Modernist ve ‘bir politikacıya ait şiirleri’ neden okumalıyız?

Modernist ve ‘bir politikacıya ait şiirleri’ neden okumalıyız?

Modernist ve “bir politikacıya ait şiirleri” neden metin merkezli okumalıyız? Eğer psikanalizin tanımlayıcı bir bakış açısıyla bu şiiri değerlendirseydim şu şekilde bir sonuç çıkması muhtemel olabilirdi: Prometheus ateşi rezene kamışı içine gizlice koyarak ölümlülere getirir. Rezene maskülenliği ve üremeyi temsil eder. Ecevit’in iki şiirinde Prometheus’u reddetmesi onun iradesizliğine işaret eder. Onun hem politik hem de özel hayatındaki pasifliği bunun bir sonucudur.

Tarihsel yaklaşımda olduğu gibi ideolojik ve otobiyografik yaklaşımlar da metne dışarıdan müdahaleyi mümkün hale getiriyor.[1] Özellikle hayatında birden fazla role sahip olmuş insanların çalışmaları için yapılan bu metin dışı yorumlar kolaya kaçmaktan başka bir şey değil. Dahası bu çok yönlü insan politikacılığıyla tanınmış birisiyse var olan algıyı kırmak gerçekten de zor olacaktır.

Bülent Ecevit’in şiirleri bu nedenlerden dolayı ya göz ardı edilmiş ya da şiirlerine güncel politikanın gözlüğüyle bakıla gelmiştir.[2] Bu doğrultuda şiirlerinin onun politik hayatının bir yansıması şeklinde algılanması şiirlerine metin odaklı bir incelemeyi daha da gerekli kılmaktadır. Böylece şairliği, politikacılığına kıyasla, hayatının daha geniş bölümüne yayılmış bir insanın şiirlerine şiirin kendi araçlarıyla yaklaşmak şaire gereken edebi değeri verecektir.[3] Başlığımda Mahaffey’in ünlü yazısında yaptığım bu küçük değişikliğin nedeni de bu tür yakın okumanın zorluğunu bir kez daha vurgulamaktır.[4] Bu araştırma yazımda Ecevit’in “Robot” ve “Promete Kentte” adlı şiirlerinin yakın okumasını yaparak onun gelenekteki Prometheus anlatısını modern dünyanın felaketlerine koşut olarak nasıl kötümser bir bakışla çizdiğini tasvir edeceğim.[5]

Ecevit gelenekteki Prometheus anlatısına nasıl bir anlam vermiştir? Bu soruya cevabı ilkin şairin “Robot” şiirini inceleyerek başlamalıyız. “Robot” şairin üçüncü şiir kitabına eklediği “On yedi yaş şiiri” alt başlığı ile isimlendirdiği on bir şiirinden biridir. Numaralanmış şekilde dört alt bölümden oluşur.

ECEVİT’İN “ROBOT” ŞİİRİ

Bülent Ecevit’in seçtiğim bu iki şiirinde Yunan mitolojisine ait Prometheus mitine yer vermesi beni Prometheus efsanesinin bir özetini vermeye ister istemez zorluyor. Hamilton’un Mythology’sine göre Prometheus mitini günümüze iki şair ulaştırmıştır: Yunanlı Aeschylus ve Romalı Ovid.[7]  Prometheus Titanların soyundan gelen ve akla sahip dört tanrıdan biridir.[8] Aklı ve iradeyi tekelinde toplamak isteyen Zeus da bu dört kardeşin varlığından rahatsızdır ve onları cezalandırır. Prometheus’un cezasının nedeniyse tanrılara özgü ateşi ölümlülere vermesidir. Zeus bundan ötürü Prometheus’u Kafkas dağında göğsünden, kollarından ve bacaklarından tutsak eder. Dahası her gün bir kartal gelerek onun karaciğerini yer. Evet her gün yer çünkü bu karaciğer her gün kendini yenileyerek iyileşir ve böylece Prometheus’un acısı devamlı olur. Türk şiirinde Prometheus önemli bir mittir çünkü o kutsal ateşi insanlara vererek iktidar sahibi Zeus’a karşı çıkmış ve insanların tarafında yer almıştır. Aydınlanmacı düşüncenin Türk şairi Tevfik Fikret’in bir şiirinde bu miti işlemesi ve erken Cumhuriyet’in Prometheus’u Atatürk’te somutlaştırması bu yüzden hiç tesadüfi değildir.[9] Ancak bu miti Ecevit diğer şairlerden farklı bir şekilde ele almış ve bu yorumunu mezkur şiirlerde dile getirmiştir. Peki, Ecevit gelenekteki Prometheus anlatısına nasıl bir anlam vermiştir?

Bu soruya cevabı ilkin şairin “Robot” şiirini inceleyerek başlamalıyız. [10] “Robot” şairin üçüncü şiir kitabına eklediği “On yedi yaş şiiri” alt başlığı ile isimlendirdiği on bir şiirinden biridir. Numaralanmış şekilde dört alt bölümden oluşur. Birinci bölümde, robot geliştiren bir bilim insanının bir robota seslendiğini duyarız: “istediğini öldür/ lüzum yok düşünmene cehennemlerde yanışı/ ürkme hayattaki acılardan bile/ voltlarla ölçülüdür/ bir robotun acıya dayanışı”(38). Burada robotlarla ilgili etik sorunlar dile getirilmiştir. Robot irade sahibi midir, bir robot bir insanı öldürünce ceza alır mı yoksa bütün suç onu üretenin midir? Bu tür sorular bugün dahi tartışılan sorulardır.[11]

Şiir sesine göre insanlık bir nev’i robotların gelişimine dur diyemeyecektir: “ve tapmıyor bana / benim yarattığım adam / beni yaratana/ ben nasıl tapıyorsam”(39). Tıpkı robotun insana yabancılaşması gibi insan da tanrısına gitgide yabancılaşıyordur. Ellerin Allah’a bazen açılması ya da bu el açışın unutulması bu şiirde bizi insan ile robotu karşılaştırmaya iter.

II. bölümde insanlık adına konuşan bir şiir sesi vardır: “küsen dostlar gibi çekilmiş içimden/ sessizce ruhum/ ve mahrumum / altıncı hissimden”(39).  İnsan kendini insan yapan ruhtan ve altıncı hissinden azade kalmıştır. İnsan artık “yarını görüyor[dur]”(39). İşte tam burada Prometheus’a dair bir imge ile karşılaşırız: yarını görmek. Prometheus etimolojik açıdan baktığımızda birleşik iki isimden kök Latince sözcükten oluşur: pro-(önce) ve manthano (zeka), kabaca çevirirsek “yarını gören/düşünen” demektir. Artık insanlık elindeki ışığı geleceğine yöneltebiliyordur. İnsan artık fenni gelişimle kaderini temellük altına almıştır. Buna rağmen şiir öznesi karanlıktan memnundur: “ne ince minarelerden beyaz bir ezan/ yükselir alacakaranlık bir sabaha/ ve bir çan/ çarmıha gerili bir gönülde ürpermez artık”(39). Şiir öznesine göre insanı karanlıktan aydınlığı kavuşturan ezan ile gelen içsel aydınlıktır. Prometheus bu aydınlığı yok ederek insanı karanlığa gömmüştür. Bilime karşı bir güvensizlik şairi gitgide muhafazakâr bir konuma doğru götürüyordur.

III. bölümde sanki şair personasına sahip bir şiir sesinin okuyucuya seslendiği görülüyor: “şairlerin mısralarıyla kırıldı Prometenin zincirleri/ ve altın sahifalarda prometeyi bir ilah yaptı”(40). Burada hedeflediği şairler içinde Aiskhylos’tan Tevfik Fikret’e Promete efsanesini kuran şairler vardır. Şiir öznesi bu durumdan hayli rahatsızdır: “haramdı Prometenin çaldığı kutsal ışık/ aydınlık yollar gitmez Allaha” (40). Burada tasavvufta var olan çileleri hatıra getirebiliriz. Tasavvuf ehli kendini altmış bir yaşından sonra dünya gün ışığı görmek istemez çünkü Muhammet peygamber altmış bir yaşında ölmüştür. Hâlbuki Prometheus’un getirdiği ateş insanı tanrının tekelinden kurtarmıştır. IV. bölümde ise şiir öznesinin robotlara seslendiğini görüyoruz: “yarının çelik koridorlarında yürüyorsun / kara bir alın yazısı kadar mutlak”(40). İnsan geleceğini önceden görüyordur, tıpkı Prometheus gibi. Robotlar da dünyanın geleceğinde de yer alacaktır. Bu bölümde robot-insan temasını anlatır: “ve ürpertiyor vücudumdan vücuduma deyen çelik/ iğrenç hayvanlar temasıyla/ derimi”(41).

Çeliğin soğukluğu ile “iğrenç hayvanlar”ın dışı arasında bir benzerlik kurulması insanın modern dünya karşısında duyduğu bir yabancılaşmadır. Şiirin son bölümü güçlü bir nefret içermesi, şiir öznesini muhafazakarlıktan saldırganlığa doğru yöneltir: “ve her baş birer korkunç gonk olmalı/ ve şehirler dövülen başların/ madeni çığlıklarıyla dolmalı/ yarın” (41). Robotun çelikten yapıldığı ve bir robotun ömrünün çeliğin çürümesiyle sınırlı olduğu önceden söylenmişti. Bir çelik ne kadar güçlü bir ateşe tutulursa o kadar dayanıklı olur. O ateşte Prometheus’un varlığı söz konusudur ve insanın gelişiminden de Prometheus sorumludur. Şiir öznesine göre robotlar yok edilerek onlar dövülerek bir gonk yapılmalı. Bu gonk sesi önceden vurgulanan beyaz karanlık yerine içsel aydınlığı verme potansiyeli taşıyacaktır.

“Promete Kentte” şiiri şairin önceki şiirine göre oldukça kısa bir şiiridir. [12] Beş mısradan oluşan şiir Prometeyi modern bir şehirle buluşturur. İnsanlar Promete sayesinde o kadar gelişmiştir ki onun bu zamandaki temsilcisi, insanlar, artık kayalara bağlı değil, betonlar arasındadır. Kartallar bile bu şehre giremez ya da girmek istemez. Şehirleşmeyle beraber betonlaşan dünyada artık insanlar yalnızdır. İnsanlar Promete gibi betonlaşma yüzünden kartalların giremediği izole olmuş bölgelerinde kendi kendilerini yok etmektedir: “[Promete] kartalların giremediği bir şehirde/ kendi kendini kemirir”(47). Elbette son satırda Promete’nin sonuna işaret şiir öznesi ederek sanki şu soruyu sormaktadır: şehirler kurmuş ve gelişmiş böyle bir uygarlık kendi içinde nasıl böyle yoz bir duruma düşmüştür?

Bilimin içsel hakikati keşfetmede yetersiz hatta yanlış bir yol olduğunu “Robot” şiiri açıkça dile getiriyor. II. Dünya Savaşı yıllarında bilimin itibar kaybı yaşaması da şiir öznesini bu şiirde muhafazakâr bir konuma itiyor.

“ROBOT” ŞİİRİ VE MUHAFAZAKÂR KONUM

İncelediğim iki şiirde şiir öznesinin Prometheus mitine pesimisttik bir anlam yüklediğinin nedenlerini göstermeye çalıştım. Her iki şiirde de şiir öznesinin gelişen dünyaya sert bir eleştiride bulunduğunu görüyoruz. Bilimin içsel hakikati keşfetmede yetersiz hatta yanlış bir yol olduğunu “Robot” şiiri açıkça dile getiriyor. II. Dünya Savaşı yıllarında bilimin itibar kaybı yaşaması da şiir öznesini bu şiirde muhafazakâr bir konuma itiyor. “Promete Kentte” şiiri de modernizmin vitrini olan yeni şehirlere Promete üzerinden nasıl yoz bir anlam verildiğini gösteriyor. Tevfik Fikret’in “esâtir-i evvelin gökten dehâ-yi nârı çalan kahramân”[13] olarak nitelediği Prometheus erken Cumhuriyet’in Atatürk üzerinden sahiplendiği bir mittir.

Atatürk’ün elinde meşale tuttuğu resimler ve heykeller dergilerde ve meydanlarda halen güncel tutulmaktadır. Ne var ki, insanlığın tarihte en fazla gelişim gösterdiği 20.yüzyıl, insanî ve etik kaygıların artığı bir dönem olarak da tarihe geçmiştir. Şiir öznesi Prometheus’u insanlığı savaşlara katliamlara bilerek –çünkü o geleceği bilendir- sürüklediği için onu tüm kötü şeylerin sorumlusu olarak görür. Modern dünyanın o zamanki endişelerinden dolayı “Robot” ve “Promete Kentte” şiirleri bu ideolojik bir mitin altını oyan cesur şiirlerdir. Şimdi başlıktaki sorumu genişleterek şöyle bir soru sormak istiyorum: Modernist ve “bir politikacıya ait şiirleri” neden metin merkezli okumalıyız? Eğer psikanalizin tanımlayıcı bir bakış açısıyla bu şiiri değerlendirseydim şu şekilde bir sonuç çıkması muhtemel olabilirdi: Prometheus ateşi rezene kamışı içine gizlice koyarak ölümlülere getirir. Rezene maskülenliği ve üremeyi temsil eder. Ecevit’in iki şiirinde Prometheus’u reddetmesi onun iradesizliğine işaret eder. Onun hem politik hem de özel hayatındaki pasifliği bunun bir sonucudur.


KAYNAKÇA

Afacan, Aydın. Şiir ve Mitologya – Cumhuriyet Dönemi Şiirinde Yunan ve Latin Mitologyası. İstanbul: Doruk Yayıncılık, 2003.

Ecevit, Bülent. Bir Şeyler Olacak Yarın –Tüm Şiirler. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.

Erdem, Ömer, ve Yüksel Kanar. Tevfik Fikret / Eserlerinden Seçmeler. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları, 1992.

Ford, Martin. Robotların Yükselişi. İstanbul: Kronik Kitap, 2018.

Hamilton, Edith. “Prometheus and Io.” Mythology. New York: Black Dog and Leventhal Publishers, 2017.

Mahaffey, Vicki. Modernist Literature: Challenging Fictions. Malden: Wiley-Blackwell, 2007.

[1] Metne metin dışından yorum getirmek pekâlâ metnin kendisinden de kaynaklanabilmektedir ancak inceleyeceğim şiirlerde dışarıdan müdahaleye imkân vermemeye dikkat etmeye çalıştım.

[2] Aktif siyaset döneminde “Sonra” ve “Robot” şiirleri Ecevit’e yönelik eleştirilere neden olmuştur. Şairliğine ithafen hayalperestlikle yargılandığını biliyoruz. “Die Welt: “Karıncaezmez Ecevit””, Milliyet, Ağustos 26, 1986, 9.

[3] Şimdi başlıktaki sorumu genişleterek şöyle bir soru sormak istiyorum: Modernist ve “bir politikacıya ait şiirleri” neden “metin merkezli” okumalıyız? Eğer psikanalizin tanımlayıcı bir bakış açısıyla bu şiiri değerlendirseydim şu şekilde bir sonuç çıkması muhtemel olabilirdi: Prometheus ateşi rezene kamışı içine gizlice koyarak ölümlülere getirir. Rezene maskülenliği ve üremeyi temsil eder. Ecevit’in iki şiirinde Prometheus’u reddetmesi onun iradesizliğine işaret eder. Onun hem politik hem de özel hayatındaki pasifliği bunun bir sonucudur.

[4] Vicki Mahaffey, “Why Read Challenging Literature,” Modernist Literature: Challenging Fictions, (Malden: Wiley-Blackwell, 2007), 4-70.

[5] Bülent Ecevit, Bir Şeyler Olacak Yarın –Tüm Şiirler, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017), 38-41 ve 47.

[6] Ecevit, Bir Şeyler Olacak Yarın –Tüm Şiirler, 38-41. Aksi belirtilmedikçe araştırma yazımdaki tüm sayfa numaraları incelediğim şiirleri içeren künyesini belirttiğim bu kitaba ait olacaktır.

[7] Edith Hamilton, “Prometheus and Io,” Mythology, (New York: Black Dog and Leventhal Publishers, 2017), 77-81.

[8] İncelediğim kaynaklarda bu tanrıya Prometheus denildiği için şiir analizindeki eşi haricinde bu mitten Prometheus olarak bahsedeceğim.

[9] Osmanlı aydınları diğer başka batıya ait kavramlar gibi Yunan mitolojisiyle Tanzimat döneminde telif ve tercüme eserler vasıtasıyla tanışmıştır. Türk şiirindeki Yunan mitolojisi hakkında bknz. Aydın Afacan, Şiir ve Mitologya – Cumhuriyet Dönemi Şiirinde Yunan ve Latin Mitologyası,(İstanbul: Doruk Yayıncılık, 2003).

[10] Ecevit, Bir Şeyler Olacak Yarın –Tüm Şiirler, 38-41. Aksi belirtilmedikçe araştırma yazımdaki tüm sayfa numaraları incelediğim şiirleri içeren künyesini belirttiğim bu kitaba ait olacaktır.

[11] “Google’ın araba projesinin başındaki mühendislerden Chris Urmson (…) ABD yasalarına göre kaza anında arabanın üreticisinin sorumlu olacağının açık olduğunu belirtti. (…) Fakat Urmson’un düşüncesine göre, otomatik arabalar kaza anındaki durumla ilgili tonla veri toplayıp saklayacaklarından, adaleti yanıltabilecek bir dava açmak neredeyse imkansız olacaktır.” Martin Ford, Robotların Yükselişi, (İstanbul: Kronik Kitap, 2018), 215-216.

[12] Ecevit, Bir Şeyler Olacak Yarın –Tüm Şiirler, 47.

[13] Ömer Erdem ve Yüksel Kanar, Tevfik Fikret / Eserlerinden Seçmeler, (İstanbul: Morpa Kültür Yayınları, 1992), 282.

Sertaç Galip Genç
Latest posts by Sertaç Galip Genç (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir