Dönüm noktası bir ziyaret 

Dönüm noktası bir ziyaret 

Dış politika tutumuna dair verdiği net ipuçları bakımından da önemli bir dönüm noktası İmamoğlu’nun Almanya ziyareti… Türkiye dışındaki T.C. kökenleri üzerinde etkisi ve dünyadaki siyasetçiler tarafından nasıl karşılanmaya başladığı bakımında da verdiği işaretlerden ötürü de tabii.

Belki kendisi bile farkında değildir ama Almanya ziyareti, Ekrem İmamoğlu’nun siyasi tarihinde bir dönüm noktası oldu. İmamoğlu, henüz Almanya’ya yola çıkmışken, Yeni Arayış’taki “İmamoğlu’nun Almanya ziyareti: İki ülke ilişkilerini yerelden kurtarmak mümkün mü?” başlıklı yazıda şöyle yazmıştık:

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Almanya ziyareti, tam da iki ülke ilişkilerinin “kayıp geleceğin meçhulüne” sürüklendiği bir dönemde gerçekleşiyor. Yerel yönetimler üzerinden kurulacak sosyal ve ekonomik bağlar, oluşturulacak projeler, Türkiye ve Almanya’nın ulusal çapta tıkanmış ilişkilerine alternatif oluşturabilir. Üstelik de, sadece İstanbul özelinde değil; Ekrem İmamoğlu’nun Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı da olduğu göz önüne alınırsa, Türkiye genelindeki yerel yönetimlerle Almanya’dakiler “kayıp dönemi”, kazanç dönemine çevirebilirler.”

Bu ziyaret, gerçekten de dış politikada alternatif bir yol açan nitelikte oldu. İmamoğlu’nun kendisi için de bir dönüm noktası çünkü, Türkiye’de kamuoyunun liderlere bakarken sorguladıkları en önemli kriterlerden birinden tam puan alacak, açıkçası gerçekten de başarılı örnek vermiş oldu. Araştırmalarda, odak gruplarında “liderlik” konusundaki görüşlerine başvurduklarımız, kamuoyunu temsil eden örneklemdekilerin dönüp dönüp tekrar ettiği, destekleyecekleri liderde aradıkları başlıca özelliklerden biri; “Bizi, dünyada nasıl temsil eder?”.

Bu sorunun yanıtını İmamoğlu, Almanya’dan güçlü biçimde vermiş oldu: değil, muhalefetten ve yerel yönetimlerden bir isim olarak, hükümetten bir ismin programının olabileceğinin ötesinde yüklü ve üst düzey temaslar kurdu.

Hem, Yeşiller’den Dışişleri Bakanı Annelena Baerbock, Liberaller’den Maliye Bakanı Christian Lindner ve Sosyal Demokratlar’dan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınmadan Sorumlu Devlet Bakanı Niels Annen ile, federal düzeyde olabilecek en üst düzey seviyede görüşmeler gerçekleştirdi İmamoğlu…

Hem de, eyalet düzeyinde yüksek profilli temaslarda bulundu. Öncelikle, İstanbul’un “kardeş şehirlerinden”, başkent ve ülkenin en büyük kenti Berlin’in Hıristiyan Demokrat Parti’den Belediye Başkanı Kai Wegner ile son derece sıcak geçen bir buluşma gerçekleştirdi. Yine yerel yöneticilerle temasları arasında, Köln’ün bağımsız Belediye Başkanı Henriette Reker ve Düsseldorf’un Hıristiyan Demokrat Partili Belediye Başkanı Dr. Stephen Keller ile görüşmeler de yer aldı.

Türkiye’nin siyasetçilerine, hak ve özgürlükler konularının gündeme getirilmediği bir noktada; İmamoğlu’na tam da bu alanda “ortak” muamelesi yapılması elbette çok önemli…

Hak ve özgürlükler üzerinden kurulan köprüler

Yerel siyasetin güçlü bu isimleri arasından Reker, insan hakları alanındaki ödün vermez duruşuyla bilinen bir avukat. Reker, 2015 göç krizi döneminde mültecilere yönelik tavizsiz destek çıkan tavırları öfkelendiğini söyleyen bir Alman’ın da bıçaklı saldırısına uğramış; yoğun bakımdayken Köln Belediye Başkanlığı’na Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller’in desteğiyle seçilmişti. Reker, İmamoğlu’na, “Dünyaya örnek, hoşgörü dolu yerel yönetim adımlarınızı görüyor ve bu güçlü, barış dolu adımlarınızı birlikte dünyaya örnek seviyeye taşıyacağımıza olan inancım tamdır” diyerek, hak ve özgürlükler üzerinden “muhabbet” gösterdi.

Benzer biçimde, “hak ve özgürlükler” vurgusu yapan bir diğer isim de Berlin Belediye Başkanı Wegner idi. Wegner, İmamoğlu’na şöyle dedi: “Berlin özgürlük v demokrasiyi temsil ediyor, İstanbul da özgürlük ve demokrasiyi temsil ediyor. İstanbul Belediye Başkanı olarak sizi burada ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyorum.” Herhalde, İmamoğlu değil de, “diğer isim” seçilmiş olsa, Wegner de “İstanbul’un hak ve özgürlükleri temsil ettiğinden” dem vuruyor olmayacaktı.

Kaldı ki, artık “kayıp vaka” gözüyle bakılan Türkiye’nin siyasetçilerine, hak ve özgürlükler konularının gündeme getirilmediği bir noktada; İmamoğlu’na tam da bu alanda “ortak” muamelesi yapılması elbette çok önemli…

Ancak, İmamoğlu’nun Almanya’nın federal ve eyalet siyasetçilerinden gördüğü saygının (ve hatta dostluğun) tek sebebi, karşılarında kendilerine denk ve benzer çizgide bir “lider” ile karşılaşmak değil sadece.

İmamoğlu’nun tabandaki karşılığının ve “pozitif siyaset” etkisinin de farkındalar.

Almanya, Türkiye ile Avrupa’nın ilişkilerinde de sembolik öneme sahip bir ülke olarak, “Avrupa’dan Türkiye’ye” mesaj vermek için en kritik nokta. Bir de tabii, Ekrem İmamoğlu’nun en büyük yeteneklerinden biri olan “sokak diplomasisini” Almanya’da da konuşturması, Türkiye’ye gidecek mesajlarda etkili.

“Hiçbirimizin kabullenmeyeceği, dünyanın neresinde olursa olsun kabullenmeyeceğimiz bir olay. Kaldı ki Türk-Alman ilişkileri, çok daha farklı bir boyutta 60 seneleri aşan çok hassas bir diyalog, çok emek verilmiş bir geçmiş var. Sadece bir umut ve bir göç değil, aynı zamanda bir emek var ve karşılıklı bir diyalog var”.

İmamoğlu, Köln’de kentin Türk mahallesi Keup Strasse’yi gezdi; burada da büyük ilgi gördü. Yaşını almış bir “gurbetçi” kadının, “Gerçekten burada mısın?” diyerek neredeyse gözyaşları içinde bir sevinçle İmamoğlu’na sarılması, yakınlarını arayıp cep telefonları üzerinden İmamoğlu ile konuşturanların samimi ilgisinden bahsediyorum.

“Pozitif siyasete” gelince; Neo-Nazi örgüt NSU’nun, 2004’te bombalı saldırısına uğrayan Özcan ve Hasan Yıldırım kardeşlerin berber dükkanına da gitti İmamoğlu. Yıldırım kardeşler, önyargılı yaklaşımlarla, terör saldırısının faili kendileriymiş gibi muamele görmüşler ve yedi yıl süren hukuk mücadeleleri sonucu adalet yerini bulabilmişti. İmamoğlu, Yıldırım’lara kendi amcalarından ikisinin de 1963’te Almanya’ya gurbetçi gittiğini dile getirirken, şöyle diyordu: “Hiçbirimizin kabullenmeyeceği, dünyanın neresinde olursa olsun kabullenmeyeceğimiz bir olay. Kaldı ki Türk-Alman ilişkileri, çok daha farklı bir boyutta 60 seneleri aşan çok hassas bir diyalog, çok emek verilmiş bir geçmiş var. Sadece bir umut ve bir göç değil, aynı zamanda bir emek var ve karşılıklı bir diyalog var”.

Adaletsizlikler, yanlışlara, olumsuzluklara rağmen olumluya, iyiye “yapıcı” bir tonla dikkat çekilmesi; değil Almanya-Türkiye arasında, Türkiye’nin kendi içinde ve dışında, kendi insanları arasında da yitmiş gitmiş bir durum.

Dış politika tutumuna dair verdiği net ipuçları bakımından da önemli bir dönüm noktası İmamoğlu’nun Almanya ziyareti…Türkiye dışındaki T.C. kökenleri üzerinde etkisi ve dünyadaki siyasetçiler tarafından nasıl karşılanmaya başladığı bakımında da verdiği işaretlerden ötürü de tabii.

Sezin Öney

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir