CHP erken seçime hazır mı?

CHP erken seçime hazır mı?

Gerçekçi olup şu tespiti yapmak durumundayız; İstanbul’da da, Ankara’da da, İzmir’de de, farklı illerde de şu an yaşananlar ve tartışmalar partinin ilk seçimde iktidar yapmak için değil; yapan herkesin kendi “adamı”nın parti içinde yükselmesini ve küçük iktidarını genişletmesi için yapılmaktadır.

31 Mart sonra başlayan süreçte, erken seçim isteyen biz olmayacağız; halkımız isterse seçim isteriz diyen CHP lider Özgür Özel, Erdoğan’nın siyasetin yumuşaması, Özel’in siyasetin normalleşmesi, Bahçeli’nin ise her şey normal dediği sürecin sonunda Doğan Tılıç’a verdiği söyleşide halkın 1.5 yıl sonra erken seçim isteyebileceğini ifade etti.

Özel tarihi nasıl belirledi, halkın o zaman erken seçim isteyeceğini nasıl bilebildiğini bilmesek de; bunun Meclis’te bulanan ve kimi vekillerce fazla olduğu söylenen 600 milletvekilinin özlük haklarının kazanmasıyla doğrudan ilişkisi olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.

1.5 değil diyelim 2 yıl sonra erken seçim oldu; CHP bu seçime ne kadar hazır?

Evet CHP, 31 Mart’ta birinci parti oldu, ekonomi daha kötü durumda, farklı toplumsal kesimler sürekli şikayet halinde ama bütün bunlar olası erken seçimde CHP’nin birinci parti olmasını sağlar mı?

Açıkçası bu soruya bugünden cevap vermek çok kolay değil.

Bu yüzden ana muhalefet olarak CHP’nin önceliği, siyasi iktidar blokunun yaptığı siyasetin zihniyetini, tarzını ve bunların hayat bulduğu siyasal sistemin değişene kadar denge ve denetleme mekanizmaları ile güçlenmesinin siyasetini güçlü biçimde yapmak olmalıdır.

DOĞRU TANIMLARI YAPMAK

Sanırım bu noktada önceliğimiz izlediğimiz politikanın doğru tanımını yapmak olmalıdır.

Örneğin yumuşama/normalleşme sürecinde bakalım.

Gerçekten Türkiye’de hiçbir zihinsel, yapısal ve hukuksal değişim olmadan ülkenin yumuşaması, normalleşmesi mümkün mü?

AKP içinden gelen baskı, Erdoğan’ın ikna olması, onun Bahçeli’yi ika etmesinden sonra Gezi tutukluları ve/veya Osman Kavala’nın tahliye edilmesi tek başına Türkiye’de siyasi iklimi yumuşatmış ya da siyaseti normalleştirmiş olur mu?

Bu soruya evet demek mümkün değildir.

Çünkü Türkiye’de siyasi iktidar blokunun bir bütün olarak siyaset yaptığı zihniyet, siyaset yapma tarzı ve var olan sistem kısmen bile olsa denge ve denetleme mekanizmaları olarak yargının bağımsız olması sağlanmadan ne yumuşama ne normalleşme olur.

Bu açıdan eğer Türkiye içinde olduğu polarizasyon halinden çıkacaksa palyatif tedbirlerle değil yapısal değişiklerle mümkün.

Bu da sadece Bahçeli değil, devlet onayı ve izni olmadan mümkün değildir.

Bu yüzden muhalefet olarak sorunların adını ve çözümünü “doğru” bir şekilde ortaya koymak önemlidir.

Bu yüzden ana muhalefet olarak CHP’nin önceliği, siyasi iktidar blokunun yaptığı siyasetin zihniyetini, tarzını ve bunların hayat bulduğu siyasal sistemin değişene kadar denge ve denetleme mekanizmaları ile güçlenmesinin siyasetini güçlü biçimde yapmak olmalıdır.

Bunu sadece benim salon siyaseti olarak nitelediğim Meclis’te değil kamusal alanda sivil toplumla birlikte yapmalıdır.

Bu öncelik sağlanmadan izlenecek siyaset, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı içinde kendine alan açmasına yardımcı olmaktan başka bir şey değildir.

Şimdiden erken seçime, olası cumhurbaşkanı adaylarının adlarının her gün ısrarla tartışılması, 31 Mart yerel seçim sonuçları üzerinden parti içi güç dengelerini etkileme, değiştirme çabaları hep tekrar ettiğim gibi bunu yapanların “küçük iktidar”larını korumaya yarar ama CHP’nin iktidar olmasını garanti etmez. 

YARIM DEĞİŞİM İKTİDAR GETİRMEZ

Bu bağlamda ikinci ve daha önemli soruyu tekrarlayalım; CHP olası erken seçime ne kadar hazırdır?

Hemen ifade edelim ki, 29 Mayıs’ta İmamoğlu’nun adını koyalar talep ettiği “değişim” siyaseti şimdilik sadece lider ve PM değişimi ile sınırlı kalmıştır.

Bir adım ileri gitmemiştir.

Eğer değişim sadece Kılıçdaroğlu’nun gitmesi ise değişim başarılı olmuştur.

Yok eğer değişim, CHP’nin siyaset yapma tarzından örgütlenmesine, ürettiği siyasetten üye yapısına, üyelerin yenilenmesine kadar geniş bir yelpazede anlıyorsak CHP’de değişim henüz başlamamıştır.

Sadece lider ve parti yönetiminin değişmesi 31 Mart yerel seçimlerinde başarı getirmiştir ama sadece bu değişim olası erken bir genel seçimde başarı getireceğini garanti etmez.

Dahası bu sadece içerde yaşananlarla da sınırlı değildir.

Dünyada yaşanan seçimlerde otoriter/popülist liderlerin başarılı olması, göç, ekonomik sıkıntılar seçmenin tercihini ekonomiden değil çok kolayca güvenlikten yana yapmasına yol açabilir.

Ve biliyoruz ki, siyasi iktidar bloku bu konuda çok yaratıcıdır.

O yüzden CHP’nin erken seçim talep etmeden önce başlattığı değişime parti içinde, parti politikalarında öncelik vermesi ve topluma söyleyeceklerini ete kemiğe büründürmesidir. Topluma güven verecek bir söyle ve kadro kurmak durumundadır.

Şimdiden erken seçime, olası cumhurbaşkanı adaylarının adlarının her gün ısrarla tartışılması, 31 Mart yerel seçim sonuçları üzerinden parti içi güç dengelerini etkileme, değiştirme çabaları hep tekrar ettiğim gibi bunu yapanların “küçük iktidar”larını korumaya yarar ama CHP’nin iktidar olmasını garanti etmez.

Bu açıdan gerçekçi olup şu tespiti yapmak durumundayız; İstanbul’da da, Ankara’da da, İzmir’de de, farklı illerde de şu an yaşananlar ve tartışmalar partini ilk seçimde iktidar yapmak için değil; yapan herkesin kendi “adamı”nın parti içinde yükselmesini ve küçük iktidarını genişletmesi için yapılmaktadır.

Ve bunun temel nedeni de, CHP’nin bir bütün olarak büyük iktidardan olmaktan çok parti içinde sahip olunan küçük iktidar alanlarının genişletilmesi çabasıdır.

Sonuçta ‘siyaset’ siyaset sahnesinde olan herkesin maddi ya da manevi olarak tatmin olduğu bir uğraş olarak düşünülünce asıl ‘siyaset’ yapması gerekenlerin siyasetin dışında kalarak sürekli kaybedenlerin olduğu karşımıza çıkmaktadır. 

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir