Neonazizm ile İslamcı faşizm arasındaki salıncakta Alman demokrasisi

Neonazizm ile İslamcı faşizm arasındaki salıncakta Alman demokrasisi

Bir tarafta Federal Parlamento’yu darbe ile ele geçirerek, milletvekillerini rehin alıp, güya “Prens” unvanı taşıyan birine taç giydirip ülkeyi faşist monarşiye geçirme hayalleri kuran İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger) adlı neonazi terör örgütü diğer tarafta Hamburg’ta düzenledikleri gösteride, “Hilafet devleti” çağrıları yapan, yasaklı İslamcı örgüt Hizb ut-Tahrir’in kontrolünde olduğu belirtilen Muslim Interaktiv adlı grup…

Almanya’da şu sıralar gündem epeyce hareketli. Bir tarafta Federal Parlamento’yu darbe ile ele geçirerek, milletvekillerini rehin alıp, güya “Prens” unvanı taşıyan birine taç giydirip ülkeyi faşist monarşiye geçirme hayalleri kuran İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger) adlı neonazi terör örgütü diğer tarafta Hamburg’ta düzenledikleri gösteride, “Hilafet devleti” çağrıları yapan, yasaklı İslamcı örgüt Hizb ut-Tahrir’in kontrolünde olduğu belirtilen Muslim Interaktiv adlı grup… Almanya’nın faşizm ile imtihanı bitmek bilmiyor.

Avrupalı post-faşistler ile fundamentalist İslamcıların, varlıklarının devamını sağlamak adına birbirlerinden beslendiklerini biliyoruz. Karşılıklı sarf ettikleri nefret dolu sözler ve intikam yeminleri arasında asılı duran vaziyetin, genel ilişki dinamiği açısından salt motivasyon amaçlı kullanıldığı anlaşılıyor. Öncelikle kimliğin, kirlenmiş zihin dünyasında yaratılan bir diğer “ötekiye” göre kurgulanması, varlığın sürdürülebilmesi için sürekli olarak bir düşmana ihtiyaç duyulması, tam bir akıl hastalığı durumu. Bu akıl hastalığının en ileri evresi de radikalizm ve fundamentalizm. Dünya halklarının “kardeşlik” bilinci etrafında bir araya geldiği, bu bilincin de “savaş ve nefret beni yok eden bir organizmadır” ilkesi etrafında kenetlendiği yeni bir yaşam formatına evrilmesinin önündeki en büyük engel, biyolojik, kültürel ya da dinci faşizmdir.

Bugün radikalizm, dünyada 1930’larda olduğundan daha tehlikeli bir şekilde yükseliyor. Post-faşist hareket, yanına İslam fundametalizmi zeminli cihadist-faşist hareketleri alarak büyümeye devam ediyor. Bu iki hareket de mitleri, dini hikâyeleri ve kültürel/dini farklılıkları öne çıkararak varlıklarını sürdürmeye çalışıyor.

1930’LARDAN DAHA TEHLİKELİ BİR YÜKSELİŞ

Bugün radikalizm, dünyada 1930’larda olduğundan daha tehlikeli bir şekilde yükseliyor. Post-faşist hareket, yanına İslam fundametalizmi zeminli cihadist-faşist hareketleri alarak büyümeye devam ediyor. Bu iki hareket de mitleri, dini hikâyeleri ve kültürel/dini farklılıkları öne çıkararak varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Bu bağlamda, Avrupa’da göçmenlerin ibadethanelerine yapılan saldırılar bazı kesimler tarafından “hayatta kalma içgüdüsü” olarak nitelendirilirken, köktenci imamlar ise “din düşmanı öldürmenin cennetin anahtarı olduğunu” vaaz ediyor bulundukları ülkelerde. Ezcümle şiddet, kan ve gözyaşı ırmağını besleyen yan kollar bunlar aslında ve birlikte çalışıyorlar.

Alman Gazeteci Jürgen Todenhöfer’in, radikal müslümanların aşırı sağcıların eylemlerini memnuniyetle karşıladığını vurguladığı bir röportajını okumuştum yıllar önce. Todenhöfer, terör örgütü IŞİD’ın hâkimiyetinde olan bir bölgeye yaptığı ziyarette, örgüt üyeleriyle geçen bir sohbetten kesitler anlattığı bu röportajda, “Aşırı sağcıların eylemleri çok iyi oluyor. Bu yolla saflarımıza daha fazla eleman katılıyor ve bizim eylemlerimiz de İslam aleminin gözünde meşruiyet kazanıyor” denildiğini aktarıyor. Konu bu kadar net. Bu arada, insanlık düşmanı ideolojilerin takipçilerinin zihinlerinin ne derece iğfal edildiğini de gösteriyor bu sözler. Bu genel değerlendirmenin ardından bahse konu terör örgütlerinin güncel durumlarına bakalım.

Almanya’da darbe yoluyla hükümeti devirmeyi planlamakla suçlanan, “İmparatorluk Vatandaşları” (Reichsbürger) adlı neonazi terör örgütünün üyeleri hakkında açılan dava görülmeye başlandı.

İMPARATORLUK VATANDAŞLARI MAHKEMEDE

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Almanya’da darbe yoluyla hükümeti devirmeyi planlamakla suçlanan, “İmparatorluk Vatandaşları” (Reichsbürger) adlı neonazi terör örgütünün üyeleri hakkında açılan dava görülmeye başlandı. Prens XIII. Heinrich Reuss liderliğindeki grubun, Alman Federal Meclisi’ne baskın yaparak, milletvekillerini tutuklamayı planladığı iddia ediliyor. Hedeflerinde ise Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin Genel Başkanı Friedrich Merz’in olduğu belirtiliyor. Bir de Sağlık Bakanı Karl Lauterbach’ı kaçırmak istiyorlar. Neonaziler açısından bakılırsa bu ölüm listeleri yeni değil. Daha önce de içerisinde çok sayıda solcu politikacının yer aldığı ölüm listeleri baskınlarda ele geçirilmişti.

Bu arada ilginç olan başka bir şey var. Örgütün çekirdek kadrosunda aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi üyesi eski milletvekili ve eski hâkim Birgit Malsack-Winkemann da yer alıyor. İronik olan ise AfD bugünlerde, mahkeme mahkeme gezerek, uyduruk delil ve savunmalarla “aşırı sağcı” olmadığını kanıtlamaya çalışıyor ama “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözüne atfen mahkemeler bu savunmayı bir bir reddediyor. Özellikle doğu Almanya’daki örgütler perspektifinde parti içi icraatların neredeyse tümü neofaşist kodların oldukça baskın olduğuna işaret ediyor.

Bununla birlikte Hamburg’ta “İslam düşmanlığına karşı düzenlenen protesto gösterisi”, Alman kamuoyunda yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. 2003 yılında yasaklanan Hizb ut-Tahrir hareketinin uzantısı olarak nitelenen “Muslim Interaktiv” (Müslüman Etkileşimli) girişimi tarafından düzenlenen gösteriye tepkiler her geçen gün büyüyor.

“HİLAFET DEVLETİ” ÇAĞRILARI İNFİALE NEDEN OLDU

Bununla birlikte Hamburg’ta “İslam düşmanlığına karşı düzenlenen protesto gösterisi”, Alman kamuoyunda yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Ülkede demokratik sistemi reddettiği ve “hilafet devleti” kurulmasını istediği için faaliyetleri 2003 yılında yasaklanan Hizb ut-Tahrir hareketinin uzantısı olarak nitelenen “Muslim Interaktiv” (Müslüman Etkileşimli) girişimi tarafından düzenlenen gösteriye tepkiler her geçen gün büyüyor. Gösteri sırasında örgüt üyelerinin ellerinde, “Çözüm Hilafet”, “Değerler diktatörlüğünü durdurun”, “Müslümanlar susmaz” vb. yazılı afişler taşımaları adeta infiale neden oldu.

Hamburg polisinin verilerine göre, gösteriye bin 200 kişi katıldı. Gösteri ve burada kullanılan afişler bir süre sonra sosyal medyada yayılmaya başladı. Birçok sosyal medya kullanıcısı, “AfD ile uğraşacağınıza bunlara bakın” şeklinde tepki gösterdi. İşte tam da yukarıdaki paragraflarda bahsettiğimiz birbirinden beslenme durumuna güzel bir örnek bu “AfD ile uğraşacağınıza bunlara bakın” cümlesi. Oysa ki göçmenlerin ülkeden deport edilmesinin konuşulduğu gizli toplantılar, Rusya’dan ve Çin’den casusluk karşılığında alınan rüşvetler vb. iddialarla epeyce sıkışık durumda olan AfD’ye adeta hayat öpücüğü oldu bu hilafet gösterisi. AfD, şimdi her platformda bu gösteriyi acımasızca yağmalayıp, kendisine ilişkin kirli gündemi unutturmaya çalışıyor.

Öte yandan, gösteriye ilişkin konuşan Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Almanya’da düşünceyi ifade özgürlüğünün büyük harflerle yazılı olduğunu vurgularken, “hilafet devleti” gibi taleplerin bu özgürlük sınırlarını aştığını söyledi. Faeser, “Caddelerimizde böyle radikal bir gösteriyi görmek zor katlanılabilir bir şey” diye konuştu. İlgili birimlerin bu tip gösterilere katı bir biçimde müdahale etmelerini isteyen Faeser, “radikal İslamcı ve Yahudi düşmanlarını sınır dışı etmeyi planladıklarını” söyledi.  Faeser, “Geniş çaplı yasa paketimiz şimdi yürürlükte. Bu çerçevede, Alman vatandaşlığı olmayan İslamcı ve antisemitlerin daha hızlı bir biçimde sınır dışı edilmesi kolaylaşıyor” ifadesini kullandı. Buradan, hükümetin yeni bir sınır dışı planı üzerinde çalıştığı ve hızlıca yürürlüğe koyacağı anlaşılıyor.

Fransız Sosyolog Bruno Latour, günümüz Avrupası’nın üç önemli tehditle yüz yüze olduğunu söylüyor. Nedir bunlar? Yaşlı kıtanın, “küreselleşmeyi icat etmiş ülkeler tarafından yüz üstü bırakılması”, “iklim değişikliği” ve “milyonlarca sığınmacıya bir sığınak bulma zorunluluğu”. Bunlara giderek güçlenen ve söylemleri merkez siyasete yerleşen aşırı sağcılar tarafından savlanan, “müslümanlar Avrupa kültürüne ait değil” idesinden filizlenen ırkçılığı da eklemek gerekiyor kanımca. Bu bağlamda, Muslim İnteraktiv benzeri örgütler, İslam ve Avrupa kültürü arasında kurulmaya çalışılan diyalog köprülerini hava uçurmak için var ve görevlerini layıkıyla yerine getirdiklerini görüyoruz.

Sonuç olarak, neonazizm ve İslamcı faşizm… Bunlar çürümüş, kokuşmuş bir elmanın iki yarısı gibi. Bu bağlamda, demokrasiye ve özgürlüğe her zamankinden daha kararlı bir şekilde sahip çıkmak gerekiyor. Ölümü, barutu, kanı kutsayan faşizme, faşistlere inat; yaşamı, barışı ve özgürlüğü önceleyen yaklaşımları öne çıkarmaya bugünlerde çok ihtiyacımız var.

Özgür Çoban

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir