu tespit edelim. Devletimiz ilk ve orta öğretimde din derslerini müfredatın bir parçası olarak veriyor. Burada din felsefesi filan öğretilmiyor, düpedüz amel öğretiliyor, dualar ezberletiliyor ve saire. Halbuki toplumda inançlar muhtelif. Herkes Müslüman değil. Bunun yanında, İslamı farklı yorumlayanlar var, din ile ilgilenmeyenler var. Dini özgürlükleri Lozan ile güvenceye bağlanan gayri müslim büyük şehir sakinlerinin çocukları, velilerinden yazı getirirlerse, din dersinden muaf tutuluyor. Gerek diğerleri, gerek küçük yerlerde yaşayanlar isebir nevi baskı altında tutularak, din dersine devama mecbur ediliyor. Sonunda din dersinin içeriğini öğrenmekten kurtulan zaten yok çünkü hem liseye geçiş hem de üniversite yerleştirme sınavında din derslerinin içeriğine ait sorular da sınavda soruluyor ve puanlamaya dahil. Böylece topluma din eğitimi sağlaması bir mecburiyet olarak beliren devlet, sorumluluğunu kötüye kullaranarak herkesi tek tip bir din eğitimine tabi tutuyor, belli bir inancı tüm topluma zorluyor. Bütün bunlar sözde laik olan bir ülkede oluyor. 

Bu duruma bir çare bulmak gerekiyor. Halli pek zor bir sorunla karşı karşıya bulunduğumuzu zannetmiyorum. Anayasamız din derslerini zorunlu tutuyor. Bunu herhalde her isteyene din öğretimi vermek şeklinde yorumlamak lazım. Anayasa hükümetlere, içeriği belli olan bir din dersini tüm toplum için zorunlu kılma hakkı vermiyor. O zaman, devlet isteyenin gönüllü olarak gideceği bir din dersi düzeni kursun, her isteyen gidebilsin. Hatta, bu derslerin mutlaka Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilmesi gerekmiyor. Sadece onu desteklemek isteyenlerin bağışlarıyla yaşayan bir Diyanet İşleri başkanlığı da bu sorumluluğu üstlenebilir. Çocuklar derse gitsin diye, geçenlerde yapıldığını gazetelerden öğrendiğimiz gibi, camide hokkabaz dahi oynatabilir. Eğer ders milli eğitim çerçevesinde kalacaksa, sadece derse gitmek isteyen çocukların velilerinden yazı getirmesi istenebilir. Ancak toplumdan toplanan vergilerle finanse edilen tekdüze bir din eğitiminin laik bir ülkede her gence zorla okutulmasının yeri olmadığını tartışmaya dahi ihtiyaç yoktur.

Bakın daha geçenlerde bir okul müdürü genç kızlarımızın giyimini “müstehcen” bularak onları mezuniyet törenine almadı. Biraz araştırınca, okul idaresinin işbirliği ile bu okulun öğrencilerinin okul dışı dini gruplar tarafından etkilenmeye açık hale getirildiği anlaşıldı. Başka okullarda çocukların topluca namaza gitmeye zorlandığı, yaşlarına uygun olmayan tuhaf temsiller seyrettirilerek dindarlaştırılmaya çalışıldığı haberlerde yer alıyor. Bunların sona ermesi gerek. 

DİNDARLAŞTIRMA GAYRETİ

Dini öğretimi serbest bırakmaktan korkanlar olabilir. Efendim, dini öğretim tarikatların, mezheplerin sorumluluğuna bırakılamayacak kadar önemlidir diyerek mevcut düzenin düzeltilerek devam etmesinin daha uygun olacağını savunanlar çıkabilir. Böyle düşünenlere tek sözüm bu günkü duruma bakmalarıdır. Tarikatlar, mezhepler hepsi milli eğitimin içine girmiş ve kendi anlayışlarına göre öğrenci yetiştirmeye çalışıyorlar. Bakanlık her gün yeni bir takım “sivil toplum” örgütleriyle anlaşmalar yaparak, din eğitimi sorununu ehliyetleri meşkuk bir takım örgütlere bırakmaktadır. İktidarlar seçimle belirlendiği sürece, her zaman bu tür tercihleri destekleyecek kadroların iktidara gelmesi de mümkündür. Din öğretimini Milli Eğitim’in denetiminden tüm çocuklara aynı içerikte verilen bir ders olmaktan çıkarmaktan başka çare yoktur.  Her isteyen uygun gördüğü din dersini alsın. Buraya bir tahminimi de ekleyeyim. Kanımca birçok veli, çocuklarının dinin tatbikatını öğrenmesini, yani namaz kılmayı, dua etmeyi öğrenmesini isteyecek ama çocuğunu hurafe yaymaya çalışan, inananları kayıtsız şartsız kendilerine bağlamaya gayret eden grupların kurslarına göndermeyecektir. 

Acaba hayal mi kuruyorum dersiniz? Evet, ama bu hayal yaygın biçimde paylaşılabilirse, destekleyeni çok olacaktır diye ümit ediyorum. Ne zaman yapılacağı belli olmayan bir sonraki anayasa değişikliğinde belki bu anlayışta bir yer bulabilir. Yoksa biz sürekli sıkıntı çekmeye devam edeceğiz. Bakın daha geçenlerde bir okul müdürü genç kızlarımızın giyimini“müstehcen” bularak onları mezuniyet törenine almadı. Ardından da sayın bakanımız yetkileri kendinden menkul müdürü korumak için bahaneler aramaya koyuldu. Biraz araştırınca, okul idaresinin işbirliği ile bu okulun öğrencilerinin okul dışı dini gruplar tarafından etkilenmeye açık hale getirildiği anlaşıldı. Başka okullarda çocukların topluca namaza gitmeye zorlandığı, yaşlarına uygun olmayan tuhaf temsiller seyrettirilerek dindarlaştırılmaya çalışıldığı haberlerdeyer alıyor. Bunların sona ermesi gerek. 

Tabii, bir de devletin imam hatip yetiştirmesi söz konusu. Onun üzerine de eğilmemiz gerek ama izninizle onu bir başka yazıda ele alalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir