AP seçimlerinde Yeşiller’in güç kaybı: Nedenler ve sonuçlar

AP seçimlerinde Yeşiller’in güç kaybı: Nedenler ve sonuçlar

AP seçimleri Yeşiller açısından kıta ölçeğinde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Yeşiller’in seçim kampanyalarında iklim değişikliğine atfen sık sık ve ısrarla kullandıkları “kıyamet retoriği”nin de seçmenlerde eski etkiyi yaratmadığı anlaşılıyor. Sürekli korkutucu senaryolar dinleyen seçmen, bu tür söylemlere karşı hızla duyarsızlaştı. Gençlerin, “Almanya’dan göçmenleri gönderip, size daha güzel bir gelecek kuracağız” diyen neofaşist AfD’ye yönelmesini bu durumu somutlayan bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin ardından sonuçları değerlendirirken genellikle kazananları konuştuk. “Neofaşistler oylarını artırmaya devam ediyor”, “Muhafazakârlar birinci oldu” vs… Peki ya kaybedenler? Örneğin; bir önceki seçimin yıldızı Yeşiller… Avrupa antifaşist cephesinin önemli bileşenlerinden olan Yeşiller, bir önceki seçime göre büyük oranlarda oy kaybederek tabir yerindeyse “çakıldı”.    

AP seçimlerinde, Yeşiller’in kıta genelinde büyük güç kaybına uğramasının sonuçları olacaktır elbette. Öncelikli olarak bu durum, hem Avrupa siyasetinde hem de çevre politikalarında önemli değişimlerin habercisi olabilir. Bu bağlamda, demokrasinin selameti açısından, Yeşiller’deki bu düşüşün altında yatan sebepler ile bu durumun sonuçları ve etkilerinin oluşumuna katkıda bulunabileceği olası senaryolar üzerine kapsamlı bir analiz yapmak oldukça önemli.

Bununla birlikte, AP seçimleri Yeşiller açısından kıta ölçeğinde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Yeşiller’inseçim kampanyalarında iklim değişikliğine atfen sık sık ve ısrarla kullandıkları “kıyamet retoriği”nin de seçmenlerde eski etkiyi yaratmadığı anlaşılıyor. İklim değişikliğinin aciliyetinedikkat çekmek için kullanılan sert diskurun seçmenin oy tercihi üzerinde olumsuz bir etki yarattığını düşünüyorum. Sürekli korkutucu senaryolar dinleyen seçmen, bu tür söylemlere karşı hızla duyarsızlaştı ve partinin “olası kıyamet”e ilişkin sunduğu çözümleri yetersiz bulmaya başladı. Özellikle genç seçmen, daha yapıcı ve umut verici söylemler dinlemek istiyor. Gençlerin, “Almanya’dan göçmenleri gönderip, size daha güzel bir gelecek kuracağız” diyen neofaşist AfD’ye yönelmesini bu durumu somutlayan bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Almanya ve İsviçre, Yeşiller’in en güçlü olduğu ülkeler. Ancak, son seçimlerde Yeşiller bu iki ülkede de ciddi oy kayıpları yaşadı. Almanya’da Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in seçim kampanyasında kullandığı sert dil, seçmen üzerinde beklenen etkiyi yaratmadı. İsviçre’de ise yine Yeşiller Partisi Başkanı Lisa Mazzone ve Genel Sekreter RahelEstermann’ın iklim değişikliğine ilişkin söylemleri, seçmenlerin partiden uzaklaşmasına neden oldu. Seçmen, oy vermeyerek, Yeşiller’in resmettiği olası felaket senaryolarına yönelik sundukları çözümlerin, pek de çözüm olmadığını ifade etmiş oldu. Yeşiller’in iklim değişikliği meselesini “olası bir kıyamet” tablosu eşliğinde anlatırken, bu kıyamete ilişkin sağlam olmayan, basit çözüm önerileriyle gelmeleri seçmende, “Çok abartıyorlar. Öyle olmasa konuyu daha fazla ciddiye alırlar ve daha gerçekçi önerilerle gelirlerdi” duygusunun belirmesine neden oldu.  

AP seçimlerinde, Yeşiller’in yaşadığı güç kaybı, birçok faktörün birleşiminin bir sonucu olarak görülmeli. Kıyamet söylemleriyle desteklenen “panik retoriği”, nükleer enerji konusundaki tutum, parti içi çatışmalar ve muhafazakâr seçmenin tepkisini, partinin yaşadığı “çakılma” halinin bileşenleri olarak değerlendirmek gerekiyor.

KIYAMET RETORİĞİNİN OLUMSUZ YANSIMASI

Diğer yandan, Yeşiller’in kıyamet retoriği ve nükleer enerjiye karşı sert tutumu, özellikle “muhafazakâr seçmen”in partiden uzaklaşmasına neden oldu. Bu seçmen grubu, iklim değişikliği ile mücadelede daha pragmatik bir yaklaşım benimseyen partilere yöneldi. Almanya’da Hristiyan Demokratlar (CDU), bu grubu kendisine çekmeyi başardı. Muhafazakâr seçmen, Yeşiller’in sunduğu radikal çözümler yerine, sanayi ve ekonomik büyümeyi de göz önünde bulunduran çevre politikalarını tercih etti.

Bu bağlamda, AP seçimlerinde, Yeşiller’in yaşadığı güç kaybı, birçok faktörün birleşiminin bir sonucu olarak görülmeli. Kıyamet söylemleriyle desteklenen “panik retoriği”, nükleer enerji konusundaki tutum, parti içi çatışmalar ve muhafazakâr seçmenin tepkisini, partinin yaşadığı “çakılma” halinin bileşenleri olarak değerlendirmek gerekiyor.

Avrupa’nın geneline ilişkin bir değerlendirme yapacaksak olursak; Belçika, Fransa, Almanya ve İtalya, liberallerin ve Yeşillerin en ağır yenilgileri yaşadığı anahtar ülkeler arasında yer alıyor. İnsan onuruna yakışır konutlara erişim eksikliği, yüksek enflasyon oranları ve Ukrayna’daki savaşa verilen ulusal tepkiler ile birlikte aşırı sağın bu rüzgârı arkasına almasının Yeşillerin gerilemesinde elbette payı bulunuyor.

Öte yandan, Avrupa genelinde, geleneksel partiler yerini yeni ve farklı siyasi hareketlere bırakıyor. Burada son AP seçimlerinde büyük bir çıkış yakalayan Avrupa yanlısı sol/liberal parti “Volt” örnek olarak gösterilebilir. Bu durum, Yeşillerin seçmen tabanını genişletmekte zorlanmasına neden oluyor. Ayrıca, sağ merkez partilerin ve aşırı sağın artan popülaritesi, Yeşillerin oylarını bölerek güç kaybetmesine yol açtı.

Yukarıda da belirttiğim gibi rakip partilerin stratejilerinin de Yeşillerin başarısızlığında payı var. Özellikle merkez sağ ve sol partiler, “çevre” ve “sosyal adalet” konularında daha proaktif politikalar benimseyerek, Yeşillerin oy tabanını kendilerine çekmeyi başardılar.

Alman Yeşiller’den politikacı Terry Reintke, AP seçimlerinin ardından yaptığı açıklamada, AP’deki anti-demokratik güçlerin yükselişine dikkati çekti. AP’de istikrarlı demokratik çoğunluğa ihtiyaç olduğunu vurgulayan Reintke, Yeşiller’inzayıf seçim performansında Korona salgı, Rusya-Ukrayna savaşı ve enflasyonun etkilerinin etkili olduğunu söyledi.

Görünen o ki bir zamanlar Yeşil siyaset için potansiyel olarak erişilebilir olan seçmen grupları bu kez büyük ölçüde demobilize oldu. Yakın geçmişte Yeşilleri “siyasi alternatif” olarak tercih eden çok sayıda seçmenin, Yeşillere sırtını döndüğünü ya da sandığa gitmediğini görüyoruz. Bu demobilizasyonun kalıcı olmaması için Avrupa seçimlerindeki kampanyanın eleştirel bir incelemesinin yardımcı olabileceğini düşünüyorum.

Peki Yeşiller’in toparlanma şansı var mı? Bu, nasıl bir özeleştiri süreci işletecekleriyle ilgili. Öncelikle, politikalarını seçmenlerin ekonomik ve güvenlik endişelerini göz önünde bulundurarak yeniden şekillendirmeleri gerekiyor. Ayrıca, yerel düzeyde daha etkili kampanyalar yürüterek ve seçmenlere somut çözümler sunarak güven tazelemeleri iyi olur.

Sonuç olarak, Yeşiller, Avrupa Parlamentosu’ndaki diğer partilerle işbirliği yaparak ve politikalarını daha geniş bir seçmen kitlesine hitap edecek şekilde revize ederek yeniden güç kazanabilirler.

Almanya’da birçok insan tabiri caizse doğu eyaletlerde yapılacak seçimleri “korku dolu gözler” ile bekliyor. Burada, kendisi ile -çok zor olsa da- çalışmayı kabul edecek bir parti bulursa faşist partinin eyalet hükümetleri kurma riskinden bahsediyoruz.

DOĞU ALMANYA’DA SEÇİM KORKUSU  

Yukarıda değindiklerimiz perspektifinde Almanya’nın doğusundaki eyaletlerde Eylül ayında yapılması planlanan seçimlere de değinmek istiyorum. Doğu eyaletleri için söylenecek ilk şey sanırım aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif’in (AfD) kalesi olmaları. AP seçimlerinde faşist parti doğuyu silip süpürdü adeta. Bunun birçok nedeni var ama yazının bu kısmında faşist partinin bölgede güçlü olmasının yarattığı tedirginlikten bahsetmek istiyorum.

Berlin Hür Üniversitesi Otto-Suhr Siyasi Bilimler Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Thorsten Faas, bu konuyu değerlendirirken, “Doğu Almanya’da seçmenlerle partiler arasındaki bağlar çok daha gevşek. Bu da yerleşik partilerin orada başarılı olmasını gerçekten çok daha zor hale getiriyor. Hükümetten memnuniyetsizlik de orada çok daha fazla. Bu yüzden ‘tepki partilerine’ daha sık oy veriliyor” diyor.

AfD’nin Almanya’nın doğusundaki başarısına ilişkin olarak, buradaki faktörün AfD içindeki kişiler olmadığını ifade ederek, “AfD, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ve göç konularına ilişkin diğer partilerden farklı pozisyonları savunuyor. Bu, Doğu Almanya’da geniş destek buluyor ve hükümete yönelik memnuniyetsizlik de özellikle Doğu Almanya’da çok yüksek” dedi. Faas, AfD’nin bunu sistematik olarak kullanmaya çalıştığını ve başarılı olduğunu belirtiyor.

Özetle, Almanya’da birçok insan tabiri caizse doğu eyaletlerde yapılacak seçimleri “korku dolu gözler” ile bekliyor. Burada, kendisi ile -çok zor olsa da- çalışmayı kabul edecek bir parti bulursa faşist partinin eyalet hükümetleri kurma riskinden bahsediyoruz. Doğuda bazı küçük belediyeleri ele geçiren AfD’lilerin ilk icraatı, Nazi rejiminin Yahudi soykırımı yapmakta kullandığı toplama kapmlarına öğrencilerin yaptığı ziyaretleri kısıtlamak oldu. Aslında “soykırım diye bir şey olmadığını” öne süren neofaşistlerin ilk icraatlarının bu olması pek yadırganacak bir hâl değil.

Almanya’yı Eylül ayında yoğun bir gündem bekliyor. Bu sadece seçimle ilgili değil. Alman demokrasisinin direkt kendisiyle ilgili. Diğer yandan, hükümet için zor bir dönem. Koalisyonu oluşturan tüm partiler AP seçimlerinde büyük miktarlarda oy kaybetti ancak erken seçim Almanya’da pek rastlanan bir durum değil. Karışık bir dönem, karışık bir Almanya…

Herkese kolay gelsin.

Özgür Çoban

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir