Derviş’i anmak ya da Türkiye’nin öğütücü gücünü görmek

Derviş’i anmak ya da Türkiye’nin öğütücü gücünü görmek

Anmada katılımcıların da ifade ettiği gibi Derviş, Türkiye için bulunduğu her platformda, her yerde çok çabaladı ancak Türkiye’de yeterince anlaşılamadığı için bunda yeterince başarılı olamadı.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin gelecek vaat eden akademisyenlerinden Dr. Cana Tülüş Türk’ün daveti ile ölümünün birinci yılında Kemal Derviş’i anma toplantısına katıldım. 

Kemal Derviş’i tanıyan, onunla çalışmış gazeteciler, akademisyenler ve yakın dostları vardı anmada. Osman Ulagay, Meral Tamer, Sedat Ergin, Can Selçuk, Sinan Ülgen, Murat Sabuncu, Asaf Savaş Akay, Celal Göle bu isimlerden bazılarıydı. 

Anmanın ev sahibi Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü ve yazarımızı Fuat Keyman idi. 

Keyman açılış konuşmasını yaptı. Sonrasında Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici konuşma yaptılar. 

Anmanın onur konuğu 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül idi. Gül konuşmasında Derviş’le olan tanışıklıklarını ve AKP’nin ilk yıllarından bazı önemli anekdotları paylaştı. 

Anmanın son bölümünde ise yakın dostları Fuat Keyman, Celal Göle ve Asaf Savaş Akat, Derviş’in gençlik yıllarından başlayarak onun farklı kişisel özelliklerini anlattılar. 

Derviş’in Türkiye’ye gelişini ve yaptıklarını takip eden biri olarak bilmediğim pek çok yönünü de bu anmada öğrendim. 

Gül, konuşmasında önemli bir itirafta da bulundu. “Şimdi bütün bu zor işleri yaptıktan sonra tabii demokrasinin cilvesi bir erken seçim söz konusu oldu. Ve erken seçimde hükümet seçimi kaybetti. Seçimi biz kazandık. … Kemal Beyle beraber güçlü ekonomiye geçiş programını hazırlayan Devlet Planlama Teşkilatı’ndaki bazı arkadaşlarımla, uzmanlarla beraber uzun müddet çalışma içerisinde hükümet olarak nasıl bir program uygulayacağız çalışmasını yapmıştık. Bize adeta tesviye edilmiş bir arazi kaldı ve biz bu arazi üzerinde çalıştık.”

GÜL’ÜN İTİRAFLARI 

Anmada konuşma yapan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Derviş, 2001’deki Anayasa krizinden sonra 13 Mart 2001’de Ekonomiden Sorumlu Bakan olarak 57. Hükümet’te görev aldığı dönemde Fazilet Partisi’nde idi. Partisi kapatılınca AKP’nin kurucuları arasında yer aldı. 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında Başbakan oldu. 

 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (Foto: Sabancı Üniversitesi Pazarlama ve Kurumsal İletişim Ekibi

Gül konuşmasına, Derviş’e yaptıkları için teşekkür ederek başladı. 

Gül; “Ne yazık ki Türk siyasetinin bir alışkanlığı var, seçim kazanmak için popülizm yapılır ve bu da tabii uzun vadede büyük ekonomik krizlerin iklimini oluşturur. Onlarla hepimiz karşılaşırız ve neticede onların maliyetini de hep beraber öderiz. Geçmişten de ders alınmadığı için bu krizler ne yazık ki tekrarlanır, bir adım ileri bir adım geri gideriz. Kasım 2000’de ve Şubat 2001’deki krizler kaçınılmaz krizlerdi. O zamana kadar ertelenmiş, ihtiyaç duyulan yapısal reformlar vardı. Bunların hepsinde köklü değişikliklere gitmek lazımdı. Sistem de Türkiye de o zaman dışarıdan ve içerden gelecek şoklara hazır değildi. Neticede içerdeki bir şok kriz birdenbire her şeyi alt üst etti ve her şey kontrolden çıktı. … Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Kemal Bey’i davet etti ve ülkenin altüst olmuş ekonomisinin düzeltilmesiyle ilgili ona görev verdi. O da bu zor görevi kabul etti. Siyasetçi olmadığı için siyasi jargonu kullanmayarak işe başladı. Siyasi motivasyonla da hareket etmedi. Ve bunları yaparken de Hazine’nin değerli uzmanlarıyla bütünleştiler ve hep birlikte çalıştılar.”

Yapılan yasa değişikleri ve reformların önemini anlatan Gül, bu arada önemli bir itirafta da bulundu. 

“Şimdi bütün bu zor işleri yaptıktan sonra tabii demokrasinin cilvesi bir erken seçim söz konusu oldu. Ve erken seçimde hükümet seçimi kaybetti. Seçimi biz kazandık. … Kemal Beyle beraber güçlü ekonomiye geçiş programını hazırlayan Devlet Planlama Teşkilatı’ndaki bazı arkadaşlarımla, uzmanlarla beraber uzun müddet çalışma içerisinde hükümet olarak nasıl bir program uygulayacağız çalışmasını yapmıştık. Bize adeta tesviye edilmiş bir arazi kaldı ve biz bu arazi üzerinde çalıştık. İlk beş yıl o zaman hazırladığımız acil eylem planında bütün bu reformların derinleşmesine çalışmasını, bunların ince ayarlarını yaptık.”

Bugün ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhranı düşündüğümüzde değişen ve yapılmayan çok şey olduğunu görüyoruz. Özellikle Gül’ün de ifade ettiği güçlü ekonomin güçlü demokrasinden geçtiği tespitini AKP’ye bir kez daha hatırlatmakta yarar var.

Gül: “Türkiye’de özgürlükçü sosyal demokrat parti noksanlığını Türk siyasi sisteminin noksanlığı olarak her zaman söylemişimdir çok erken yıllarımdan beri. Muhafazakâr çizgiden gelen bir insan olarak Türkiye’de böyle bir noksanlık olduğunu düşündüm. Kemal Bey işte bu noksanlığı gideren gerçek anlamda sosyal demokrat bir insandı.”

SOSYAL DEMOKRAT PARTİ EKSİKLİĞİ 

Gül konuşmasında ayrıca Derviş’in sosyal demokratlığına da vurgu yaparak şunları ifade etti; “Kemal Bey sosyal demokrat bir kişiliğe sahipti. Dolayısıyla iktisadi olarak devlet kalkınma politikalarına çok yoğunlaştı. Piyasaların kendi başına ekonomik faaliyetlerle gelişemeyeceğini bildiği için mutlaka sosyal kalkınma modelleriyle desteklenmesi gerektiğini de biliyordu. Sosyal demokrat kimliğini burada her zaman gösterdi. Kemal Bey’in bir özelliği de şuydu: Türk solundan farklı düşünürdü, küreselleşme ve uluslararası ilişkiler açısından… O bütün bunları destekleyen ve bunların faydasına inanan bir kişiydi.”

“Türkiye’de özgürlükçü sosyal demokrat parti noksanlığını Türk siyasi sisteminin noksanlığı olarak her zaman söylemişimdir çok erken yıllarımdan beri. Muhafazakâr çizgiden gelen bir insan olarak Türkiye’de böyle bir noksanlık olduğunu düşündüm. Kemal Bey işte bu noksanlığı gideren gerçek anlamda sosyal demokrat bir insandı. Ne yazık ki kıymeti bilinmedi. Sadece Amerika değil, Avrupa’da da çok büyük saygı gördüğünü ben çok yakinen bilen bir insanım. Doğrusu Türkiye için olağanüstü şekilde çalışmıştır. Türkiye’nin çıkarları için ne gerekirse kendisinden ne zaman ne rica etmişsek onların hepsini büyük bir fedakarlıkla yapmıştır. Buna bizzat şahit olan bir kişiyim. Kemal Bey’in bu sosyal demokrat tavrı bırakın Türkiye’yi kendi partisinde bile anlaşılmadı. Başörtüsü yasağının yanlış olduğunu, bu konunun bireysel özgürlük olduğunu, bu yasağı savunmanın bir sosyal demokrat akıma, siyasete yakışmayacağını, bütün bunları söyledikten sonra Kemal Bey’e ağır tepkiler gösterildi o zaman. Kemal Derviş o günlerde Türkiye’de siyasete devam etmenin pek bir anlamlı olmadığını fark etti…”

Böylece görüyoruz ki, Türkiye’de siyaset insan öğüten bir makina. Ve öyle olmaya da devam edecek. Aykırı görülen her fikir nerede olursa olsun dışlanmaya devam edecek. 

Derviş kapalı toplantılarda “öz fikrini” söylerken, kamusal alanda “resmi görüşünü” ifade ederek bir anlamda geri adım atıyordu. Bu içinde olduğu parti ile doğrudan ilgili olmalıydı. Nitekim, o dönem AKP hakkında yaptığı yapıcı eleştirilere karşı yapılan sert eleştiriler de Derviş’i Türk siyasetinden soğutmuş olabilir. 

22 YILDA DEĞİŞMEYEN  

Gül’ün konuşmasının son bölümü bana Derviş hakkında arşivimden bulduğum ilki 15 Ağustos 2002 ve 20 Temmuz 2004 yılında yazdığım bir yorum yazılarını hatırlattı. Sanırım ikisi de Radikal’de yayınlanmıştı. İlki Derviş’in solu birleştirme çabaları karşısında aldığı tepkiler, ikincisinde de geride kalan süreç yaptığı yanlışlar ve doğrular analiz edilmişti. 

İlk yazı 3 Kasım 2002 seçimi öncesi dönemim merkez medyasının  AKP’ye karşı  “sol/liberal sentez” kurdurma ve bunu da Derviş üzeriden yaptırmaları idi. Evet Derviş o dönem AKP’ye karşı güçlü bir siyasi alternatifin oluşturulması gerektiğini savunuyordu ama bu arayışın temel eksiği siyasetsizlikti.

İkinci yazı ise yaklaşık 2 yıl sonra yayınlandı.  Yazı yayınlandığı dönemde Derviş, hem CHP Genel Başkan Yardımcılığından hem de MYK üyeliğinden istifa etmiş sıradan bir milletvekili idi ama söyledikleri bir şekilde tartışıyordu. 

Derviş kapalı toplantılarda “öz fikrini” söylerken, kamusal alanda “resmi görüşünü” ifade ederek bir anlamda geri adım atıyordu. Bu içinde olduğu parti ile doğrudan ilgili olmalıydı. Nitekim, o dönem AKP hakkında yaptığı yapıcı eleştirilere karşı yapılan sert eleştiriler de Derviş’i Türk siyasetinden soğutmuş olabilir. 

Ve o yazıda da ifade edildiği gibi Derviş, sosyal demokrat parti için çok çabaladı ama belki de Türkiye’deki siyasi gerçekleri görüp bundan vazgeçti ve UNDP Genel Sekreterliği’ne aday oldu. 

Belki güncellenmesinde yarar olabilir ama o dönem kendisinin de danışmanlığını yapan Yusuf Işık’la birlikte yazdıkları “Sosyal Demokrasi ve Türkiye” Raporu Türkiye ve sol için yararlanılması geren bir metindir.

Anmada katılımcıların da ifade ettiği gibi Derviş, Türkiye için bulunduğu her platformda, her yerde çok çabaladı ancak Türkiye’de yeterince anlaşılamadığı için bunda yeterince başarılı olamadı.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir