Herkül Millas ile Atina’da

Herkül Millas ile Atina’da

Veteran bir atlet olduğunu iddia eden ve -güya- kendi yaş kategorisindeki bütün atletizm ödüllerini toplayan Herkül Millas beyan ettiği yaşta değildir. Hadi koşuyu falan geçtim, uzun atlama yapıyormuş, uzun atlama, seksendört yaşında! Neyse, ben büyük oyunu fark ettim, artık sıra Yunan adaletinin bu hatayı düzeltmesine geldi.

Herkül Millas’ı ilk kez, Futbol mu? Yok daha neler! adlı kitabıma söyleşi yapmak için Gezi Pastanesi’nde buluştuğumuzda görmüştüm.

Sene 2012 olduğuna, yani ben yirmiüç yaşımda olduğuma göre, demek ki o zamandan beri fena sayılmayacak bir Herkül Millas okuruymuşum.

Ne yazık ki, geçen on küsur sene boyunca Herkül Millas’la buluşma imkânımız hiç olmadı.

Arada -bazen birkaç senelik boşluklar da girdi- mektuplaştık.

Atina’ya gelmeden kısa bir süre önce Herkül Millas’ın Yunus Nadi ödülünü kazanan son romanı Aile Mezarı’nı okudum.

Tam o günlerde bir Atina kaçamağı planlamıştım, eğer zaman bulabilirsem uğrayacağıma dair sözleştik.

Millas ailesinin Aile Mezarı’ndaki kahraman gibi Atina’nın Nea Smyrna bölgesinde oturduğunu öğrenince, dönmeden önce, öğle yemeğinde birlikte olmayı kararlaştırdık.

Evvela, Herkül Millas’la ilgili bir kanaatimi paylaşayım.

Herkül Millas kusura bakmasın ama onun artık büyük bir yalancı olduğuna inanıyorum.

Güya 1940 doğumluymuş, lafa bakın, 1940!

Bu hesapça Herkül Millas’ın 84 -seksendört, sekiz ve dört- yaşında olması gerekiyor, oysa, benim geçenlerde birlikte öğle yemeği yediğim kişi 40 yaşında yok.

Ha bir ihtimal daha var; belki de benim yemek yediğim kişi Herkül Millas’ın profesyonel dublörüdür.

40 yaşında var-yok denecek birinin ısrarla 6-7 Eylül’e tanıklık ettiğini söylemesi bana artık inandırıcı gelmiyor, 12 Eylül’ü gördüğü bile şüpheli.

Biz Nihan’la iki şaşkın, evin numarasına yanlış baktığımız için sonsuz sokağın diğer ucunda indik taksiden.

Yürüye yürüye doğru apartmana geldik, Herkül Bey ile Evi Hanım bize balkondan el ettiler.

Millasların evi beşinci katta -diyorum ya size, bu aile kırklarının başında diye.

Böylece, Evi Hanım’la da tanışmış oldum; kısa bir hoşbeşin ardından sofraya oturduk: mantar çorbası, tavuk, fiyakalı bir pilav ve tatlı yedik.

Matrak bir şey anlatayım, sıra kahveye gelince Evi Hanım nasıl içmek istediğimizi sordu.

Ben de sandım ki, işte sade mi, orta mı, şekerli mi diye soruyor; meğer nasıl bir kahve içmek istediğimiz sorusunun muhatabıymışız.

Kısa bir tartışmanın ardından “kapsül kahve”de karar kılındı, şak, en moda kahveler önümüzde.

Herkül ve Evi Millas ile bolca Türk iç politikasının kısır çekişmelerinden, biraz edebiyattan, Atina’dan, tam gezemediğimiz Atina’nın güzelliklerinden, eski İstanbul’dan, yitip giden Heybeli’den, başkalaşan adalardan, kimliğini kaybeden şehirden, kent kültürünün nasıl eridiğinden konuştuk.

HEYBELİ’DEN, BAŞKALAŞAN ADALARDAN KONUŞTUK

Yahu tevatüre kansam, Herkül Bey ile Evi Hanım’ın seksenlerinde olduğunu düşüneceğim.

Seksenlerindeki insanlar “kapsül kahve” mi içer, evlerinde kapsül kahveleri mi olur -mesela, bende yok.

Herkül ve Evi Millas ile bolca Türk iç politikasının kısır çekişmelerinden, biraz edebiyattan, Atina’dan, tam gezemediğimiz Atina’nın güzelliklerinden, eski İstanbul’dan, yitip giden Heybeli’den, başkalaşan adalardan, kimliğini kaybeden şehirden, kent kültürünün nasıl eridiğinden konuştuk.

Çok sevdiği, kendini ait hissettiği Heybeli’yi bir daha göremeyeceğinden söz ederken Evi Hanım’ın gözleri doldu; ama biz derebeyleri gözyaşlarımızı saklama konusunda daha hünerliyizdir.

“Bilge insan” Herkül Millas’tan çok şeyler öğrendim.

Edebiyattan siyasete, yaşama, azınlıklar meselesine, milliyetçiliğe…

Ama sanırım beni en etkileyen ve çeşitli yazılarda defalarca yazdığım şekilde, insanın sadece tanımadığından -yani, soyuttan- nefret edeceği tespitiydi.

Burada bir kez daha anlatmak istiyorum.

Koyu bir Türk milliyetçisi, misal Ermenilerden -soyut- ölesiye nefret edebilir ama Ermeni kuyumcusunu -somut- o nefretin dışında tutar, o başkadır çünkü, diğerleri gibi değildir.

Çünkü onunla bir iletişim kurmuş ve etkileşim içine girmiştir, o kişi, sadece kimliğiyle değil, fiziğiyle, sevinciyle, gülüşüyle, yaklaşımıyla, acısıyla, ailesiyle, mesleğiyle ve sayısız özelliğiyle o kişinin hayatında yer etmiştir.

Tanımadığı Ermeniler ise onun için can düşmanı olabilir, hepsi aynı amaca hizmet ediyordur vs…

O söyleşimizde, ailece 6-7 Eylül pogromunun muhataplarından biri olduklarını anlatmıştı.

Üstelik babası manto ve kışlık kıyafetler diken bir terzi olduğu için eylül başı ailece borca girip kumaş falan aldıkları bir döneme denk düşüyordu.

7 Eylül’de evden çıkmış babası.

Gene de arkadaşlarının ve ülkesinin kendisine zarar vermeyeceğinden eminmiş, ta ki Gümüşsuyu’ndan Taksim’e geldiğinde etiketlerini yerlerde görene kadar.

Yağmadan payına düşeni almışlar, bir süre sonra da Atina’ya göçmüşler.

Babası bir daha Türkçe konuşmamış, Türklerden nefret etmiş, ama, hayat bu ya, gene de en yakın arkadaşları Türkler olarak kalmış.

O günlerde, Türk Milli Atletizm Takımı’nın rekortmen sporcusu ise Herkül Millas adını taşıyormuş.

İstanbul’un vitrinlerinin diğer hiçbir şehre benzemeyen bir ölçüde simetrik olduğunu fark edince, çeşitli örnekleri fotoğraflayıp bir albüm yapmış. Tatlılar, midyeler, simitler, kumaşlar, ayakkabılar, aklınıza gelen ne varsa, hepsi askeri bir disiplinle sıralanmış gibi. Doğduğumdan beri İstanbul’un vitrinleriyle iç içe yaşarım, Millas’ın gördüğünü ben görememiştim.

MİLLAS’IN GÖRDÜĞÜNÜ BEN GÖREMEMİŞTİM

Herkül Millas, bu ziyaretimizde çok ilginç bir kitap projesinden bahsetti: İstanbul Simetrik Satar.

İstanbul’un vitrinlerinin diğer hiçbir şehre benzemeyen bir ölçüde simetrik olduğunu fark edince, çeşitli örnekleri fotoğraflayıp bir albüm yapmış.

Tatlılar, midyeler, simitler, kumaşlar, ayakkabılar, aklınıza gelen ne varsa, hepsi askeri bir disiplinle sıralanmış gibi.

Doğduğumdan beri İstanbul’un vitrinleriyle iç içe yaşarım, Millas’ın gördüğünü ben görememiştim.

Neyse, yemekten sonra tam evden çıkacağız, bir baktık Herkül Millas ortalarda yok…

Nerede demeye kalmadan en alt katta olduğu anlaşıldı, beş kat merdivenden ışık hızıyla inivermiş!

Sonradan anladım, Yunanistan’ı da kandırıyormuş -buradan yetkililere ihbar ediyorum, sayın savcılar iyi dinleyin.

Veteran bir atlet olduğunu iddia eden ve -güya- kendi yaş kategorisindeki bütün atletizm ödüllerini toplayan Herkül Millas beyan ettiği yaşta değildir.

Hadi koşuyu falan geçtim, uzun atlama yapıyormuş, uzun atlama, seksendört yaşında!

Neyse, ben büyük oyunu fark ettim, artık sıra Yunan adaletinin bu hatayı düzeltmesine geldi.

Kırk yaşında olduğu şüpheli adama seksendört yaşında dersen tabii bütün rekorları kırar.

Bilgehan Uçak
Latest posts by Bilgehan Uçak (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir