Çin’in ahbap çavuş kapitalist büyümesi ne kadar istisnai?

Çin’in ahbap çavuş kapitalist büyümesi ne kadar istisnai?

Hem ABD’nin hem de Çin’in Yaldızlı Çağları, yüz milyonlarca insanın yaşam standartlarını yükseltmek gibi büyük bir başarıya imza atmış olsa da bu büyüme eşitsiz ve sürdürülemezdi. Sonuç itibariyle, her iki dönem de körü körüne taklit edilecek modeller değil, tam aksine dizginlenemeyen ahbap çavuş kapitalizmi konusunda eğitici hikayeler niteliğindedir.


Yazar: Yuen Yuen Ang | Çeviri: Mert Söyler | Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.


Batılı endüstrileşmiş ekonomilerin, benzeri görülmemiş refah seviyelerine ancak yolsuzluğu ortadan kaldırarak ulaştığı ve dolayısıyla Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) bakımından modern Çin’in hızla büyümesinin bu nedenle kalıpları kırdığı konusunda uzun süredir devam eden bir fikir birliği var. Ama Amerikan tarihine detaylı bir bakış atıldığında, Çin’in aslında o kadar da benzersiz olmadığı ortaya çıkar.

Çin ekonomisi yavaşlama ile boğuşurken bile kayda değer bir mesafe kat etti. 1980’lerde kapitalizmi benimsemesinden bu yana, dünyanın en fakir ülkelerinden biri konumundan, ikinci en büyük ekonomi haline geldi. Daha da dikkat çekici olan ise bunu bitmek bilmeyen bir dizi yolsuzluk skandalına rağmen başarmış olmasıdır. Ekonomist Paolo Makro, Çin’i “devasa bir aykırı değer” olarak nitelendiriyor, çünkü bu kadar hızlı büyüme ile geniş çaplı yolsuzluğun bir arada görülmesi oldukça nadir bir durum.

Genel kanıya göre Batılı endüstrileşmiş ekonomiler, yolsuzluğu ortadan kaldırarak ve iyi bir yönetim modeli benimseyerek refaha ulaşmıştır. Bu görüş, küresel yolsuzluk algı endekslerini kullanan ülkeler arası istatistiksel çalışmalarla da desteklenmektedir. Bu çalışmalar, yolsuzluğun ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Peki, Çin ekonomisi yolsuzluğa rağmen nasıl bu kadar hızlı büyüyebildi? Ve neden 40 yıllık istikrarlı hızlı büyümeden sonra şimdi yavaşlıyor?

Bu soruları cevaplamak için tartışmanın bakış açısını değiştirmemiz gerekiyor. Özellikle Batı tarihinin popüler anlatılarını ve küresel yolsuzluk endekslerinin geçerliliğini yeniden değerlendirmemiz gerekli.

Aslında, geçmişe biraz daha derinlemesine baktığımızda, Çin’in o kadar da benzersiz olmadığını görürüz. ABD de 19. yüzyılın sonlarında gelişmekte olan bir ekonomi iken aynı şekilde geniş çaplı yolsuzluklarla boğuşmuştur. Ama Amerika’nın Yaldızlı Çağ‘ına (Gilded Age) ait birçok unsur günümüzde unutulmuş durumda.

Küresel yolsuzluk ölçümleri, “fakirlerin yolsuzluğu”nu ele alırken “zenginlerin yolsuzluğu”nu göz ardı ediyor. Bu eksik göstergelere dayalı değerlendirmeler, önemli bir tarihi gerçeği örtbas ediyor: ABD gibi kapitalist süper güçler yolsuzluğu ortadan kaldırmadılar; aksine, yolsuzlukları, genellikle finansal balonlara yol açan yasallaştırılmış elit alışverişlerine doğru evrildi.

Bu nedenle, Çin’i anormal olarak algılamak, idealize edilmiş Batı’yı referans noktası olarak kabul etmekten kaynaklanır. Fakat bu mittik bakış açısı bir kenara bırakıldığında, Çin’in kapitalist evriminin, çoğu insanın sandığından çok daha fazla Batı deneyimine benzediği ortaya çıkar.

Amerika’da bu tür bir ahbap çavuş kapitalizminin yol açtığı sorunlar, 19. ve 20. yüzyıllarda defalarca kez patlak verdi. Örneğin, 1837 Paniği, şeffaf olmayan ve yolsuzlukla beslenen riskli kamu altyapısı finansman yöntemleri tarafından kısmen tetiklenmişti. Bu durum, Çin’in bugün karşı karşıya olduğu açmazla ürkütücü bir benzerlik taşıyor.

ÖNCE AMERİKA

Nijerya gibi kötü şöhretli yağmacı devletlerle, Yaldızlı Çağlarındaki Amerika ve Çin’in arasında önemli bir ayrım söz konusudur. Fark yaratan unsur, yolsuzluğun niteliğidir. Amerika ve Çin’de yolsuzluk zamanla haydutluk ve hırsızlıktan, daha karmaşık güç ve kâr alışverişlerine doğru evrimleşmiştir. Hükümetler, zimmete para geçirme ve haraç gibi yağmacı yolsuzluk türlerini kademeli olarak azaltırken, “erişim parası” (imtiyaz ticareti yapan elitler) çok yaygınlaşarak siyasetçileri ve siyasi bağlantılı sermayedarları zenginleştirmiş ve bu da eşitsizliği artırarak riskli iş anlaşmalarına zemin hazırlamıştır.

Amerika’da bu tür bir ahbap çavuş kapitalizminin yol açtığı sorunlar, 19. ve 20. yüzyıllarda defalarca kez patlak verdi. Örneğin, 1837 Paniği, şeffaf olmayan ve yolsuzlukla beslenen riskli kamu altyapısı finansman yöntemleri tarafından kısmen tetiklenmişti. Bu durum, Çin’in bugün karşı karşıya olduğu açmazla ürkütücü bir benzerlik taşıyor.

Başka bir deyişle, eğer Çin bir “istisna” olarak kabul edilecekse, günümüzün temel anlayışını oluşturan mistikleştirilmiş versiyonu kadar değil, Batının gerçek tarihsel deneyimi ne kadar istisnai ise o kadar istisnaidir.

ABD’nin Yaldızlı Çağ’ı boyunca yeni endüstriler kurulurken kapitalistler, siyasetçilerle iş birliği yaparak muazzam servetler elde ettiler. Hatta bazı siyasetçilerin kendileri de, Stanford Üniversitesi’nin ismini aldığı soyguncu baron Leylanda Stanford gibi, kapitalistti. Stanford, California valisiyken sahip olduğu yetkileri kötüye kullanarak şirketinin demiryolu projelerini finanse etmesi için eyalet meclisini zorladı. Bu sayede kârları kendine saklarken, riskleri toplumun geri kalanına yükledi. Stanford’ın ortaklarının, siyasetçilere rüşvet olarak şirket hisseleri dolu bavullar verdikleri biliniyordu. Ayrıca demiryolu inşaat maliyetlerini düşürmek için şirketi, Çin’den senetle bağlı işçiler getirtmiş ve protesto ettiklerinde aç bırakarak boyun eğdirmişti.

Bu rahatsız edici tarihin büyük bir kısmı, kalkınma iktisadının anlatılarından çıkartılmıştır. Standart anlatılar, Batı tarihinin bazı kesitlerini cımbızlayarak anlatma eğilimindedir. Özellikle 1688 İngiliz Şanlı Devrimi gibi birkaç meşhur olayın büyümeye etkileri abartılarak anlatılırken, tekel anlaşmalarının ve sömürünün rahatsız edici gerçeklerini görmezden gelirler.

İngiliz Şanlı Devrimi, o dönemde sadece toprak sahibi elitleri temsil eden Parlamento’yu monarşiye karşı güçlendirmiş olsa da bu devrimin Sanayi Devrimi’ne doğrudan yol açtığı şeklindeki yaygın kanı kuşkuludur. Tarihçiler, İngiliz hükümetinin aslında devrimden sonra daha da yağmacı hale geldiğini gösteriyor. Fakat bu bulgular, egemen çevrelerin duymak istemediği şeyler olduğu için uzun süredir görmezden gelinmekte.

Bu mitleştirilmiş Batı tarihi, merhum Sally Engle Merry’nin de belirttiği gibi, “oluşturulmaları sırasında kapsamlı bir yorumlama çalışması yapılmasına rağmen, nesnel bir gerçeklik havası taşıyan ” küresel ölçütlerle daha da sağlamlaştırıldı. Dünya Bankası’nın Dünya Yönetişim Göstergeleri ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi, her ikisi de yolsuzluğun yoksul ve geri kalmış ülkelerle sınırlı olduğu, Küresel Kuzey’in ise büyük ölçüde dürüst ve erdemli olduğu algısını pekiştirmekte.

Siyaset bilimci Alina Mungiu-Pippidi, Britanya ve “Avrupa kökenli nüfusa sahip” eski İngiliz sömürgelerinin “evrensel ahlakçılığın” son aşamasına ulaştığını savunuyor. Bu talihli bölgelerde, “herkese eşit davranış” ilkesi geçerlidir (bugünün birçok gelişmiş ekonomisinde aşırı eşitsizlik ve geniş çaplı popülist tepkiye rağmen).

Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, küresel ölçütler, “yasallaştırılmış, kurumsallaşmış ve etik açıdan belirsiz” olan “zenginlerin yolsuzluğu” şeklinde adlandırdığım olguyu, “fakirlerin yolsuzluğuna” kıyasla sistematik olarak eksik ölçüyor. Tasarım gereği, zengin ülkeleri temiz gösteren standart yolsuzluk değerlendirme yöntemleri, son yıllarda ortaya çıkan karmaşık kara para politikalarını ve mali suistimalleri görmezden geliyor.

İki yüzyıllık bir zaman diliminde, Amerika’daki yolsuzluk, basit hırsızlık ve küçük rüşvetlerden, yasallaştırılmış erişim parasına evrildi. Yaldızlı Çağ’daki skandallar, İlerici Dönem’de (1896-1920) kapsamlı idari reformlarının önünü açtı. İlericiler, çıkar amaçlı siyasi atamaları sona erdirdi ve gelir elde etmek için rüşvet ve harç toplamak zorunda olmayan profesyonel bir memurluk sistemi kurdular. Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri, kamu kaynaklarının kötüye kullanılmasının önüne geçti.

YOLSUZLUK NASIL EVRİLİR

Yolsuzluğun niteliğini tam olarak yansıtamayan resmi ölçütler, yolsuzluğu 0-100 arası ölçülebilen tek boyutlu bir sorun olarak ele alır. Oysa yolsuzluk, her biri farklı zararlar veren çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Bu nedenle, yolsuzluğu dört kategoriye ayırıyorum: küçük hırsızlık (sokak düzeyindeki memurların haraç kesmesi), büyük hırsızlık (siyasetçilerin zimmete para geçirmesi), hız parası (bürokratik engelleri aşmak için verilen küçük rüşvetler) ve erişim parası (ihaleler ve kurtarma paketleri gibi özel, kazançlı ayrıcalıklar için verilen büyük ödemeler).

Küçük ve büyük hırsızlıklar, ekonomiyi zehirleyen uyuşturucu gibidir ve her ekonomiyi çökertir. Hız parası ise ağrı kesici gibidir: Küçük işletmelerin bürokrasi engellerini aşmasına yardımcı olabilir, ama uzun vadeli büyümeyi sağlayamayacaktır. Erişim parası ise steroid gibidir: Sermayedarlar, sadece engelleri aşmak için değil, aynı zamanda karlı ayrıcalıklar ve imtiyazlar satın almak için de siyasetçilere büyük rüşvetler verirler. Anlaşmayı yapanlar zenginleşir, ama tehlikeli yan etkiler zamanla birikir.

İki yüzyıllık bir zaman diliminde, Amerika’daki yolsuzluk, basit hırsızlık ve küçük rüşvetlerden, yasallaştırılmış erişim parasına evrildi. Yaldızlı Çağ’daki skandallar, İlerici Dönem’de (1896-1920) kapsamlı idari reformlarının önünü açtı. İlericiler, çıkar amaçlı siyasi atamaları sona erdirdi ve gelir elde etmek için rüşvet ve harç toplamak zorunda olmayan profesyonel bir memurluk sistemi kurdular. Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri, kamu kaynaklarının kötüye kullanılmasının önüne geçti. Yetkilerin kötüye kullanımı araştırmacı gazeteciler tarafından ifşa edildi. Tarihçi Rebecca Menes‘in de belirttiği gibi, yirminci yüzyılın başlarında “zimmete para geçirmenin en çarpıcı tarafı, ne kadar az yaşandığıydı”.

Ama sermayedarların hükümet üzerindeki etkisi artarak devam etti. O dönemde en karlı sektör olan demiryolları, lobi faaliyetlerini genişleterek ve profesyonelleştirerek siyasi nüfuzlarını artırdılar. Siyasetçilere doğrudan rüşvet vermek yerine, Washington’da bağlantıları olan grupları işe alarak sübvansiyonlar, arazi hibeleri ve diğer ayrıcalıklar elde ettiler. Bu temel sistem günümüzde de işliyor. 2015-23 yılları arasında ABD’de eyalet ve federal düzeyde lobi faaliyetleri için 46 milyar dolar harcandı. Uluslararası Para Fonu’ndaki bir ekonomist grubu tarafından yapılan araştırma, daha fazla lobicilik yapan ABD bankalarının daha fazla risk aldıklarını ve 2008 finansal krizinden sonra kurtarma paketlerinden daha fazla yararlandıklarını gösteriyor.

1980’lerden beri Çin, ABD’ye kıyasla nispeten genç olmasına rağmen benzer bir dönüşüm yaşadı. Gelişiminin ilk aşamalarında hırsızlık, küçük çaplı rüşvet ve haraç yaygındı. Fakat 1990’larda gerçekleştirilen kapasite artırıcı reformlar, görevi kötüye kullanma suçlarıyla mücadele etmede hükümetin becerisini önemli ölçüde geliştirdi.

Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, 1990’larda Çin’de, rüşvet gibi değişime dayalı yolsuzluğa (Exchange) kıyasla hırsızlık (kamu fonlarının zimmeti ve kötüye kullanımı, Theft) çok daha yaygındı. Fakat on yıl içinde bu durum tam tersine döndü: Zimmet azalırken rüşvet patladı ve giderek daha yüksek meblağları ve daha üst düzey yetkilileri içerir hâle geldi. Buna rağmen ABD’de kurumsallaşmış erişim parası, Çin’de yasa dışı ve kişisel ilişkilerde yerleşik bir halde.

Çin’in siyasi olarak desteklenen gayrimenkul müteahhitleri en parlak dönemlerinde, devletin kolaylaştırdığı ucuz kredilerle geniş araziler topladılar. Regülatörler ise daha inşa edilmemiş evlerin satışa sunulması gibi riskli iş uygulamalarına göz yumdular, hatta bu uygulamaları teşvik bile ettiler. Yüksek kazanç hırsıyla geçen bu yirmi yılda birçok siyasetçi yolsuzluğa bulaştı.

FİNANSAL STEROİDLERİN RİSKLERİ

Çin’in eski kalkınma modeli tamamen GSYH’ye odaklanmıştı ve bu nedenle büyümenin kalitesini göz ardı ediyordu. Bu bağlamda, bol miktarda erişim parası, ayrıcalıklar için para ödeyen ve kendi çıkarlarına hizmet eden siyasetçileri ödüllendiren bir avuç sermayedarı zenginleştirdi.

Ama tabii ki, bu sistem yetkilileri, kendilerinin ve yandaşlarının çıkarlarını maksimize etmek için sosyal refah pahasına çarpık ve sürdürülemez büyüme yöntemleri benimsemeye de teşvik etti. 2000’li yıllardan itibaren yerel yönetimler, kamu kasalarını doldurmanın ve kendi ceplerini doldurmanın en hızlı yolu olduğu için toprak sattılar ve gayrimenkule aşırı yatırım yaptılar.

Bu sırada aynı yetkililer, fabrikalarda ve inşaatlarda emek harcayan devasa kırsal göçmen nüfusa düşük maliyetli konut sağlamak için pek az istek duydular. Sonuç olarak, barınma ihtiyacı olan milyonlarca işçi sınıfı aile bu evleri karşılayamazken, zenginler boş kalan lüks konutları kapış kapış satın aldılar.

Çin’in siyasi olarak desteklenen gayrimenkul müteahhitleri en parlak dönemlerinde, devletin kolaylaştırdığı ucuz kredilerle geniş araziler topladılar. Regülatörler ise daha inşa edilmemiş evlerin satışa sunulması gibi riskli iş uygulamalarına göz yumdular, hatta bu uygulamaları teşvik bile ettiler. Yüksek kazanç hırsıyla geçen bu yirmi yılda birçok siyasetçi yolsuzluğa bulaştı. Örneğin, geçen yıl iflas eden emlak devi Evergrande ile bağlantıları nedeniyle eski Adalet Bakanı Tang Yijun şu anda soruşturma altında.

Müteahhitlerin kolay krediye ayrıcalıklı erişimi, 2020 yılında hükümetin, emlak sektöründe aşırı borçlanmayı sınırlamak için “üç kırmızı çizgi”yi (borçlanma kısıtlamaları) açıklamasıyla kesildi. İşte tam da o zaman iskambil kuleler yıkılmaya başladı. İlk düşenlerden biri, kurucusunun bir zamanlar Asya’nın en zengin insanı Hui Ka Yan’ın olduğu Evergrande oldu. Tüm birikimlerini Evergrande yapımı konutları satın almak için kullanan birçok aile şimdi evsiz kaldı, tedarikçiler ise ödenmeyen faturalar nedeniyle sıkıntı çekiyor. Bu durum borç sarmalına, iş kayıplarına ve tüketimin zayıflamasına yol açıyor.

Devlet Başkanı Şi Cinping, seleflerinden devraldığı bir Yaldızlı Çağ ile karşı karşıya. Önceki liderler için temel mücadele, büyüme yoluyla yoksulluğu azaltmaktı. Şi Cinping ise ahbap çavuş kapitalizmiyle ve spekülasyon balonlarıyla mücadele etmek zorunda. Şi Cinping, Çin’in kapitalist aşırılıklarını sona erdirmek ve temiz, teknolojik yenilik odaklı olan nitelikli bir kalkınmaya geçişi sağlamak için devlet güdümlü bir yaklaşım benimsemiş durumda. ABD’nin bir yüzyıl önceki İlerici Dönem liderlerinin aksine, dengesiz büyümenin çözümü olarak siyasi aktivizmi reddediyor.

Şi Cinping’in bu “Kızıl İlerlemecilik” modelinin başarılı olup olamayacağı ise belirsizliğini koruyor. ABD tarihi örnek alınacaksa, bir balon patladıktan sonra ekonomiyi toparlamak yıllarca süren zorlu düzenlemeler gerektiriyor.

Gelişmekte olan ülkelerdeki politika yapıcılar, günümüzün zengin ülkelerinin geçmişlerinden basit dersler çıkarma cazibesine kapılmamalı. Yolsuzlukla mücadele kesinlikle gerekli, fakat sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak için tek başına yeterli değil.

GENİŞ AÇIDAN BAKMAK

Yolsuzluğun ekonomik büyümeyi engellediğine dair, küresel göstergeler kullanan uluslararası çalışmalara dayanan geleneksel inanç, eksik ve basitleştirici bir bakış açısıdır. Yolsuzluk Algı Endeksi gibi küresel göstergeler, ağırlıklı olarak veya sadece “fakirlerin yolsuzluğu”nu ele alırken, “zenginlerin yolsuzluğu”nu ise tespit etmesi ve ölçmesi zordur. Ama bu, sanki “zenginlerin yolsuzluğu” yokmuş gibi davranmak için bir bahane değil.

Yolsuzluk kavramını ayrıştırmak, farklı yolsuzluk türlerinin gelirle farklı türde ilişkiler kurduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kendi prototipim olan Ayrıştırılmış Yolsuzluk Endeksi’nde, yukarıda açıklanan dört çeşit yolsuzluğun her birini ele alıyorum. Bu ölçüme göre hız parası (speed money) tahmin edilebileceği şekilde yoksul ülkelerde yoğunlaşıyor, erişim parası (access money) ise hem yoksul hem de zengin ülkelerde gözlemleniyor. Benzer şekilde, Vergi Adaleti Ağı’nın Finansal Gizlilik Endeksi‘nde de yüksek gelirli ülkeler zirvede yer alıyor. Bu iki durum, zengin ülkeleri sürekli en temiz olarak gösteren Yolsuzluk Algı Endeksi’nin sunduğu tablo ile çelişiyor.

Açıkça belirtmek gerekirse, erişim parasının yüksek gelirli ülkelerde de görülmesi, bunun büyümeye katkıda bulunduğu anlamına gelmez. Tam tersine, erişim parası, aşırı risklere ve çarpıklıklara yol açan ve 1997 Asya mali krizi, 2008 ABD mali krizi ve Çin’in devam eden gayrimenkul krizi gibi krizlere zemin hazırlayan ahbap çavuş kapitalizminin temel bir özelliği olarak görülmelidir.

Hem ABD’nin hem de Çin’in Yaldızlı Çağları, yüz milyonlarca insanın yaşam standartlarını yükseltmek gibi büyük bir başarıya imza atmış olsa da bu büyüme eşitsiz ve sürdürülemezdi. Sonuç itibariyle, her iki dönem de körü körüne taklit edilecek modeller değil, tam aksine dizginlenemeyen ahbap çavuş kapitalizmi konusunda eğitici hikayeler niteliğindedir.

Ekonomistler, meslektaşları Ha-Joon Chang’ın tavsiyesine de kulak vermeli: “Ana akım kurumsal ekonominin tarihini karakterize eden masalsı anlatımlar yerine hem bugünün hem de tarihin gerçek dünyasına daha fazla dikkat edin.”

Kapitalizmin gerçek tarihinde, Batı toplumları tek bir hamlede kusursuz kurumlar inşa edip erdemli bir yönetime geçerek sonsuza dek refah içinde yaşamadı. Gerçekte, Batı’nın kalkınma sürecinde gerçekleştirdiği siyasi ve kurumsal reformlar, tıpkı modern Çin‘de de gördüğümüz gibi, kusurlu ve sınırlı adımlardan ibaretti. İngiliz Şanlı Devrimi, monarşiyi zengin seçkinlerin temsil ettiği bir demokrasiyle yumuşatmıştı, benzer şekilde Deng Şiaoping de Çin’in tek parti sistemine kısmi yetki sınırlamaları getirdi. ABD’de ise yolsuzluk başlangıçta çok yaygındı ve ancak zaman içerisinde erişim parasına dönüştü. Çin zaten halihazırda bu gelişim yolunu kısmen tekrarladı.

Gelişmekte olan ülkelerdeki politika yapıcılar, günümüzün zengin ülkelerinin geçmişlerinden basit dersler çıkarma cazibesine kapılmamalı. Yolsuzlukla mücadele kesinlikle gerekli, fakat sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak için tek başına yeterli değil. Çin Yoksulluk Tuzağından Nasıl Kurtuldu (How China Escaped the Poverty Trap) kitabımda da anlattığım üzere dostane uluslararası ilişkiler, siyasi istikrar, uyarlanabilir yönetişim ve özel girişimcilik diğer önemli faktörler. Çin’in tarihi büyümesi “sonsuza dek mutlu” bir yaşam getirmedi, aksine yeni ve daha karmaşık orta gelir sorunları ortaya çıktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir