Öğretmenlik Mesleği Kanunu teklifi hakkında bazı görüşler

Öğretmenlik Mesleği Kanunu teklifi hakkında bazı görüşler

Ülke şartlarına en uygun çözüm, MEB’in üniversitelerle işbirliği yaparak öğretmen yetiştirme sürecini düzenlemesi, daha maliyet etkin ve sürdürülebilir bir çözüm bulmasıdır. MEB’de son zamanlarda yapılmak istenenler ve yapılanlar ülke için endişe vericidir. Müfredatın sadeleştirilmesi amacıyla hazırlanan projenin aslında daha fazla dini muhtevanın müfredata dahil edilmesi projesi olduğu görülmüştür.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Meclise sunduğu Öğretmenlik Mesleği Kanunu, iki ana düzenlemeyi içermektedir. Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesi tarafından önemli maddeleri iptal edilen bir önceki Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu verilen süre bitiminden önce yenilemek, ikincisi Milli Eğitim Akademisi’ni kurmaktır.

Bu iki taslak düzenlemeden Milli Eğitim Akademisi daha sorunlu göründüğü için onunla başlamakta yarar vardır. Milli Eğitim Bakanı tarafından yapılan açıklamalara göre Milli Eğitim Akademisi kurulacak ve bu akademide öğretmen adayları seçildikten sonra iki yıl eğitim göreceklerdir. Taslakta yer alan bazı maddelerle ilgili değerlendirmeler taslaktaki madde numaraları belirtilerek aşağıda verilmektedir.

Milli Eğitim Akademisi kurulmadan da çözülebilecek bu sorun için sorulacak soru; ‘Öğretmen adaylarına 4 yıl süre ile üniversitelerde öğretilmeyen ne öğretilecektir?’ Bu tasarı öğretmen yetiştirmede Eğitim Fakültelerinin üzerini çizmekte, önemsiz ve işlevsiz hale getirmektedir.

A. MİLLİ EĞİTİM AKADEMİSİ

1. Mevcut Eğitim Sisteminin İyileştirilmesi (Madde 2, 1a-f):

Eğer Akademi kurmakta amaç, öğretmen adaylarının aldığı eğitimleri iyileştirmek ise daha basit bir şekilde birçok adım atılabilir:

– Türkiye’de hizmet öncesi eğitim öğretmenlikte üniversitelerce verilmektedir. Eğer MEB mevcut öğretmen yetiştirme sisteminden memnun değilse bunu iyileştirmek için YÖK ile gerekli işbirliğini yapabilir.

– Eğer sorun öğretmen adaylarının yeterince uygulama yapmadan okullara gelmesi ise YÖK ve üniversiteler ile yapılacak görüşmeler ve alınacak kararlarla bu sorun çözülebilir.

– Dünyada öğretmenlerin en az yüksek lisans mezunu olma oranı hızla artmakta, birçok ülke bunu şart koşmaktadır. Yüksek lisans yapma isteğinin arkasında eğitim düzeyinin yükseltilmesine ilaveten öğretmenlerin araştırma ve geliştirme kapasitesinin geliştirilmesi vardır. Ancak MEB tarafından düzenlenecek akademinin böyle bir görev üstlenmesi hem insan kaynağı açısından güç hem de bu kapasiteye sahip değildir.

– Eğer amaç yeni mesleğe başlayan öğretmen niteliğini artırmak ise en az lisansüstü derecesi isteme kararı MEB’ce kolaylıkla alınabilir.

– Eğer amaç mesleğe başlayan öğretmen niteliğini artırmak ise MEB üniversitelerden ve uygulanan müfredattan ne istediğini daha açık bir şekilde talep edebilir.

Milli Eğitim Akademisi kurulmadan da çözülebilecek bu sorun için sorulacak soru; ‘Öğretmen adaylarına 4 yıl süre ile üniversitelerde öğretilmeyen ne öğretilecektir?’ Bu tasarı öğretmen yetiştirmede Eğitim Fakültelerinin üzerini çizmekte, önemsiz ve işlevsiz hale getirmektedir. Başka ülkelerde benzeri olan akademilerde eğitim yine üniversiteler tarafından sağlanmaktadır. Bunun en güzel örneği İngiltere’de görülebilir. Öğretmen yetiştirmek için hazırlanan Eğitimde Lisansüstü Sertifika (PGCE) programları farklı üniversiteler tarafından verilmektedir. Üniversiteler kendilerine uygun alanlarda bu sertifika programlarını açmaktadırlar. Örnek olarak Oxford Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, University College London (UCL), King’s College London, Manchester Üniversitesi ve Birmingham Üniversitesi verilebilir.

Bu yasa kabul edildiğinde Milli Eğitim Akademisi’nin öğretmen yetiştirme sürecinde ağırlık kazanmasıyla Eğitim Fakültelerinde verilen dört yıllık eğitimin üzerine iki yıllık Akademi eğitimi vererek ihtiyacı olan öğretmenleri kendisi yetiştirmek isteyen ve bu şekilde ülkedeki Eğitim Fakültelerine hiç güvenmediğini gösteren tek ülke konumuna düşülecektir.

Burada daha tehlikeli bir durum 5 yıllık fakülteden yüksek lisans derecesi ile mezun olanlarla 4 yıllık fakültelerden mezun olanlar arasında ortaya çıkacaktır. 4 yıllık fakülteden mezun olan adaya iki yıl da akademide ders veriliyor ve bu eğitim toplamda adayın altı yılını alıyor ama yüksek lisans derecesi sayılmıyor.

Bu durum ayrıca eğitimde ikili bir yapıya yol açacaktır. Devlet okullarında öğretmenlik yapanlar altı yıl eğitim almış olacak, özel okullarda öğretmenlik yapanlar ise dört yıllık eğitimle aynı işi yapıyor olacaklardır. Bu büyük bir çelişkidir. Aynı bakanlığa bağlı olmalarına rağmen devlet okullarında 6 yıl eğitimli öğretmenler özel okullarda dört yıl eğitimli öğretmenler görev yapıyor olacaktır.

Daha da önemlisi ana amaçlarından birisi olan uygulama eksikliğini gidermek olan Akademide uygulamanın nasıl yapılacağı ile ilgili bir madde yoktur. Halbuki eğitimde başarılı olan ülkelerin hepsinde mesleğe başlarken ve mesleği icra ederken takip edilecek uygulama programları bellidir. Singapur’da öğretmen yetiştirme ile görevli Ulusal Eğitim Enstitüsü (NIE) programı, sınıf içi eğitim ve okullarda pratik öğretim deneyimini birleştirir. Öğretmen adayları, deneyimli öğretmenlerin rehberliğinde sınıf içi uygulama yaparlar. Finlandiya’da öğretmen adayları, üniversite eğitimi sırasında kapsamlı bir staj programına katılırlar. Bu süreçte adaylar, deneyimli öğretmenlerin gözetiminde sınıf içi öğretim deneyimi kazanırlar. Kanada’da öğretmen adayları, eğitim programlarının bir parçası olarak kapsamlı bir staj programına katılırlar. Bu stajlar, adayların sınıf içi uygulama yapmalarını ve deneyimli öğretmenlerin rehberliğinde pratik becerilerini geliştirmelerini sağlar.

Gözden kaçırılmaması gereken bir diğer husus, dünyada öğretmen yetiştirmek için kullanılan yüksek lisans ve sertifika programlarının hemen hepsinde sürenin bir yıl ile sınırlı olmasıdır. Akademi için sürenin neden iki yıl olduğu açıklanmamıştır.

2. Mevcut Öğretmen İstihdam Sorunları (Madde 2, 2):

Türkiye’de atanmayı bekleyen birçok öğretmen adayı bulunmaktadır. Bu nedenle, öğretmen adaylarının iki yıllık akademi eğitiminden sonra üç yıl bekletilmesi mevcut istihdam sorunlarını daha da karmaşık hale getirecektir. Bu süreç, öğretmenlerin mesleğe geç başlamalarına ve ekonomik açıdan zorluk yaşamalarına neden olacaktır. Ayrıca, öğretmen fazlası bulunan bir ülkede bu tür bir uygulama, mevcut işsiz öğretmen sayısını artırarak eğitim sistemine ve ekonomiye zarar verebilir.

3. Akademinin İşlevi ve Maliyeti (Madde 2, 3-5):

Milli Eğitim Akademisi kurulması fikri uzun yıllardır MEB’de tartışılmaktadır. Akademi hizmetiçi eğitimlerin düzenlenmesinde anlamlı bir işlev görür. Ancak bunun ötesinde öğretmen adaylarını yetiştirme rolünü üstlenmesi ise yukarıda ifade edilen nedenler dikkate alındığında son derece sorunludur.

Kurulması planlanan akademinin maliyetleri yüksektir ve sürdürülebilirliği belirsizdir. Sadece bir atama dönemi için hazırlık eğitimine alınacak adaylara ödenecek ücret 6 milyar TL’den fazla olacaktır. Buna, eğitim tesislerinin yapım ve bakım giderleri, adayların konaklama ve beslenme giderleri, eğitim personeline ödenecek ücretler de eklendiğinde hazineye getireceği yük çok fazla olacaktır. Ayrıca, Milli Eğitim Akademisi’nin hangi illerde kurulacağı ve hangi tesisleri kullanacağı belli değildir. Bu belirsizlikler, akademinin başarısını ve etkinliğini daha başlamadan sorgulanır hale getirmektedir.

4. Öğretmen Adaylarına Verilecek Ücret ve Süreç (Madde 2, 6-9):

Adaylara verilecek 14.000 TL ücret yetersizdir ve öğretmene verilen değeri göstermesi açısından ibret vericidir. Asgari ücretin 17.002 TL olduğu bir ülkede öğretmen adaylarına 14.000 TL vermek mesleğe yapılmış en büyük hakarettir.

Sürece bütünüyle bakıldığında, 4 yıl üniversite, en az 1 yıl KPSS, 2 yıl Akademi, 3 yıl sözleşmeli öğretmenlik çok uzun bir süreçtir. Sürecin uzunluğu ve mesleğe geç başlamaya sebep olması adayların hissettikleri güvensizliği de artıracaktır. Öğretmen adayları için bu kadar uzun ve belirsiz bir süreç oluşturmak, mesleğin cazibesini ve prestijini zedeleyecektir.

5. KPSS Puanı ve Akademi Sonuçları (Madde 2, 7):

Akademi sonunda atamaya esas puan belirlenirken KPSS puanının dikkate alınmayacağı anlaşılmaktadır. Bu gerçekten büyük bir hatadır. Yüksek lisans öğrencilerini seçerken lisans derecesini dikkate almamakla eş değerdir.

Böyle bir kararın en önemli nedeni, alanında başarılı olan ama AK Parti çizgisinde olmayan adayların elenmesine zemin hazırlamak olabilir. Bu tür bir yaklaşım, eğitimde liyakat ve adalet ilkelerinin çiğnenmesine yol açacaktır.

6. Kanun Taslağının İçeriği (Madde 2, 10):

Kanun taslağı, ödev ve sorumluluklar üzerine kurgulanmış olup öğretmenlerin haklarına değinmemektedir.

Yukarıda ele alınan maddelerin hatalarla dolu olması taslağın asıl amacının öğretmen yetiştirme sürecinde önemli bir sorumluluğun üniversitelerden alınıp asli görevleri “dindar nesli” yetiştirmek olarak görülen öğretmenlere, akademide AK Parti kültürünü aşılamaktır. Ancak hatalarla dolu bu tasarı öğretmenlerin haklarına ve çalışma koşullarına gereken önemi vermemesi, onların motivasyonunu ve performansını olumsuz etkileme potansiyeline sahip olması nedeniyle beklenmeyen olumsuz sonuçlara sebep olması çok muhtemeldir.

Akademiler için en uygun görev Akademilerin hizmet içi eğitimde kullanılmasıdır. Öğretmen yetiştirmenin son aşaması fakülte eğitimi sonrasında adayın alanında yüksek lisans yapmasıdır. Öğretmen yetiştirme modeli dünyada giderek yaygınlaşan yüksek lisansa dayalı olarak üniversitelere bırakılmalıdır.

Tasarıda ihmal edilmiş en önemli konulardan birisi uzman öğretmenlik ve baş öğretmenlik için ödenen tazminatların emeklilik maaşlarına yansımamasıdır. Bu yapılmadığı takdirde emekli maaşı ile çalışırken alınan son maaş arasındaki fark çok açılacak ve tahminen yüzde kırklara düşecektir.

B. ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ KANUN TARARISI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

1. Kapsamın Yetersizliği (Madde 3, 1):

Kanun, özel okul öğretmenleri, müfettişler, usta öğreticiler ve uzman öğreticileri kapsamamaktadır. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin asgari ücretle çalıştırılmaya mahkûm bırakıldığı mevcut düzenlemeler değiştirilmelidir. Bu düzenlemeler, maaş, ek ders, tazminat, sözleşme biçimleri ve süreleri, çalışma şartları, sigorta ödemeleri gibi hususların tamamını ele alarak adil ve hakkaniyetli bir yaklaşım sergilemelidir. Kanunun bu eksiklikleri, öğretmenler arasında adaletsizlik yaratmaktadır.

2. Personel Hakları ve Sorunlar (Madde 3, 2):

Usta öğretici, uzman öğretmen, müfettiş ve merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan öğretmen kökenli personellerin özlük hakları incelenmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Aynı işi yapan öğretmenlere farklı ücret verilmesi MEB’de kronik hale gelmiş bir sorundur. Bu düzeltilmediği gibi taslakta Akademiyi bitirip atanan öğretmenlerin sözleşmeli statüde 3 yıl çalıştırılacağı öngörülmektedir. Bu durum, öğretmenlerin çalışma koşullarında ve ekonomik durumlarında ciddi belirsizlikler yaratacaktır.

Tasarıda ihmal edilmiş en önemli konulardan birisi uzman öğretmenlik ve baş öğretmenlik için ödenen tazminatların emeklilik maaşlarına yansımamasıdır. Bu yapılmadığı takdirde emekli maaşı ile çalışırken alınan son maaş arasındaki fark çok açılacak ve tahminen yüzde kırklara düşecektir.

3. Okul Yöneticiliği (Madde 3, 3):

Okul yöneticiliği profesyonel bir meslek dalı olarak tanımlanmalıdır. Bu, okulların gelişimi açısından önemlidir. Okul yöneticileri, eğitimde liderlik yapabilen, pedagojik bilgiye sahip ve idari becerileri gelişmiş kişiler olmalıdır. Bu nedenle, yöneticilik pozisyonuna gelen kişilerin sadece öğretmenlik deneyimiyle değil, yöneticilik ve liderlik eğitimleriyle de donatılması gerekmektedir. Her öğretmenin doğuştan yönetici olabileceği MEB’in en çok kullandığı faraziyelerinden biridir ve maalesef bugüne kadar çözülememiştir. Bu nedenle okul yönetimlerinde istenilen seviyeye gelmek mümkün olmamaktadır.

4. Mülakatların Kaldırılması (Madde 3, 4):

Mülakatlar kaldırılmalıdır çünkü mülakat sistemi objektiflikten uzak olup, torpil ve kayırmacılığa yol açabilmektedir. Mülakatların kaldırılması, adaylar arasında eşitliği ve adaleti sağlamak açısından önemlidir. Objektif kriterlere dayalı bir değerlendirme sistemi oluşturulmalı ve öğretmen adayları yalnızca bilgi ve yeteneklerine göre değerlendirilmelidir. İktidar bu konuda çeşitli zamanlarda mülakatın kaldırılacağını vaat etmiş olsa da MEB’de hem öğretmen atamalarında hem de diğer alanlarda hala devam etmektedir.

5. Hizmet Sınıfı Değişimi (Madde 3, 6):

Hizmet sınıfının değişimi taslaktan çıkarılmalıdır. Bu konu siyasi ve ideolojik istismara açıktır. Hizmet sınıfı değişiklikleri, öğretmenlerin mesleki gelişimlerini ve özlük haklarını olumsuz yönde etkileyebilir.

Müfredatın sadeleştirilmesi amacıyla hazırlanan projenin aslında daha fazla dini muhtevanın müfredata dahil edilmesi projesi olduğu görülmüştür.

SONUÇ

Bu kısa değerlendirme, Milli Eğitim Akademisi’nin ve Öğretmenlik Mesleği Kanunu tasarısının mevcut haliyle öğretmen yetiştirme sürecine ve eğitim sistemine olumlu katkı sağlayamayacağını göstermektedir. Ülke şartlarına en uygun çözüm, MEB’in üniversitelerle işbirliği yaparak öğretmen yetiştirme sürecini düzenlemesi, daha maliyet etkin ve sürdürülebilir bir çözüm bulmasıdır. MEB’de son zamanlarda yapılmak istenenler ve yapılanlar ülke için endişe vericidir.

Müfredatın sadeleştirilmesi amacıyla hazırlanan projenin aslında daha fazla dini muhtevanın müfredata dahil edilmesi projesi olduğu görülmüştür. Dini nesil yetiştirmek için dini muhteva ile güçlendirilen müfredattan sonra şimdi de dini nesli yetiştirecek öğretmenlere el atılmış ve iki yıl sürecek Akademi eğitimi ile onların AK Parti ideolojisi ile donatılması hedef alınmıştır. Dini muhtevası ile ağırlık kazanan müfredat ve akademilerde ideolojik esasta yetiştirilecek öğretmenlerle verilecek eğitimin ülkeyi çağdaş çizgiden giderek uzaklaştıracağı açıktır.

 

Yusuf Ziya Özcan
Latest posts by Yusuf Ziya Özcan (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir