Kaygılı liberallerin popülizm eleştirileri neden sonuç vermiyor?

Kaygılı liberallerin popülizm eleştirileri neden sonuç vermiyor?

Ekonomi parası olanlar için eğlence, olmayanlara ise sıkıntı vermekte. Maddi hayatın yarattığı bu kitlesel korku ekonomik modernlik ile siyasi modernlik arasındaki karşıtlığı daha da derinleştirdi. Ezcümle kapitalizm demokrasiye zarar veriyor. Ulus devlete ve sosyal devlete geri dönelim, göçmenler gitsin insanların eskisi gibi işi olsun, çocuklarını rahat büyüsünler talebi sağ popülizmin en temel kitlesel dayanağı.

Seçimlerden sonra popülizm tartışması açmak bir seçim klasiği haline geldi. Son AB seçimlerini takip eden süreçte içinde “popülizm”, “faşizm”, “göçmen karşıtlığı”, “yabancı düşmanlığı” ve “küreselleşmenin krizi” gibi kavramlar geçen sayısız değerlendirme yapıldı. Liberal yorumcular yine şokta. Çünkü Fransa, Avusturya ve İtalya’da aşırı sağ seçimi ilk sırada tamamladı. Almanya’da ikinci sıraya yükseldiler. Macaristan ve İspanya’da aşırı sağı besleyen güçlü bir ivme var. Sadece AB seçimleri değil, ulusal seçimler de aşırı sağı ön plana çıkarıyor. Fransa parlamentosu için yapılan genel seçimin ilk turunu Le Pen’in partisi önde bitirdi. Bu sağ popülist dalga karşısında ise merkez ve merkez sol partiler konumlarını korumakta güçlük çekiyor. Üstelik bu daha başlangıç. ABD seçimlerini Trump kazanabilir. Avrupa ve Amerika’nın aynı anda sağ popülizme teslim olması demokratik söylemleri daha da işlevsiz hale getirecektir. 

Liberal demokrasi hasta adama dönüşmüş durumda. Artık gerçeklerle yüzleşmenin, kitlelerin aşırılığı karşısında sistemi kurtarmak mümkün mü sorusunu tartışmanın vakti geldi. Dünyadaki siyasi dengenin sağ lehine bozulmasının temel sorumlusu yarım asrı aşan bir süredir gerileyen sol. Sosyalist/sosyal demokrat blok 68 olayları ile sarsıldı. Kimliğin sınıftan daha önemli olduğu bir dünyayı kabul etmek zorunda kaldılar. Sosyalizmin devrim yapma kapasitesindeki azalış kapitalist sistemin işçi sınıfına verdiği rüşveti, yani sosyal devleti geri almasına yol açtı. Muhafazakar ve liberallerin desteğini çekmesi ile sosyal devlet sürekli bir şekilde mevzi kaybeden tarihsel bir anıya dönüştü. Emekçilerin hak ve taleplerini kapitalizm içinde korumayı amaçlayan sosyal demokrasi de sosyal devlet düzeniyle birlikte çöktü. Bugünün dünyasında sosyalist olduğunuzda devrim yapamıyorsunuz. Sosyal demokrat siyaseti benimsediğinizde ise kapitalizmi sınırlayamıyorsunuz. Kimlikçi sol yorum hariç tutulursa solcu olmanın hiçbir anlamı yok. Eşitsizliklerin daha da yoğunlaştığı açıkça ortada. Ama eşitsizlik karşısında ezilen kitleler bireyci sinizmi toplumcu bir siyaset lehine terk edemiyor. Herkesin her şeyden şikayet ettiği, ama aslında hiç kimsenin hiçbir şey yapmadığı bir dünyada sağ popülizm halka siyasal enerji veren tek akım. Trump, Meloni veya Le Pen’i dinlediğinizde heyecanlanıyorsunuz. Değişim vaat ediyor popülizm. Sürekli bir şekilde kimlik ve insan hakları tartışması yapan, teoriyi halka dayatmaya çalışan bürokratik, hatta skolastik sol jargon değişmediği müddetçe seçimleri popülistler kazanmaya devam edecek. 

Ama buradaki esas sorun popülizmin ne olduğu veya faşizme ne kadar benzediği meselesi değil, liberal demokrasilerin neden halktan bu kadar koptuğu hususudur. Halk pasif bir özneye dönüştü mevcut liberal demokratik rejimlerde. Adına karar alınan ama politik süreçlere gerçekte müdahale edilmesine izin verilmeyen yaramaz bir çocuk gibi halk.

HALK PASİF BİR ÖZNEYE DÖNÜŞTÜ LİBERAL DEMOKRATİK REJİMLERDE

Bu noktada denilebilir ki sağ popülizm bir çözüm değil aslında. Popülistler demagoji yapıyor. Ulus devlete ve sosyal devlete dönüş politik bir nostalji, kötü bir aldatmacadan ibaret. Belki de öyledir. Ama buradaki esas sorun popülizmin ne olduğu veya faşizme ne kadar benzediği meselesi değil, liberal demokrasilerin neden halktan bu kadar koptuğu hususudur. Halk pasif bir özneye dönüştü mevcut liberal demokratik rejimlerde. Adına karar alınan ama politik süreçlere gerçekte müdahale edilmesine izin verilmeyen yaramaz bir çocuk gibi halk. Yapmamız gereken şey çok açık. Elitlerin halk üzerindeki vesayetinin yumuşatılması gerek. Ekonomi ve insan hakları gibi başlıkları demokratik karar alma süreçlerine dahil ederek bürokratik aklı sınırlamayız. Tabii tüm yetkileri halka devretmenin demokrasiyi tiranlaştırdığını bilebilecek kadar fazla deneyimi olduğu insanlığın. Demokrasi yeni bir rejim değil. Ne tür tehlikeleri içinde barındırdığını hepimiz az çok biliyoruz. Ama liberalizm ile demokrasi arasındaki ilişkinin fazlasıyla liberalizm kutbuna doğru kaydığı ve bu durumun da bir yönetim/meşruluk krizine yol açtığı artık saklanamaz bir gerçek haline geldi. Trump gibi demagoglar bu gerçeği bizim yüzümüze vuran siyasetçiler sadece. Onlardaki basitliğe kızacağımıza, kitlelerin bu basitliğin arkasında nasıl sıralandığı noktasında özeleştiri yapmak zorundayız.

İnsanlar göçmenlerin gönderilmesini, bu mümkün olamıyorsa güçlü bir asimilasyon istiyor. “Ama böyle bir şey insan hakları krizine yol açar” dediğimizde vatan ile vatandaşlık arasında kurulan binlerce yıllık siyasal özdeşliği paramparça etmiş oluyoruz. Vatan ev gibidir.

VATAN EV GİBİDİR

Peki, gündelik hayatın önümüze koyduğu gündem ne? İnsanlar göçmenlerin gönderilmesini, bu mümkün olamıyorsa güçlü bir asimilasyon istiyor. “Ama böyle bir şey insan hakları krizine yol açar” dediğimizde vatan ile vatandaşlık arasında kurulan binlerce yıllık siyasal özdeşliği paramparça etmiş oluyoruz. Vatan ev gibidir. İnsanlar evinde yabancı istemiyorsa onların bu isteği göçmenlerin yaşama hakkından daha önemli. Çünkü insanlık devleti diye bir şey yok. Vatandaşlık hakları olmaksızın insan hakları da içi boş bir kavram. 

Halkın ikinci önemli talebi iş güvencesi ve ekonomik refah. Bolluk toplumundan uzaklaştık. Kimse yarınını göremiyor. Neo-liberal düzenin yaratıcı yıkımı elitlere yaratıcılık,halka yıkım getirdi. Milyarlarca insan parya gibi çalışıyor. İşini kaybetme korkusu her şeyi felç etti. Ekonomi parası olanlar için eğlence, olmayanlara ise sıkıntı vermekte. Maddi hayatın yarattığı bu kitlesel korku ekonomik modernlik ile siyasi modernlik arasındaki karşıtlığı daha da derinleştirdi. Ezcümle kapitalizm demokrasiye zarar veriyor. Ulus devlete ve sosyal devlete geri dönelim, göçmenler gitsin insanların eskisi gibi işi olsun, çocuklarını rahat büyüsünler talebi sağ popülizmin en temel kitlesel dayanağı. Demokrasi yoluyla kapitalizme müdahale etmeden sağ popülizmi durdurmak veya popülizmin faşizme kaymasını önlemek ise imkansız.  

Armağan Öztürk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir