Vergi reformuna ihtiyaç var mı?

Vergi reformuna ihtiyaç var mı?

Türk Vergi Sisteminin sürdürülebilir sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesinin ön koşulu, vergilemenin tarafı olan bütün kesimlerin kaygılarının dikkate alınmasıdır. Vergi sistemi sadece yasalardan oluşmaz. Vergi mükellefi, denetimi, yargısı ve idaresi sistemin temel taşlarıdır. Ayrıca ekonominin gelişmişlik derecesi, sosyolojik yapı, psikolojik unsurlar ve vergi mevzuatı dışındaki yasal düzenlemeler de dikkate alınmalı.

Yazın sıcaklığını iliklerimize kadar hissettiğimiz günleri yaşıyoruz. Son günlerde sıcaklığı artıran bir konu da vergi yasalarında yapılacak yeni düzenlemeler. Türkiye’nin vergi yasalarında yapılacak yeni düzenlemeler, toplumun geniş kesimlerinde tartışılmaya devam ediyor. Mevcut vergi sistemimizin adil ve kayıt dışılığı azaltan bir yapıya sahip olduğu söylenemez. Tam tersine, günümüzün ekonomik dinamiklerine uyum sağlamada yetersiz kalan bir sistemle karşı karşıyayız.

Vergi düzenlemeleri ekonominin motoruna çomak da sokabilir, tam tersi ekonomiyi hızlandırdığı gibi gelir dağılımına da olumlu etki yapabilir. 2021’den bu yana ekonomik sıkıntılarımız her geçen gün arttı. Özellikle enflasyon ve gelir dağılımının bozukluğu canımızı acıtıyor. Böylesi dönemler reform çalışmaları için uygun zeminler yaratır. Vergi reformuna ihtiyaç olduğu konusunda toplumun tüm kesimlerinin hemfikir olduğuna inanıyorum. Henüz meclise gelen bir yasa tasarısı yok.  Bunun için hazırlıklar yapıldığını biliyoruz ve sızan bazı bilgiler üzerinden tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmaların temelinde vergi gelirlerinin artırılması olduğunu görüyorum. Sürekli yeni vergi koymak vergi gelirlerini belki artırabilir ama bu bir vergi reformu değil. Her şeyden önce gelirin hangi yaklaşımla vergilendireceği konusunda karar vermemiz gerekir.

Türkiye’de gelir vergisi, gerçek kişilerin elde ettiği gelirler üzerinden alınır ve bu vergilendirmenin temel dayanağı Gelir Vergisi Kanunu’dur. Kurumlar Vergisi de Gelir Vergisi Kanununun konusu üzerinden alınır. Kanunda yer alan gelir tanımı ve bu gelirlerin nasıl vergilendirileceği hususunda iki ana teori bulunur: kaynak teorisi ve net artış teorisi. Her iki teori de çeşitli avantajlar ve dezavantajlar sunar, ancak Türkiye’nin mevcut uygulamaları büyük ölçüde kaynak teorisine dayanır. Yeni vergi yasalarında yapılacak olası değişiklikler bu teoriler çerçevesinde değerlendirilmeli ve eleştirilmeli.

Türkiye’deki Gelir Vergisi Kanunu’na göre, ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlar vergilendirilir. Ancak, kaynağa bağlı olmayan, arızi nitelikteki kazançlar çoğunlukla vergilendirilmez. Kaynak teorisinin bu sınırlamaları, kayıt dışı ekonominin yaygınlaşmasına katkıda bulunur ve yeni gelir unsurlarının ortaya çıkması durumunda esneklik sağlamaz.

KAYNAK TEORİSİ

Kaynak teorisi, gelirleri üretim faktörlerinin getirisi olarak tanımlarken, belirli bir kaynağa bağlılık ve süreklilik gibi kriterlere odaklanır. Bu teorinin benimsenmesi, belirli gelir unsurlarının vergi dışı bırakılmasına neden olmaktadır. Türkiye’deki Gelir Vergisi Kanunu’na göre, ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlar vergilendirilir. Ancak, kaynağa bağlı olmayan, arızi nitelikteki kazançlar çoğunlukla vergilendirilmez.

Kaynak teorisinin bu sınırlamaları, kayıt dışı ekonominin yaygınlaşmasına katkıda bulunur ve yeni gelir unsurlarının ortaya çıkması durumunda esneklik sağlamaz. Örneğin, dijital ekonomi ve gig ekonomisi (işlerin ve projelerin genellikle kısa süreli sözleşmelerle veya serbest çalışma temelinde yürütüldüğü bir ekonomik model) gibi modern gelir kaynakları, bu teorinin dar kapsamı nedeniyle yeterince vergilendirilemiyor. Bu durum, vergi tabanının daralmasına ve vergi adaletinin zedelenmesine yol açmakta.

Türkiye’de vergi yasalarında yapılacak değişikliklerin, modern ekonomik dinamiklere uyumlu, kapsayıcı ve adil bir vergi sistemi oluşturmayı hedeflemesi gerekir. Kaynak teorisinin sınırlamaları göz önünde bulundurularak, net artış teorisine doğru bir yönelme, hem vergi gelirlerini artıracak hem de vergi adaletini sağlayacak.

NET ARTIŞ TEORİSİ

Net artış teorisi, belirli bir dönemdeki tüketim ve gelirdeki artış veya azalışın toplamını gelir olarak kabul eder. Bu teori, gelirin belirli bir kaynağa bağlı olmasını gerektirmez ve daha geniş bir vergi tabanı sunar.  Neredeyse her türlü harcamanın gider olarak kabul edilmesi belge düzeninin oturmasını kolaylaştırır. Net artış teorisi, ivazsız intikaller ve faktör sunumu olmayan kazançlar gibi unsurları da kapsayarak, daha kapsamlı bir vergi sistemi oluşturur.

Türkiye’nin mevcut vergi sisteminde kaynak teorisinin sınırlamalarını aşmak ve daha adil bir vergi sistemi kurmak için net artış teorisine geçiş yapması, kayıt dışı ekonomiyi daraltır ve vergi gelirlerini artırır. Bu geçişin, özellikle modern ve dijital gelir kaynaklarının vergilendirilmesi açısından önemli avantajlar sağlayacağı açık.

Türkiye’de yapılacak vergi yasası değişiklikleri, mevcut ekonomik gerçekler ve küresel trendler dikkate alınarak yapılmalı. Kaynak teorisinin sınırlamalarını aşmak ve daha kapsayıcı bir vergi tabanı oluşturmak için net artış teorisine doğru bir yönelme, vergi adaletini sağlamak açısından önemli bir adım olur. Ancak, bu geçiş süreci dikkatle yönetilmelidir.

  1. **Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele:** Kaynak teorisinin dar kapsamı, kayıt dışı ekonominin yaygınlaşmasına neden oluyor. Net artış teorisine geçiş, bu durumu düzeltmek için bir fırsat sunabilir. Ancak, vergi denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve vergi bilincinin artırılması da gerekir.
  2. **Yeni Gelir Kaynaklarının Vergilendirilmesi:** Dijital ve gig ekonomisi gibi yeni gelir kaynaklarının vergilendirilmesi, net artış teorisi ile daha etkin bir şekilde gerçekleştirilebilir. Bu, vergi tabanının genişlemesi ve devletin vergi gelirlerinin artması anlamına gelecektir.
  3. **Vergi Adaleti ve Şeffaflık:** Vergi yasalarında yapılacak değişiklikler, vergi adaletini ve şeffaflığı artırmayı hedeflemeli. Net artış teorisinin benimsenmesi, geniş bir gelir yelpazesini kapsayarak daha adil bir vergi dağılımı sağlar.
  4. **Geçiş Sürecinin Yönetimi:** Teorik değişikliklerin pratiğe yansıması sürecinde dikkatli bir yönetim gerekli. Vergi mükelleflerinin yeni sisteme uyum sağlaması için eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yapılmalı. Ayrıca, vergi mevzuatındaki değişikliklerin ekonomiye olası etkileri de titizlikle değerlendirilmeli.

Sonuç olarak, Türkiye’de vergi yasalarında yapılacak değişikliklerin, modern ekonomik dinamiklere uyumlu, kapsayıcı ve adil bir vergi sistemi oluşturmayı hedeflemesi gerekir. Kaynak teorisinin sınırlamaları göz önünde bulundurularak, net artış teorisine doğru bir yönelme, hem vergi gelirlerini artıracak hem de vergi adaletini sağlayacak. Bu süreçte, dikkatli bir planlama ve uygulama süreci, başarı için kritik öneme sahip.

Türk Vergi Sisteminin sürdürülebilir sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesinin ön koşulu, vergilemenin tarafı olan bütün kesimlerin kaygılarının dikkate alınmasıdır. Vergi sistemi sadece yasalardan oluşmaz. Vergi mükellefi, denetimi, yargısı ve idaresi sistemin temel taşlarıdır. Ayrıca ekonominin gelişmişlik derecesi, sosyolojik yapı, psikolojik unsurlar ve vergi mevzuatı dışındaki yasal düzenlemeler de dikkate alınmalı. Bütün bu veriler çerçevesinde yapılacak düzenlemelerin, toplumsal uzlaşmayla hayata geçirilmesi esas olmalı. Ancak bu durumda; vergi direnci en aza indirgenerek vergi uyumu gerçekleştirilebilecektir.

Turgay Bozoğlu
Latest posts by Turgay Bozoğlu (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir