28 Şubat sürerken…

28 Şubat sürerken…

28 Şubat süreci sonrasında nasıl aşırı laikçi hassasiyetler keyfi biçimde “başörtülü” öğrencilerin okullarına girmesini yasakladıysa;  şimdi de okul yönetimleri İslamcı ideolojik hassasiyetleri gereği askılı elbise, yırtık kot pantolon, kolsuz bluz” uygunsuz kıyafet ilan edip, -şimdilik- okulda düzenlenen törene katılmasını yasaklayabiliyor.

Önceki gün Gebze’deki bir lisede düzenlenen mezuniyet töreninde yaşanan olay medyaya ‘uygunsuz kıyafet’ krizi olarak yansıdı.

İddiaya göre bazı kız öğrenciler, ‘yönetmeliğe uymayan’ kıyafetler giydikleri gerekçesiyle törene alınmadı. Yine iddialara göre kız öğrencilerin alınmama nedeni kendilerine imzalatılan belge. O belgeye göre; öğrencilerin mezuniyet törenine “askılı elbise, yırtık kot pantolon, kolsuz bluzla” katılmaları yasaklanmış.

Bundan anlıyoruz ki; “askılı elbise, yırtık kot pantolon, kolsuz bluz”, okul yönetimine göre ‘uygunsuz kıyafet’.

Evet okul yönetime göre bazı kıyafetler uygunsuz kıyafet olabiliyor.

Peki dayanak?

Hukuki mi, ahlaki mi yoksa keyfi mi?

Cevabı açık; keyfi.

Özetle ortada hukuki dayanağı olamayan keyfi bir yasak var.

Bu yasak açık biçimde; “durumdan vazife çıkarma” halidir. Durumdan vazife çıkarmanın temel nedeni de büyük ölçüde Milli Eğitim Bakanlığı’nın pratik uygulamaları ve bakanın açıklamalarındır. Elbette başka ve güçlü referans da vardır ki, o da Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

DURUMDAN VAZİFE ÇIKARAN MÜDÜRLER

Peki bu yasağı nasıl açıklamalıyız?

Bu yasak açık biçimde; “durumdan vazife çıkarma” halidir.

Durumdan vazife çıkarmanın temel nedeni de büyük ölçüde Milli Eğitim Bakanlığı’nın pratik uygulamaları ve bakanın açıklamalarındır. Elbette başka ve güçlü referans da vardır ki, o da Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

MEB son aylarda yayınladığı kimi yönetmeliklere ve alelacele gündeme getirilip değiştirilen yeni eğitim müfredat içeriğine baktığımızda MEB’daki ideoloji bakışın radikalleştiğini görmemiz mümkündür.

Şubat ayında Resmî Gazete’de yayınlanan “Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”te;

  1. Özel okullarda milli ve kültürel değerlere aykırı, öğrencilerin psikososyal gelişimine katkı sağlayamayacak etkinliklerin yapılamayacağı hüküm altına alındı.
  2. Türk programı uygulayanlar hariç olmak üzere milletlerarası özel öğretim kurumlarının uyguladıkları öğretim programları ve bu programların uygulanmasında kullandıkları her türlü öğretim materyalinin Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından onaylanması gerekecek.
  3. Okulların yıllık çalışma takvimi ve çalışma saatlerine yönelik olarak yapılan değişiklikle, ayrı bir çalışma takvimin uygulanmasında merkezi sınavlar gibi eğitim ve öğretimin genel işleyişine dair hususların dikkate alınacak.
  4. Okullarda bakanlıkça onaylanan ders kitaplarının okutulması esas kılındı.

Yine 1 Haziran’da yayınlanan “mezuniyet” genelgesiyle; okul dışında mezuniyet aktiviteleri yapılmayacak, aktiviteler için MEB’den onay alınacak düzenlemesi yer alıyor.

Yine “sadeleştirme” gerekçesi ile yapılan müfredat değişikliğinin hem süreç hem de içerik konusundaki sakıncalarını pek çok eğitimci uzun uzun yazdı ve anlattı.

Gebze’de yaşanan olay, her açıdan keyfiliğin kurumsallaşması gösteren açık bir örnektir. Aile ve öğrencilere hiç bir yasal dayanağı olmadığı halde imzalatılan metin de, öğrencilerin törene alınmaması da açık biçimde temel insan haklarının ihlalidir.

KİMLİK DEĞİŞTİREN HASSSİYET

Gebze’de yaşanan olay, her açıdan keyfiliğin kurumsallaşmasını gösteren açık bir örnektir.

Aile ve öğrencilere hiç bir yasal dayanağı olmadığı halde imzalatılan metin de, öğrencilerin törene alınmaması da açık biçimde temel insan haklarının ihlalidir.

Bu olay medyaya yansıdığında aklıma 28 Şubat süreci sonrası, öncesinde yasak olmayan uygulamaların keyfi biçimde uygulanmaya başlamasını hatırlattı.

28 Şubat sürecine kadar gerek İstanbul’da gerek Anadolu’nun farklı üniversitelerinde başörtülü öğrenciler rahat rahat üniversitelere devam ederken; hiç bir yasal değişiklik olmadan sadece siyasi iklimin değişmesinden dolaya başörtülü öğrencilerin okullara girişlerine yasak geldi.

Ve o dönemde de rektörlerin yasaklara yönelik savunması; Gebze’deki lisede yaşanan krizde dayanağa (uygunsuz kıyafet) benzerdi; Kılık Kıyafet Yönetmeliği.

Aynı yönetmelik 28 Şubat öncesinde de vardı ve öğrenciler derslere katılabiliyorlardı.

Sonuç olarak başörtülü öğrencilere uygulanan yasağın dayanağı hukuki değil ideolojik keyfilikti.

28 Şubat süreci sonrasında nasıl aşırı laikçi hassasiyetler keyfi biçimde “başörtülü” öğrencilerin okullarına girmesini yasakladıysa;  şimdi de okul yönetimleri İslamcı ideolojik hassasiyetleri gereği “askılı elbise, yırtık kot pantolon, kolsuz bluz” uygunsuz kıyafet ilan edip, -şimdilik- okulda düzenlenen törene katılmasını yasaklayabiliyor.

Bütün bu gelişmeler üzerine Milli Eğitim Bakanı; “Medya, siyaset, STK’lardan bir şey rica ediyorum. Bu kadar büyük bir ailenin içerisindeki bir tane olumsuzluğu bu kadar gündem yapacağınıza, öğretmen arkadaşlarımızın yıl boyunca yaptıkları fedakarlıkları keşke aynı samimiyetle, aynı gayretle medyatik hale getirseniz.” açıklaması da yaşanan olumsuzluğun açık bir kanıtıdır.

İyi ki bu olay medyaya yansıdı, iyi ki tepki veriyoruz.

Şunu tahmin etmek güç değil, Gebze’de kamuoyuna yansıdığı için öğrendiğimiz keyfilik tek değildir.

 

 

Murat Aksoy
Latest posts by Murat Aksoy (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir