Anadolu’da Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde DEM Partinin aldığı sonuçlar her şeye rağmen bir başarıya tekabül ediyor. (Her şeye rağmen dememin nedeni ilçe ve belde düzeyindeki kayıplar). Ama açıktır ki DEM partinin adayının İstanbul’da yüzde 2 gibi bir oy alması ise bir “başarısızlığa” tekabül ediyor. Geçen haftaki yazımın başlığı “Bu Seçimlerde Ekonomi Belirleyici Olacak Gibi” idi. Böyle bir olasılığın güçlendiğini iddia ederken Türkiye’de seçmenlerin siyasi davranışlarında “kimliğin” asıl belirleyici unsur olduğunu ama bu sefer “ekonominin” “kimliğin” yerini alabileceğini söylemiştim. Her ne kadar seçimlerin çok sayıda belirleyicisi olsa da ekonominin bu denli kötü yaşanıyor oluşu, yoksulluk ve işsizliğin bu kez “kimliklerden” daha fazla bir etkiye sahip olabileceğini düşünmüştüm.Nitekim, alınan sonuçların iktidar partisi için büyük bir hezimet olmasının arkasında bir türlü düşürülemeyen enflasyon, emeklilerin ve yoksulların iyileştirilemiyen yaşam koşulları, inanılmaz bir düzeye gelmiş bozuk gelir dağılımı gibi doğrudan kötü ekonomik koşulların etkileri olduğu açık. İnsanlarımızın çoğu bu seçimde kimliklerinin dışındaki bu kötü ekonomik koşullara tepki içinde oylarını kullandılar.Ülkedeki en mağdur kimlik olan Kürt kimliğinin davranışı da çok farklı olmadı. Kimliğine ve kimliğini temsil eden siyasi partisinin politikalarına çok bağlı olan Kürtler, büyük şehirlerde kimliklerinin işaret ettiği gibi davranmadılar. Özellikle İstanbul’da yaşayan Kürtlerin önemli bir kısmı partilerinin adayları yerine Ekrem İmamoğlu’na yöneldiler. Denebilir ki İmamoğlu’nun başarısının arkasında Kürtlerin oyları da var.
Aynı duygu ya da düşünce örneğin İstanbul gibi bir şehirde neden geçerli olsun ki? İstanbul gibi içinde kendi kimliğinden başka kimliklerin de olduğu kozmopolit bir şehirde bir Kürt insanın davranışı “birlikte yaşamak” olarak biçimlenir ve burada da şehri yönetecek kimliğin partisinin hangisi olacağına, kendi kimliğine düşmanca davrananla davranmayan arasında, kendi ekonomik sorunlarına sıcak yaklaşanla yaklaşmayan arasında bir değerlendirme yaparak karar verir.Bu nedenle de ben sık sık Anadolu’da yaşayan Kürtlerle büyük şehirlerde yaşayanların farklı davranışlarına dikkat çekmeye çalıştım. O nedenle de Kürt siyasetinin bunu dikkate alarak bir strateji geliştirmesi gerektiğini söyledim. Bu düşüncenin mantığı ise oldukça basitti. Örneğin Diyarbakır’da ya da Mardin’de yaşayan bir Kürt insanını düşünün. Bu şehirleri kendi şehirleri olarak düşündüğünden kendi kimliğini temsil eden siyasi partinin adayını desteklemesi gerektiği duygusuna sahip olması kadar normal bir duygu ya da düşünce olabilir mi?Ama aynı duygu ya da düşünce örneğin İstanbul gibi bir şehirde neden geçerli olsun ki? İstanbul gibi içinde kendi kimliğinden başka kimliklerin de olduğu kozmopolit bir şehirde bir Kürt insanın davranışı “birlikte yaşamak” olarak biçimlenir ve burada da şehri yönetecek kimliğin partisinin hangisi olacağına, kendi kimliğine düşmanca davrananla davranmayan arasında, kendi ekonomik sorunlarına sıcak yaklaşanla yaklaşmayan arasında bir değerlendirme yaparak karar verir.Bu çerçeveden bakarsak Anadolu’da Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde DEM Partinin aldığı sonuçlar her şeye rağmen bir başarıya tekabül ediyor. (Her şeye rağmen dememin nedeni ilçe ve belde düzeyindeki kayıplar). Ama açıktır ki DEM partinin adayının İstanbul’da yüzde 2 gibi bir oy alması ise bir “başarısızlığa” tekabül ediyor. Ama doğrusu ben bu oranın ima ettiği başarısızlığın bir partisel başarısızlıktan çok parti yönetiminin aldığı bir kararın başarısızlığı olarak okumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü alınan yüzde 2 oyun İstanbul’da DEM’in parti olarak potansiyelini yansıtmaktan çok uzak olduğu aşikar.Sonuç olarak DEM partinin de içinde olduğu muhalefet cephesi AKP’ye karşı önemli bir başarı elde etti. Ama unutmamak gerekir ki Erdoğan ve arkadaşlarında oyun çoktur. O nedenle de demokrasi ve özgürlük alanlarını genişletmeye yönelik duyarlılıkları paylaşarak yol yürümek gerekiyor. Çünkü yolumuz uzun…
Yorum Yazın