Suya düşen ateşkes, ABD Üniversitelerinde İsyan

Suya düşen ateşkes, ABD Üniversitelerinde İsyan

Mahkumların durumu meselesi, rehine müzakerelerinde haftalardır en önemli çıkmaz noktalardan birini oluşturuyordu. İsrail, Hamas’ın rehineler karşılığında sadece birkaç yüz mahkûmun takas edilmesini kabul etmeye razı olabileceğini zannediyordu ama yanıldığını anladı.

Ortadoğu’nun şu an en büyük gündemi Gazze’deki ateşkes meselesi. Hamas heyeti, Mısırlı ve Katarlı arabulucuların huzurunda İsrail işgaliyle esir takası anlaşması yapılması ve Gazze’de ateşkese varılması meselesine yanıtı üzerine yapılan görüşmelerin ikinci turunun ardından Pazar akşamı Kahire’den ayrıldı. Hamas, diğer direniş gruplarıyla görüştükten sonra daha 72 saat geçmeden görüşmelerde arabuluculuk yapan Kahire ve Doha’yı arayarak mevcut koşullarda ve yenilenmiş haliyle ateşkesi kabul ettiğini açıkladı.

Aracıların Hamas’a sunduğu ve Hamas’ın kabul etmesiyle birlikte aynı zamanda İsrail’in onayına ihtiyaç duyan öneriler şunlar:

Hareket içindeki kaynaklara göre öneri, her aşaması 42 gün sürecek ve uygulanması birbirine bağlı olan üç aşamadan oluşuyor. Bir başka ifadeyle birinci aşama başaralı olursa ancak ikinci aşamaya geçilecek. Teklif, Gazze’den tamamen çekilmeyi, mültecilerin geri dönmesini ve tutukluların takasını içeriyor. Serbest bırakılan her bir İsrail askeri için 50 müebbet cezası alan Filistinli mahkum serbest bırakılacak. Bunun hiçbir istisnası da bulunmuyor, Hamas istisnaları kabul etmeyeceğini bildirdi.

Mültecilerin geri dönüşü maddesi, herhangi bir koşula bağlı olmayacak. Gazze’nin yeniden inşası Katar, Mısır ve diğer uluslararası örgütler tarafından denetlenecek. Esir değişimi üç aşamada gerçekleşecek: İlk aşamada siviller, geri kalan sivil ve asker kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hastalar yer alacak. İsrail’in talep ettiği 33 mahkumdan Gazze Şeridi’nde hala hayatta olanlar serbest bırakılacak, aksi takdirde cesetleri teslim edilecek.

Hamas’tan yapılan açıklamaya göre İsrail askerleri Gazze’den kayıtsız şartsız kalıcı olarak ve tamamen çekilecek. Gazze halkı diledikleri gibi kendi evlerine dönebilecek. Hamas açıklamasında, “Hamas ve Filistin direniş güçleri, halkımızın saldırının tamamen durdurulması, işgal güçlerinin geri çekilmesi, yerinden edilenlerin geri dönmesi, halkımızın rahatlatılması, yeniden inşanın başlaması ve ciddi bir takas anlaşmasının sağlanması yönündeki taleplerini gerçekleştirmek için anlaşmayı hayata geçirmeye kararlıdır” denildi.

Ancak Hamas’ın ateşkes koşullarına onay vermesine rağmen İsrail, çok geçmeden koşullarla ilgili görüşünü kamuoyuna açıklayacak. Ancak Hamas’ın bu hamlesi, İsrail’in koşulları kabul etmeyen taraf konumuna soktu. Bu durum, Netanyahu üzerinde ciddi bir baskı oluşturacak gibi görünüyor.

Şu ana kadar Hamas, ateşkes sırasında İsrail güçlerinin Gazze sınırlarına geri çekilmesini talep ediyordu. Ancak İsrail işgal yönetimi, böyle bir adımın Hamas’ın yeniden bölgeyi kontrol etmesine neden olabileceğinden duyduğu endişeyle olsa gerek bu talebi kabul etmeye yanaşmadı.

Hamas’ın üzerinde durduğu ve geri adım atmayacağını ilan ettiği nokta, kalıcı ateşkes meselesiydi. Bu nedenle önemli olmakla birlikte sadece serbest bırakılacak Filistinli mahkum sayısı üzerinde değil aynı zamanda ateşkesin süresi, kalıcı mı geçici mi olacağı konularına yoğunlaşmış durumda.

Mahkumların durumu meselesi, rehine müzakerelerinde haftalardır en önemli çıkmaz noktalardan birini oluşturuyordu. İsrail, Hamas’ın rehineler karşılığında sadece birkaç yüz mahkûmun takas edilmesini kabul etmeye razı olabileceğini zannediyordu ama yanıldığını anladı. Hamas, Filistinli mahkûmların büyük bir bölümünün serbest bırakılmadığı bir anlaşmaya pek sıcak bakmayacağını açıkladı.

Ateşkes aslında aşamalı bir şekilde planlanmıştı. İlk adım, ateşkes sırasında insani yardımlarda önemli bir artış yapılmasını içeriyordu. Bu, daha fazla yardım kamyonunun bölgeye ulaştırılmasını, Gazze’den yerinden edilmiş insanlar için daha fazla barınak sağlanmasını, fırınların ve diğer ticari gıda kaynaklarının yeniden faaliyete geçirilmesini ve yıkılan altyapının yeniden inşa edilmesini içeriyordu.

İkinci nokta, ateşkes sırasında Filistinlilerin evlerine sınırlı ve aşamalı olarak dönmesini sağlayacak bir plan üzerinde odaklanılmıştı. Üçüncü nokta, her iki taraf için de oldukça önemli bir mesele olan Filistinli mahkumların serbest bırakılmasıydı

Şu ana kadar Hamas, ateşkes sırasında İsrail güçlerinin Gazze sınırlarına geri çekilmesini talep ediyordu. Ancak İsrail işgal yönetimi, böyle bir adımın Hamas’ın yeniden bölgeyi kontrol etmesine neden olabileceğinden duyduğu endişeyle olsa gerek bu talebi kabul etmeye yanaşmadı.

Hamas ve arkasındaki silahlı Filistin direnişi, İsrail’le aralarında siyasi ve askeri açıdan büyük farklılıklar olmasına rağmen müzakerelerde işgal devleti karşısında elini güçlendiren üç koza sahip görünüyor: İzzet el Kassam Tugayları’nın çok büyük kayıp verse bile yeniden organize olma ve toparlanma potansiyelinde belirginleşen savaş gücü, Filistin halkının Hamas’a verdiği destek ve ABD ve İsrail’in bütün çabalarına, Gazze’yi yerle bir etmesine, kullandığı son derece gelişmiş teknolojiye ve robotik yapay zeka imkanlarına rağmen bir türlü ulaşamadığı tutsaklarla ilgili İsrail’in yaşadığı çaresizlik ve acziyet.

Bu üç önemli koz, Hamas’ın müzakerelerde elini büyük ölçüde güçlendirmesine rağmen onun öne sürdüğü talep ve şartları ABD’ye ve İsrail’e kabul ettirmesini sağlayamadı. İsrail savaş kabinesi yaptığı toplantıda Hamas’ın kabul ettiği öneriyi ittifakla reddetti. İsrail, şu an Rafah’a saldırmaya ve yeni bir soykırım cürümü işlemeye hazırlanıyor.

Kimse, küçücük Gazze Şeridi’nin ABD’nin İsrail’i hesapsızca ve kör bir şekilde destekleyen tek yanlı politikalarına karşı bir kurtuluş devrimi kıvılcımı olacağını hayal edemezdi. Böylesine geniş ve etkili bir öğrenci hareketinin ortaya çıkışı, Biden yönetiminin hesap edemediği bir şeydi.

ABD Kampüslerindeki Hareketlilik

Gelelim ABD Kampüslerinde başlayan Kanada ve Avrupa üniversitelerine de sıçrayan Gazze protestolarına…

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki ABD kampüslerinde yaşananlar Filistin ve Gazze meselesine ilişkin ABD’nin tek yanlı pozisyonuyla birlikte ve belki de ondan daha çok ülkedeki kamusal özgürlüklerle ilgili konular, demokrasinin geleceği ve polisin gereksiz ve abartılı şiddetine dair tartışılmaları alevlendirecektir. Zira polisin öğrencilere ve hatta öğretim üyelerine karşı tutumu hiç de kabul edilebilir değil. Bölüm başkanlarını, öğretim üyelerini döverek ve ters kelepçe yapan polisin özgürlükler pek umurunda değilmiş gibi görünüyor. Eee, kolay değil tabii, amirleri dövün diye emir verdiyse yıllardır atıl kalıp paslanan polis, bu ataleti üzerinden öğrencilerle yapacağı maçlarla atmaz mı?

Tarihte yaşanan olaylardan öğrendiğimiz bir kural var: Eğer bir şeyin büyümesini ve gelişmesini arzuluyor, argümanının ve meşruiyetinin artmasını istiyorsanız, karşısına aşırı şiddetle çıkın. Öğrenciler oturma eylemine gelmeye aniden karar vermedi, aksine “soykırımı” reddettiğini belirten birçok Amerikan kentinde onbinlerce insanın katılımıyla gerçekleşen protesto gösterileri, öğrencilerin elini güçlendiren bir nokta. Dolayısıyla bir arka plana sahip.

Bir de şu var tabii: Kimse, küçücük Gazze Şeridi’nin ABD’nin İsrail’i hesapsızca ve kör bir şekilde destekleyen tek yanlı politikalarına karşı bir kurtuluş devrimi kıvılcımı olacağını hayal edemezdi. Böylesine geniş ve etkili bir öğrenci hareketinin ortaya çıkışı, Biden yönetiminin hesap edemediği bir şeydi.

ABD’nin resmi kurumları, vatandaşların 70’li yılların ortalarında sona eren ABD’nin Vietnam Savaşı’na katılmasına karşı çıkan ve Martin Luther King’in önderliğindeki sivil haklar hareketini destekleyen, Amerika’yı sarsan öğrenci hareketleri döneminin geride kaldığına inanıyordu. Ancak tersi oldu. ABD kampüslerinde şu anda yaşananlar, Vietnam Savaşı’nın yansımalarının ve sivil özgürlükler hareketinin yükselişini hatırlatıyor, Amerika’nın gerek dış ve gerekse iç politikalarındaki adaletsizliğe karşı yeniden kitleleri motive eden bir yükseliş bu.

Öte yandan ABD’deki öğrenci hareketi, tarih boyunca toplumsal değişim ve adalet için mücadelede önemli bir rol oynadı. Öğrenci hareketi, genellikle Vietnam Savaşı karşıtı protestolarıyla ve sivil haklar hareketiyle özdeşleşse de, Orta Doğu ve özellikle Filistin konusunda da bir duyarlılık geliştirdi.

Öğrenci hareketinin Filistin konusundaki etkinliğinin 1970’lerin ortalarına dayandığı biliniyor. Bu dönemde, Amerika’daki üniversitelerde Filistin meselesi ve İsrail’in Filistin topraklarındaki politikaları konusunda artan bir farkındalık görülmeye başlanırken Filistinli Öğrenciler Birliği ve Arap Öğrenciler Örgütü gibi gruplar, Filistin halkının haklarını savunmak ve İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarını eleştirmek için faaliyete geçiyordu.

2000’li yıllarda, Amerika’daki üniversite kampüslerinde Filistin için adalet ve özgürlük hareketleri daha da güçlenirken İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları ve işgal politikaları, özellikle gençler arasında Filistin halkına destek duygusunu güçlendirdi. İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarını değiştirmeyi amaçlayan Boykot, Yatırım ve Yaptırımlar (BDS) hareketi, Amerika’da ve dünya çapında geniş bir destek buldu.

ABD’deki öğrenci hareketinin, sadece Filistin halkının haklarını savunmakla yetinmediğini aynı zamanda Amerikan politikaları ve toplumu üzerinde de etkili olduğunu söylemek mümkün.

ABD’deki öğrenci hareketinin Filistin konusundaki etkinliği, sadece üniversite kampüsleriyle sınırlı kalmayıp aynı zamanda toplumda geniş yankı uyandırdı.  Özellikle sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, Filistin meselesi Amerikan gençleri arasında daha fazla görünürlük kazanmış ve tartışılmaya başlandı. BDS hareketinin etkisiyle birlikte, öğrenciler ve gençler İsrail’in Filistin politikalarını sorgulamaya ve değiştirmeye yönelik bir bilinçlenme yaşandı.

ABD müesses nizamı ve medyası, etkili olmaktan çok, etkili oldukları nadir durumlar dışında ve genişleyip kitselleşmediği ve kalıcı etkiye sahip hareketlere dönüşmedikleri sürece, mevzi kazanımları küçümsedi.

Öğrenci Hareketi Kalıcı olabilecek mi?

ABD’nin mevcut düzeni, alternatif medyanın önemli istisnalarını ve ABD’deki alternatif medyanın büyük başarılarını kabul etmekle birlikte, genellikle sistemik cehalet ve çoğu zaman yok veya itaatkar bir ABD medyasına güvenmekte. Bu durumda, öğrenci ve toplumsal hareketlerin tarihsel arka planını, bu süreçte sahip olduğu deneyimi ve bayrağın nesilden nesile aktarılmasını göz ardı etmektedir.

ABD müesses nizamı ve medyası, etkili olmaktan çok, etkili oldukları nadir durumlar dışında ve genişleyip kitselleşmediği ve kalıcı etkiye sahip hareketlere dönüşmedikleri sürece, mevzi kazanımları küçümsedi. Ancak öğrenci hareketlerinin 1960’ların sonları ve 1970’lerin başlarında üniversiteleri sarsan öğrenci protestoları dalgası geri çekildikten sonra bile varlıklarını üniversitelerin içinde ve dışında sürdürdükleri bilinen bir gerçek. Öte yandan üniversiteler, son yıllarda profesörlerin tutum ve kalitesinde önemli değişimlere tanık oldu. Sol eğilimli öğretim üyelerinin sayısı arttı ve liberal ideolojisini ABD politikalarına hizmet etmek için kullanan, ifade özgürlüğünü ve halkların özgürleşmesi gibi konularda ise işine geldiği gibi davranan liberal akımın etkisi, var olan ancak daha görünür ve daha etkili olan daha ilerici bir entelektüel akım lehine azaldı.

Bunun en açık kanıtı sömürgeciliği ve kapitalist sistemin zaferini meşrulaştıran teorilerin çöküşüne ek olarak, Samuel Huntington, Milton Friedman ve Bernard Lewis gibi sağcı ve muhafazakar akademisyenlerin, gençliğin büyük bir kesiminin düşünceleri üzerinde hiçbir etkinsin olmamasıdır. Zira bu isimler maduniyet, üçüncü dünya ve ekonomik/sosyal sömürünün yanı sıra küresel eşitsizlikler üzerine bir şey söylemiyorlardı. Daha muhalif akademisyenler ve öğrenciler aslında ABD’nin yok edilen yerlileriyle Filistinliler, işgal edilen üçüncü dünya ülkeleriyle ABD’nin sömürülen sınıfları arasında bir bağ kuruyor ve bunun tek çözümünün egemen kapitalist sistemin sorgulanmasında yattığını düşünüyorlardı.

Yazıyı şu soruyla noktalayabiliriz: ABD’li öğrencilerin oturma eylemi kalıcı olabilecek mi? Gerçek şu ki, Gazze’deki “soykırım” insanlığın vicdanını harekete geçirdi ve sarstı. Hareketin kalıcılığına ilişkin kesin bir şey söylemek zor olsa da hareketliliğin, öğrencilerle sınırlı kalmayıp üniversitelerin sınırlarını aşarak onların aile ve akrabaları dışında da toplumun farklı kesimlerini kendine çektiği düşünülebilir. Hareketin kuvvet ve zaaf noktaları teste tabi tutulduğunda ve hareket daha büyük bir baskıyla karşılaştığında ısrar ve azmini sürdürebilecek mi, bunu zaman gösterecek.

İslam Özkan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir