İmamoğlu etkisi: CHP’de kalıcı bir iz mümkün mü?

İmamoğlu etkisi: CHP’de kalıcı bir iz mümkün mü?

CHP açısından kritik soru, İmamoğlu’nun etkisiyle oluşan kitleselleşme etkisinin partide orta ve uzun vadeli olarak bir iz bırakıp bırakmayacağı. İmamoğlu’nun etkisiyle oluşan ve CHP’yi Anadolu’nun her bölgesinden oy alabilen bir parti haline getiren kitleselleşme özelliği, ancak partinin bu dinamikleri içselleştirmesiyle gelecek kuşaklara taşınabilir.

Tüm siyasi partilerin kapatıldığı 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından CHP’nin yeniden kurularak siyaset sahnesine dönmesi 1992 yılını buldu. SHP’den ayrılan Deniz Baykal tarafından yeniden kurulan CHP, SHP’den ve 1973 – 80 arasındaki CHP’den farklı olarak evrensel sosyal demokrat değerlere ve reel toplumsal meselelere değil, ulusalcı duyarlılıklara dayanan sekter bir çizgiyi benimsemişti. Baykal’ın, iki defa kesintiye uğrasa da toplamda 16 yıla yakın sürdürdüğü CHP genel başkanlığı sürecinde CHP, kitleselleşme ve tabanını genişletme gibi iki başat meselede sınıfta kalan, istikrarlı şekilde bocalayan bir parti durumuna düşmüştü. Parti çoğu kez kendi kemik kitlesini konsolide etmekte, sandığa taşımakta ve ikna etmekte bile zorlanıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesiyle bu konudaki sınırlarını zorlamaya başlayan parti, en azından kendi kitlesini sandığa çekmeye ve CHP’ye oy vermeyen kesimlerle etkileşime girmeye başladı. Bununla birlikte esas kopuşun Ekrem İmamoğlu’nun denkleme dahil olmasıyla başladığını anımsatmak yerinde olacaktır. İmamoğlu gibi özgün bir figürün öne çıkmasıyla ve parti içerisinde anlamlı bir ağırlığa sahip olmasıyla CHP, Türkiye’nin her bölgesinden oy alabilen, her kesimden oy alma potansiyeline sahip, oy aralığını adım adım yükseltme ihtimalini masaya koyabilen, gerçek bir kitle partisine dönüşmeye başladı.

Bu hikayedeki temel meselemiz ise, İmamoğlu’nun yarattığı ve büyüttüğü bu etkinin kalıcı ve parti geleceğine iz bırakıcı bir nitelikte olup olmayacağı. Buna biraz yakından bakmakta fayda var.

İmamoğlu’nun Türkiye’nin tüm coğrafi bölgelerinden, tüm inanç gruplarından, tüm etnik gruplardan ve hatta siyasi yelpazenin hemen her kesiminden destek görebilmesi, şüphesiz siyasi tarihimizde eşine az rastlanılır bir duruma tekabül ediyor. Üstelik İmamoğlu bunu sosyal demokrat ideolojik pozisyonunu muhafaza ederek gerçekleştirebiliyor.

İMAMOĞLU NEYİ BAŞARDI?

CHP’nin kemikleşmiş ve %20-25 bandında seyreden klasik seçmen kitlesini büyütmenin ve daha önce (ya da uzun yıllardır) CHP’ye oy vermeyen seçmenin CHP’ye oy vermeye ikna edilmesinin bir zorunluluk olduğu, partide uzun yıllardır konuşulan, hakkında raporlar hazırlanan ve sayısız toplantılar düzenlenen bir meseleydi. Partinin kapısından giren herkesin dillendirdiği bu mesele, paradoksal şekilde üzerine epey konuşulmasına rağmen 2019’a kadar masada çözülmeyi bekleyen bir kronik arıza olarak kaldı.

Uzun yıllar süren çözümsüzlük ve ne yapacağını bilmemezlik hallerinin ardından İmamoğlu’nun 2014’te Beylikdüzü’nde yerel düzeyde başlayan ve 2019’daki İBB adaylığı ile fiilen ulusal düzeye evrilen kitleselleşme başarısı ise, tam da bu noktada CHP içerisindeki kronik “Nasıl kitleselleşebiliriz?” tartışmalarına son noktayı koydu. En azından İmamoğlu var olduğu müddetçe CHP’nin böyle bir meselesinin olmayacağını söylemek mümkün.

İmamoğlu’nun Türkiye’nin tüm coğrafi bölgelerinden, tüm inanç gruplarından, tüm etnik gruplardan ve hatta siyasi yelpazenin hemen her kesiminden destek görebilmesi, şüphesiz siyasi tarihimizde eşine az rastlanılır bir duruma tekabül ediyor. Üstelik İmamoğlu bunu sosyal demokrat ideolojik pozisyonunu muhafaza ederek gerçekleştirebiliyor. İlkesizlik ve tutarsızlık söz konusu olmadan, bir konu hakkındaki fikirlerini tamamen sosyal demokrat zeminde seyredecek şekilde, her zaman ve her yerde dillendirebilerek insanları ikna edebiliyor.

Bu noktada İmamoğlu’nun iki ayırıcı özelliğine dikkat çekmek elzem: Birinci faktör, İmamoğlu’nun tam anlamıyla sokağın dinamiklerine hakim bir insan olması. Her şeyden önce İmamoğlu, çocukluğundan beri sosyal, sokakla iç içe, insan ilişkilerinin anlattığı şeylere hakim bir figür. Dolayısıyla yeri geliyor koyu bir AKP’liyi ikna edebiliyor ve yeri geliyor mahalle pazarında yürürken denk geldiği kavgayı sakince ayırabiliyor, girdiği her diyalogdan kazanan olarak çıkmasını biliyor. İmamoğlu’nun ikinci özelliği ise, asla negatif kampanya tuzağına düşmemesi. Bir başka deyişle İmamoğlu, ne yapmayacağını değil de neler yapacağını anlatan, geleceğe dair karamsar değil iyimser bir tablo çizen ve bunun altını dolduran bir siyaseti tercih ediyor.

İmamoğlu’nun bu özelliklerinin en kazandırıcı ve açık halini ise 31 Mart yerel seçiminde gördük. CHP, kimi ilçelerde ve illerde ilk defa kazanırken, sayısız belediyeyi 40-50 yıl sonra kazanmasını bildi. Türkiye haritasının kırmızıya boyanmasındaki en büyük pay sahibi, şüphesiz İmamoğlu’nun yarattığı kitleselleşme etkisi ve bunun seçmende yarattığı iyimserlik ve umut oldu.

İmamoğlu’nun bir ekip siyasetçisi olması ve başarılı isimleri ön planda konumlandırabilme becerisi de CHP için bu anlamda bir avantaj. İmamoğlu’nun son beş yılda başardıkları kadar, bunları nasıl başarmaya devam ettiği ve nasıl bir siyaset metodolojisi kurguladığı, parti hafızasına ilmek ilmek kaydediliyor.

İMAMOĞLU ETKİSİNİN MUHTEMEL KALICILIĞI

Tarihsel olarak bakarsak CHP’yi her dönem farklı reflekslerle ve önceliklerle, dolayısıyla yapısal arızalarla görmek mümkün. Sözgelimi 1973 – 80 arası CHP’de kitleselleşme adına bir sorun görünmezken, partinin 1992’den 2010’a kadar süren döneme bakıldığında ağır ve kronik bir kitleselleşememe, tabanını genişletememe ve oy oranını klasik eşiğin ötesine taşıyacak şekilde büyütememe sorunlarını görmek mümkün. 2010’da Baykal’ın genel başkanlıktan ayrılmasının ardından bir dönüşüm sürecine giren CHP, söyleminde ve politika metodolojisinde değişimlere gitse de beklenen büyük sıçramayı bir türlü gerçekleştiremedi ve kemik tabanını aşabilecek sayısal desteğe ulaşamadı. İmamoğlu’nun 2019’da İstanbul’u kazanmasının ardından ivme kazanan partiye dönük ilgi, 31 Mart yerel seçimlerinde ise zirveye vurdu ve CHP eşsiz bir yerel seçim zaferi kazandı. İmamoğlu’nun kendini kanıtlamış ve parti içerisinde hiç olmadığı kadar ön planda olduğu bir denklemde girilen 31 Mart yerel seçimleri, tam anlamıyla İmamoğlu etkisinin damga vurduğu bir sonuç yarattı.

CHP açısından kritik soru, İmamoğlu’nun etkisiyle oluşan kitleselleşme etkisinin partide orta ve uzun vadeli olarak bir iz bırakıp bırakmayacağı. İmamoğlu’nun etkisiyle oluşan ve CHP’yi Anadolu’nun her bölgesinden oy alabilen bir parti haline getiren kitleselleşme özelliği, ancak partinin bu dinamikleri içselleştirmesiyle gelecek kuşaklara taşınabilir. İmamoğlu’nun neyi, nasıl yaptığını iyi idrak edebilen, bunu kendi yorumlarıyla ve nitelikleriyle ileriye taşıyabilen yeni nesil siyasetçi kuşağı, CHP’nin gelecekte de kitleselleşme ve tabanını genişletme sorunu çekmemesini sağlayacak başat faktör olabilir. İmamoğlu’nun bir ekip siyasetçisi olması ve başarılı isimleri ön planda konumlandırabilme becerisi de CHP için bu anlamda bir avantaj.

İmamoğlu’nun son beş yılda başardıkları kadar, bunları nasıl başarmaya devam ettiği ve nasıl bir siyaset metodolojisi kurguladığı, parti hafızasına ilmek ilmek kaydediliyor. Buradaki belirleyici faktör, gelecekte CHP’nin kadrolarını oluşturacak bugünün gençlerinin, bu hafızayı ne ölçüde anımsayacağı ve uygulayacağı meselesi. Ezcümle, CHP’nin gelecekte hangi yönde seyredeceği ve hangi içsel dinamiklerle karşı karşıya kalacağı, parti kadrolarının tercihleriyle şekillenecek. 2019 İstanbul seçimleri ve 2024 yerel seçimi, gelecek kuşaklar bir pusula. Bunlara sahip çıkan kazanır.

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir