Berlin’de hakimler ve Ankara’da muhalefet

Berlin’de hakimler ve Ankara’da muhalefet

Askeri darbe derken, ülke tarihinde demokrasi, kişisel haklar ile düşünce özgürlüğüne en fazla yer veren metnin, 1961 Anayasası olduğunu unutmamalıyız. Kısaca bir darbe anayasası idi. Aradan geçen 10 yıl sonra bu kez askerler tarafından budandı. Yetmemiş olacak ki, ikinci on yıla girilirken 12 Eylül 1980 de bir kez daha askıya alındı. Bizde Krala direnecek bir değirmenci Sans-Souci yok kuşkusuz. Ama muhalefet yerli mi? Kuşkulu.

Günümüzde Sans-Souci adıyla bilinen, 1750 yılında, Alman Prusya Kralı Büyük II. Frederick’in yaptırdığı, Berlin’deki Sarayın ilginç bir hikayesi vardır. Potsdam Ormanları’nda gezinirken, bir değirmenin bulunduğu tepenin konumu, imparatorun hoşuna gider. Adamlarına; değirmeni satın alıp yıkın, yerine saray yapın, talimatını verir. Ancak değirmenci malını satmak istemez.

Kral değirmenciyi çağırtır. Yanlış anladınız herhalde, ben satın almak istiyorum araziniz ve değirmeni. Satın almak istiyorum? -Yanlış anlamadım efendim. Adamlarınıza da söyledim. Değirmenim satılık değildir. Sinirlenen Kral Frederick; -benim Prusya Kralı Friedrick olduğumu bilmiyor musun yoksa? -Değirmenci; kral olduğunuzu biliyorum ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim. -Kim olduğumun farkındaysan, istersem zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Değirmenci sakince; tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde Adalet’in sloganı olan cümleyi söyler; “siz kralsınız ama Berlin’de de hakimler var.”

Değirmencinin söyledikleri; yüzyıllar boyunca, mahkeme salonlarında, yargıçların arkasındaki duvarlara asılacaktır.

Üretemeyen ekonomisi ile kayırmacılık ve ayrıcalık ekseninde, on yıllar boyunca savrulan Türkiye Cumhuriyeti, 100.Yılını geride bırakırken toplumdaki adalet arayışı sürüyor. Toplumsal dinamikler bağımsız  ve adil yargıyı bir türlü kurumsallaştıramıyor. Bu yüzden yapay çözüm arayışları da doğal olarak sonuç vermiyor.

Son günlerde; “Kamu İhale Yasasından” sonra en fazla değişiklik yapılan Anayasa’nın, bir kez daha değiştirilmesi gündemde. İktidarın üzerinde durduğu gerekçe; anayasanın bir askeri darbe -12 Eylül Darbesi kastediliyor olmalı- etkisiyle hazırlanması. 

Toplumda yükselen beklentilerin, bu iktidarın en kısa sürede gitmesi olduğu gerçeğini sezmekte gecikmek, AKP-MHP ortaklığının gündem belirlenmesine fırsat vermekten öteye geçemez. Üstelik yargının bu denli etki ve baskı altına alındığı bir dönemin, geçmişte askeri darbe yönetimlerinde bile yaşanmadığı gerçeği ortada dururken bu şans verilmemeli. 

TOPLUMDA YÜKSELEN BEKLENTİ…

İlk bakışta ne kadar demokratik ve haklı bir istek gibi görünüyor değil mi?

Oysa asıl gerekçe; çıkmaza giren ekonominin, kısa vadeli son günlerin moda deyimiyle “carry trade” işlemleriyle kurtulamayacağını görerek, tartışmaların yörüngesini değiştirmek. Muhalefetin 31 Mart Seçimlerini doğru tahlil etmesi, bu açıdan daha önemli hale geliyor.

Toplumda yükselen beklentilerin, bu iktidarın en kısa sürede gitmesi olduğu gerçeğini sezmekte gecikmek, AKP-MHP ortaklığının gündem belirlenmesine fırsat vermekten öteye geçemez.

Üstelik yargının bu denli etki ve baskı altına alındığı bir dönemin, geçmişte askeri darbe yönetimlerinde bile yaşanmadığı gerçeği ortada dururken bu şans verilmemeli. 

Askeri darbe derken, ülke tarihinde demokrasi, kişisel haklar ile düşünce özgürlüğüne en fazla yer veren metnin, 1961 Anayasası olduğunu unutmamalıyız. Kısaca bir darbe anayasası idi. Aradan geçen 10 yıl sonra bu kez askerler tarafından budandı. 

Yetmemiş olacak ki, ikinci on yıla girilirken 12 Eylül 1980 de bir kez daha askıya alındı.

Bizde Krala direnecek bir değirmenci Sans-Souci yok kuşkusuz. Ama muhalefet yerli mi? Kuşkulu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir